Salı, Aralık 31, 2013

Hoşgel 2014!

Yuki'nin yeni yıl mesajı & bizim yılbaşı pastamız ❤
 Canlar ciğerpareler yeni yıl sevdiklerimiz ve ailemizle sağlıklı, mutlu, huzurlu, başarılı, bol kazançlı ve bereketli, üretken, çokça yazmalı çizmeli ve de okumalı, kahkahalı, neşeli, şanslı, hoş sürprizli gelsin İnşallah; gelirken de hepimize sevgi, anlayış, vicdan, barış, adalet ve iki ekmekle bi kola kapıp getirsin, hadi goçum!!!

 
party in da house! :P

Pazartesi, Aralık 30, 2013

diyır ikibinonüç

Bu sene ben buraları çok boşladım. Yok yok çok boşladım. Öyle böyle değil, çok boşladım. Bu kadar boşlamasaydım iyiydi ama çok boşladım. Epey boşladım yani. Diyerek sıradan, saçma girizgahımı yaptıktan sonra size 580. postumla merhaba diyorum sevgili dostlar! (selam uzaylı, biz puştuz!)

Teaam yaa bu kadan gıy gıy yeter (bkz. gıy gıy: 1. goy goy'un iç bunaltanı 2. gırgır'ın r'leri söyleyemeyeni), biz işimize bakalım. Bilirsiniz ki bloga iş getirmeyi sevmemeadsfadfdgshaha... Ulan tam lafa gircem, töbe est. bi gülme geliyo giremiyorum iyi mi. Yeaa şimdi kossskoca yıl zırt diye geçip gitti ya, OY DAĞLAR. Olm yemin ediyom ben yine bişi anlamadım. Zaten benim herhangi bir şeyi anladığım gün çok başka bi dünyaya gözlerimizi açıcaz. Sonra gelsin foton kuşağı.

Neyse, sebebi ziyaretimiz malum. Yılsonu postu gireceğiz ki, yeni yıl postuna yer açılsın. Her yıl yaptığım yeni yıl mı bize girecek, yoğsam biz mi birleşip ona girelim geyiğini bir kenara bırakıyorum. Bak bu kıyağımı da unutmayın köftehorlar. Yeni yıl kararları arasında yoktu ama sizin için yaptım bi güzellik. Şımarmayın dalarım.

İşte efenim, hazır başlığımız da "diyır ikibinonüç"ken istedim ki sevgili 2013'ün dedikodusunu yapalım, uğurlarken sırtına vura vura gönderelim. Aslında vurmaya kıyamam, baya sevdiydim ben bu seneyi ama madem yenisi gelecek eskiye hemen tekme atmak bizim ata sporumuz olduğu için hemen kolları sıvıyorum. Ben zaten dereyi görmeden de paçalarımı sıvadığım için iyice sıçıp sıvamadan konuyu açıyorum:

Sevgili 2013,

Sen ne güzel bir seneydin. Onüç monüç dediler ama sen hakkatli çıktın. Bol okumalı yazmalı, bol kitaplı, bol imzalı etkinlikli, üstelik de sürprizli bi sene oldun benim için. Tabii en önemlisi sevdiklerimle, sağlıklı ve huzurlu olmaktı. Ki huzur çohönemli; bak ülkeye, bu sene yemediği şamar biber gazı cop kalmadı. Bazısı da kutu kutu ayakkabı parası yedi, daha da kimler neler yiyecek kim bilir ama biz konumuza dönelim. Konumuz ne, tabiisi benim! Az DIYlı, bol gırgırlı, az biraz koşturmacalı, kafi miktarda seyahat-çok miktarda da direniş barındıran, yeni projelerin filizlendiği, eski projelerin yeniden dirilip palazlandığı, dostlukların pekiştiği, benimse yaşlanmayıp büyüdüğüm (yuh artık!), daha bi bilinçlenip kendime geldiğim, yer yer de kendimi kaybettiğim bir yıldın canımınüçü. Giderayak son bir kazık atmazsan seni ilelebet muhabbetle hatırlayacağım. Sen de beni şöyle hatırlarsan sevinirim cınım ^_^

Bitirirken seni çok çok öpüyor, yolda 2014'ü görürsen şu notumu iletmeni rica ediyorum -ki kendisine de sonra iki çift laf edicem zaten:


Sevgi ve selamlarımla...
Sulu Köfte
XOXO


Cumartesi, Kasım 16, 2013

post da mı yazmıyah!

çal keke çal!

Ay canım yaa eski günlerdeki gibi giriş yapmaya çalışmış, kıyamam! Buraların eskiden hep dutluk olması ayrı ama bir de buraların artık eski tadının olmadığının bilmem ağzınla kulakların aynı mı???
Oha ne kadan zaman oldu di mi, böyle sanki ben askere gitmişim de yeni dönmüşüm gibi hissettim, bi de sanki dönüp de bulamamışım gibi, töbe esta... Ama siz de farktınız di mi, blogculuk ölmüş arkadaş, devlet hiç yardım etmiyiir, hep köstek hep köstek, biz de kendi yağımızla nereye kadar...
Yağ demişken, göbişler ne alemde pompişler? Bakıyonuz di mi onlara, besliyonuz yemini suyunu eksik etmiyonuz di mi? Bak önümüz kış, üşümesin yavrucaklar. Taam mı hanımkızım? Hıh sıkı sıkı ört üstünü, yavrum benim!
O değil de (ne peki?) böyle eskisi gibi foto dayri yapcaktım, fotoğraflara bakarken dağıldım iyi mi? Zaten eskisi gibi deyip duruyorum, bunamış olmiim ben Hafazanallah? Bak yine başka bişi diyecektim laf nerelere geldi. Sahi nereye geldi, ben yine kaçırdım, ne diyodum???
Unuttum, siz de bunu izleyin madem:


Haa (yuh hayvan!) bi de mavi saçlı oldum ben ^_^

Pazar, Kasım 03, 2013

İstanbul Tüyap Kitap Fuarı'nda Bir Mutlu Köftecik :)


Tabii ben size haber vermeyi unuttum; 2 Kasım günü, yani dün Tüyap'ta imza günüm vardı, Final Kültür Sanat standındaydım tüm gün. Gelen giden, eş dost, eski tanıdık yeni tanıdık dıgıdık dıgıdık derken çok hareketli ve güzel bir gün oldu. En güzeli ise bir anda geliveren çiçeğim oldu; candaşlarım beni oralarda bile yalnız komayıp acayip hoş bir "cest" yaptılar. Çok duygulandım lan :)

Bir de Amerika'ya kitap imzaladım, o çok enteresan oldu. Torunları Amerika'da yaşayan bir amcayla teyze beni arayıp buldular, yakında oraya gideceklermiş, torunları da DBD'yi okuyormuş, ona kitap alıp imzalattılar. Ben gidemeden kitabım gitti yeni dünyaya, işe bak :))

Bu arada DBD'nin beşinci kitabı çıktı: "Kütüphanede Şenlik Var" sizleri bekliyor efenim :)

Çarşamba, Ekim 02, 2013

Salı, Eylül 24, 2013

şekerci mi baban senin?


Biz çok dinledik, biraz da dinlememişler dinlesin köşesine hoşgeldiniz gençler. Birmingham yöresinden geliyor, Editörgiller söylüyor. Bir merhabada dağılan tüm bacılarımıza kardaşlarımıza gelsin, "Sugar"...

Cumartesi, Eylül 14, 2013

bulut olmak


eylül gelmiş, niye söylemiyonuz?

Pazar, Ağustos 11, 2013

doğayım mı yine? niahahaha!

Courtesy of Final Kültür Sanat Yayınları :)

Aslında böyle haince bir başlık atmayacaktım ama kendimi tutamadım. Her zamanki gibi. Doğumgünümün tüm yurtta, yavru vatanda ve yurtdışı temsilciliklerinde coşkuyla kutlandığını biliyorum, sağolun varolun, teveccühünüz ama siz de haklısınız. İyi ki doğmuşum bence de. İyi ki de varım ve elbette bi'taneyim. Ya iki tane olaydım? Yaa gördünüz mü nasıl korktunuz, o yüzden silkelenin ve kendinize gelin sayın köftegiller! Köftenizin de kıymetini bilin. Birlikte nice sağlıklı, mutlu, huzurlu ve bol kitaplı yıllara çikolar. Hadi beni de ağlatmadan dağılın bakiim. Öperim ;*

Perşembe, Ağustos 01, 2013

yeni post var hanıııııım!

Şu an o kadannn mutluyum ki sevgili pilog! Ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırdım yemin ediyom! Uzuun aralardan sonra blogspot insafa geldi ve yayını açtı. Sen bilmezsin tabii sevgili okuryan, nicedir yeni post yayınlayamıyordum ben, explorerlardan gizli gizli giriyordum hep ühühühüh :P ama o kötü günler geçti sanırım -bunu yazabildiğime göre???

Neyse yaa merasimi uzatmayalım, zaten ülkenin hali berbat. Benim sevincim de kısa sürdü işte pöh. Ama başka bir sevinçli haber vereyim de sen bari mutlu ol: Derslerle Başım Dertte serisinin 4. kitabı çıktı: Matematik Mutfakta Sevilir! Üsteliiik kendine özel ayraçları da vaaaar! Yaaa :)))


Pazartesi, Haziran 03, 2013

Cumartesi, Haziran 01, 2013

DirenGezi-DirenTaksim-DirenTürkiye


İnterneti de kesmeye çalışıyorlar, spotflux ve hotspot shields programları sorunu çözüyor.

Cuma, Mayıs 31, 2013

Cumartesi, Mayıs 25, 2013

cumartesi kafası


özellikle 1:05'te koltukların üzerinde atlaya zıplaya yaptığı dansı diyorum.
sanki yarın yokmuş gibi, çaktın köfteyi?

Cumartesi, Mayıs 04, 2013

Kendini kaybedenlerin adresi!!!

Yepisyeni bir alakasız başlıkla karşınızdayım sevgili köfteseverler. Hayır yani kendini kaybettiysen ya da bir şekilde kaybolduysan adresin de olmaması lazım, değil mi ama? Neyse biz yine de gelelim köftenin faydalarına... Kendimi kaybettiğimi anlamışsınızdır; fakat konu ben olunca kendimi kaybetmemden çok, kendimi bulmam haber değeri taşıdığı için burayı da kısaca geçerekten bu seferki kendimi kaybetme sebebime geliyorum: elbette ki kitaplar!


Dayanamıyorum, elimde değil. Kitap görünce, hele ki kelepir kitap görünce indirimde ayakkabı görmüş kadınlar gibi -ki onu da yapıyorum merak etmeyin!- elim ayağım boşanıyor, haliyle cüzdanım da boşalıyor :))


Hepsi benim bebeklerimmiş, hepsini sanki ben yazmışım gibi kucaklayıp eve getiriyorum. Hayır bir de ağırlar, yani toplu toplu alınca haliyle ağırlaşıyorlar ama bu bile beni durdurmuyor. Evlat gibi sarılıp taşıyorum gıkım çıkmadan. Eve iki kilo domates al deseler "üf onu mu taşicam şimdi" diyen bi insanım halbuki. Niye böyle oluyo ya...


Bir de şöyle bir durum var; alma hızımla okuma hızım birbirine denk değil. Yani kitapları aldığım gibi okuyamıyorum, şimdiden iki yıllık stoğum mevcut neredeyse ama bana mısın demiyorum, al sana al sana, hatta al bana al bana diyorum. Kitap aldıkça rahatlıyorum ve buradan yetkililere sesleniyorum: kitapları indirin! ya da siz fiyatları indirin biz alırız! kelepir canımız, seve seve alırız! Ay bu sonuncu olmadı ama neyse, mevzuyu anladınız siz, şimdi dağılabilirsiniz. Ama du, adres dedik madem söyleyelim: kelepir kitaplar Kadıköy'de Alkım, Kabalcı ve Metro Kitap (365 gün kitap fuarı denen yer, rıhtımda şehirlerarası otobüs acentelerinin olduğu tarafta) adreslerinde bulunabilir, hayır bu bir reklam değildir, amme hizmetidir, bkz:

 
 

Pazar, Nisan 28, 2013

İzmir dayri :)

18. İzmir Kitap Fuarı için İzmir'deydim, 26 Nisan sabahı gittim, 27 Nisan akşamı döndüm. Daha önce İzmir'e gittim ama çocuktum, çok hatırlamıyorum. Bu sefer de yoğunluktan ve yorgunluktan pek gezmeye fırsat olmadı ama bir dahaki sefer artık. Bu geziden de bir foto dayri çıkardım elbette, bi başınıza komadım sizi, hadi yine iyisiniz çakallar :) Bu arada bir günde üst üste 6 etkinlikle kişisel rekorumu kırdım. Uykusuzluk, uçak, araba, yol, sıcak, 300 küsur çocuk, imza, 6 söyleşi derken bir yerlerde yığılır kalırım sanıyordum ama İzmir havası iyi geldi herhalde, gece Kordon boyu yürüyüşlere rağmen dipçik gibiydim valla :Pİki gün çok yoğun, biraz yorgun ama çok da güzel geçti. İzmir'deki arkadaşlarımla buluştum, tanıdığım ama yüz yüze tanışamadığım dostlarla görüştüm, yenileriyle tanıştım, çocuklarla kaynaştım. Darısı diğer fuarların başına :))

sabahın köründe iş adamları ve fenerlilerle birlikte uçağa bindik :)

İzmir'e geldiğimi dağa taşa bakıp Atam'ı görünce anladım :)

soluk almadan etkinliklere başladık  :)

tekrar ilkokul sıralarına dönmek harika! :))

kitaplar yetmedi yine elleri kolları imzaladım :P

o kadar koşturmadan sonra makarnacıda yorgunluk attık :)

odam baya güzeldi ama sadece yatmaya gidebildim, o yorgunlukla sızdım tabii :))

İzmir misss :D

ertesi gün de fuardaydık :)

Bir fuarın daha sonuna geldik, bir dahaki fuara kadar esen kalın sevgili okurlarım :P


Pazartesi, Nisan 22, 2013

İzmir Kitap Fuarı'ndayız!

https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/150471_10151550089187002_1056678181_n.jpg
Canlar ciğerler ciğerpareler! 26-27 Nisan tarihlerinde kitap fuarı münasebetiyle İzmir'de olacağım İnşallah; orada olanları, yolu düşenleri, yolu düşmeyip de kendisi yola düşenleri beklerim efenim :))


26 NİSAN 2013 CUMA
Konferans Salonu I
17.00-18.00

Söyleşi: “Derslerle Başım Dertte”

Konuşmacı: Funda Özlem Şeran
Düzenleyen: Final Kültür Sanat Yayınları

/izmirkitapfuari/ 

Cuma, Nisan 19, 2013

hello depresyon.

vuhuuu. başladık yine yazıp yazıp silmelere, hadi hayırlısı. başlık kendini anlatıyor zaten. peki ama niye? neden olmasın? bahar gelmiş, ağız tadıyla bir deprasyona giremeyecek miyiz, ille hep o mu bize girecek? tamam, terbiyesizleşmeden konuya giriyorum. sevgili plok, doluya koyuyorum olmuyor, boşa koyuyorum dolmuyor, çohyoğonom. ama hiçbir şeye de yetişemiyorum. üstelik koskoca bir (rakamla 1) haftamı iptal edilen bir projeye harcadığımı öğrenince zil takıp oynayacak kıvama geldim. oysa o sürede başka bir poroceye kanalize (!) olup şimdiye belki de bitirebilirdim. anlıyor musun? ağlasam sesimi duyar mısın feryatlarımda ya da çekyatlarımda diyeceğim ve sen anlayacaksın kafamın ne kafası olduğunu. at. eşek. odun. seç beğen al, yeme de yanında yat. oyee. herşeyin üstüne bir de uzun süredir aradığım imitasyon deri ceketi (gerçek değil çünkü üstüme hayvan giymek gibi bir adetim yok, kendim bizatihi hayvanım, teşekkürler almayayım, no fur!!!) üstelik çok da iyi fiyata ve de bedenime göre bulup daha başkasını bulurum diyerek salaklığıma doymadan almayınca mal gibi ortada kaldım. burada şairin "mal gibi"den kastı direkt mal, gibisi yok. zaten benim gibisi de yok. hello depresyon.

Perşembe, Nisan 11, 2013

Salı, Mart 19, 2013

Aramayı durdurun! Dünyanın en sevimli adamını bulduk!

Uzun zamandır kendimizi eğitim öğretime verdik asıl meseleyi kaçırdık sayın köftehorlar! Nedir asıl mesele? Olmak ya da olmamak değil elbette; fangirllük! Nicedir fangirl'lük yapmıyordum, meğer hayatımdaki büyük eksiklik buymuş. Ben de diyorum kendimi bi yaşlı hissettim, acep nedendir, eski ergen günlerimi özledim, leleroloyor?! Neyse ki yeni bir kurban buldum da rahatladım :)

ortadaki ortadaki!

İngiliz sit-com'u Black Books'u keşfetmem biraz geç oldu, tabii onunla birlikte şahane ve muhteşem ve harika ve fantastik Dylan Moran'ı da. Fakat ona gelmeden önce bahsetmek istediğim bir şey var, o da İngiliz komedilerinin şahaneliği. İngilizce'yi yeni öğrenmeye başlarken pratik olsun diye BBC'yi izlerdim ve komedi dizilerine bayılırdım, tabii aksanlarından anladığım kadarıyla :) Rik Mayall'lı The Young Ones, French & Saunders, John Cleese'li Fawlty Towers ve Steve Moffat'ın The Coupling'i derken ergen kafamı bir güzel sıyırmıştım zaten. Black Books'u bulunca tam oldum, ergenliğime döndüm ve döner dönmez de Dylan Moran'a tutuldum :))

at kadehi elinden bin parçaya bölünsün!

Black Books'da oynadığı Bernard karakteri zaten şahane ama adamın stand up'larındaki halini görünce -ki o kadar da farklı değil :))- daha bir kanım kaynadı, o ne tatlılıktır, ne şekerliktir, ne şahaneliktir yahu! Deli deli bakan gözleri, şaşkın ördek ifadesi, Robert Smithvari çılgın saçları, daha da çılgın İrlanda aksanı, hatta elinden düşürmediği sigara ve şarabıyla bile alıp evde beslenilesi değil de ne?!!

dünyanın en sevimli herifi
Buraya koymak için fotolarını araştırayım dedim, hangi birini seçeceğimi şaşırdım valla, adam her zaman tatlı ve üstelik de komik, zira (zira?) stand up videolarından da seçip buraya iliştireyim dedim ama sadece birini seçmek haksızlık olur. O yüzden siz en iyisi açın anacım yutubu, yazın dylan moran diye, sonra vurun geyiğin ve sevimliliğin dibine, oh be! :))

koymiicam dedim ama dayanamadım, adamımsın Dylan! :))


Pazar, Mart 10, 2013

"Yazarlar Okullarda", Ben Çatalca'da :)

Çatalca merkez, uyanık mı herkes?! :D
Milli Eğitim'in "Yazarlar Okullarda" projesi için Çatalca'ya gideceğimi öğrendiğimde ilk başta "leleroloyor?!" dedim, malum şehrin öbür ucu. Hatta bir ara Edirne'ye taşınma planları yaptım. Fakat etkinlik zamanı gelip çattığında gerek yayınevim olsun, gerekse Çatalca'daki proje sorumlumuz Fatma Hocam olsun pek bir ilgilendiler, beni yollarda bir başıma komadılar, sağolsunlar :)

Yazarlar okullarda, ben doğanın kucağında :)
Çatalca'da öyle sıcak karşılandım, öyle iyi ağırlandım ki bir ara "dönmeyip buraya mı taşınsam" dedim. Hele Fatma Hocam o kadar ilgilendi ki, iyi ki kurada burası çıkmış dedim. İki gün boyunca el üstünde tutuldum resmen, gezdirildim yedirildim içirildim, pamuklara sarmalandım sarıldım

Mağara canavarı
İstanbul'un en eski mağaralarının olduğu İnceğiz'e gittik, meğersem Kemal Sunal'ın Salako filmi de buralarda çekilmiş. Hey gidi hey... Şimdi güzel bir projeyle ışıklandırılıp piknik alanıyla birlikte turistik gezilere açılacakmış. Bir de proje bittiğinde gidip görmek lazım.

Fatma Hocam konuşuyor.
İlk etkinliğimizi 7 Mart'ta yaptık, onun fotoları henüz elimde değil. Pek şenlikli ve hareketli geçti, çocuklar harikaydı, izdiham oldu :P İkinci etkinlik 8 Mart Kadınlar Günü'ne denk geldi, pek güzel oldu. Başta Fatma Hocam açılış konuşmalarını yaptı, hem beni hem kitapları tanıttı. İki gün üst üste kendimi dinleyince kendimden sıkıldım, bir de gülmem geldi çocuk gibi, dudağımı ısıra ısıra tuttum zar zor :))

Aldım yine mikrofonu elime, sordum cevapladım :))

Söyleşi çok güzel geçti. İki gün de çocuklar harikaydı, okumayı çok seviyorlar ve inanılmaz ama neredeyse üçte ikisi yazar olmak istiyor :) Birkaç yıl sonra gidip kontrol edeceğim kimler yazar olmuş diye :P Şaka bir yana Maşallah'ları var çocukların, hepsi zehir gibi ve çok sevimli. Bazısı o kadar heyecanlıydı ki, gece uyuyamamışlar, bazısı da çok uzak köylerden öğretmenleri sayesinde kalkıp gelebilmiş. Bu arada öğretmenleri de tebrik etmek lazım, çok ilgili ve bilgililer. Ama işleri zor valla, o kadar çocuk bir buçuk saatte bende kafa yaptı, öğretmenleri düşünemiyorum Allah kolaylık versin :))


Plaket ve çiçeklerim :)
Söyleşi sonunda plaket ve çiçek almak çok güzeldi ama en güzeli çocukların fotoğraf çektirmek için sıraya girmesi ve heyecanla beklemeleriydi. Hepsi öyle şeker ki kıramıyorsunuz, toplamda 60-70 çocuk öpmüş, bir o kadarına da sarılmışımdır herhalde. Sevgiden ilgiden şımardım yemin ediyorum :))

ve dönüş :)
Sonuç olarak muhteşem bir 2 gün geçirdim, iyi ki de gitmişim, yine olsa yine giderim, hatta olsa da gitsek yaa. Seneye de alsınlar beni projeye ama bu sefer kuraya katmadan doğruca göndersinler Çatalca'ya :))

Salı, Mart 05, 2013

Çarşamba, Şubat 20, 2013

uluslararası ilişkiler afsdsfahasgfh


Gün gelip de uluslarla anca bu şekilde ilişebileceğim kimsenin aklına gelmemişti tabii niahahaha!

Perşembe, Şubat 14, 2013

Cumartesi, Şubat 09, 2013

örmek ya da örmemek, işte bütün mesele bu!



Meğersem Şubat'ın ortasına gelmişiz, niçün haber vermiyorsunuz kuzum? Kocca kış geçip gitti resmen, üstelik de tek ilmek örgü öremeden! Oysa ne çılgın dıy'larım vardı, hepsi yarım kaldı ühü ühü... Tamam lan ağlamiycam. Zaten anlatçak bişeyim de yok ühü ühü... Yok ya ağlamıyorum, gözüme yün kaçtı. Yün demişken, ördüğünüz atkıları bereleri hatta kazak ve hırkaları bu soğuklarda köy çocuklarına yollasanız mesela? Tamam ya tamam, ben karışmıyorum. Naparsanız yapın cık cık cık... Gidiyom ben.

Pazar, Ocak 13, 2013

41 kere Maşallah!


41. (yazıyla kırk birinci) köftehorumuzu hoşgellediğimiz şu günlerde (tişikkirler mit :)) bloga internet aramalarında nasıl ve ne yolla ulaşıldığını bakın yukarıda görüyorsunuz. Ben arayanların aratanların yalancısıyım sevgili okur, goygoyumuz bol buyur sen de katıl. "Get on well" kısmına çok kafa yormadım, belki "bak bu kızla iyi geçin yoksa dalağını patlatır" anlamına geliyor olabilir, ben uyaranların yalancıyısım. 

Bunun dışında, aslında blogda uzun süredir kendimle ilgili çok şey paylaşmadığımı fark ettim. Tabii anlatıyorum bir şeyler, etkinlikti dıydı vs. ama hep "dış" etkenler bunlar. Eskiden daha çok yazardım "iç" meselelerimi, dökerdim her şeyi. Neredeyse 8 (yazıyla sekiz) senedir en abidik gubidik, en içsel meselelerini elin 7 (yazıyla yedi) kat yabancısına anlatmakta sakınca görmeyen ben, tanınmaya ve tanıdıklarca takip edilmeye başlanınca bi huylanmalar hallenmeler oldu bende. Hayatım boyunca şeffaf bi insan oldum, "içim dışım bir" saçmalığı yüzünden değil, salak gibi her şeyimi herkese anlattığım için. Ve büyüdükçe (!!), büyüklerin o saçma dünyası içine girdikçe anladım ne kadar hatalı olduğumu. İnsanlar sinsi, çıkarcı, yalancı, iki yüzlü, kötü kalpli ve art niyetli çünkü. Sizi iyice paranoyak etmeden bırakmıyorlar. Sonunda işi etkinlik için gittiğin okulda sunum dosyasını hazırlaması için usb'ni verdiğin kişinin belleğin içindeki dosyaları alıp kopyalamasından ve ileride kendi lehine kullanmasından kıllanmaya kadar vardırıyorsunuz. (Ha bunu da özellikle anlattım ki yarın bigün bi yamuk olursa ahan da burdan duyurmuştum diyeceğim, yuh ki ne yuh!) 

Ama aslında işler hiç böyle değil sevgili okuryan. Çünkü başkaları yüzünden kendin olamamaya başlarsan bu hayatı kendine zindan edersin. Öte yandan içini her yerde herkese dökersen de kendi cehennemini yaratırsın. Peki ne yapacağız o zaman? Toptan kafaları yemesek? 

Valla yesek de, yemesek de bu kafa bizim (bu kafa, bu kafalar bizim, onları koruyalım kamu spotu gibi oldu bu ne lan!!!); yani demek istiyorum ki, önemli olan kafanın rahatlığı, içinin huzuru, kalbinin ferahlığı. Her lafa cevap vermiicen, her kaşınanı kaşımiican, her topa girmiicen, her olaya dahil olmiican, her şeye atlamiican, her şeye alınmiican, her şeyini herkesle paylaşmiican, herkesle dost olmiican, herkesle düşman da olmiican, her zaman da goygoya vurmiican, anladın mı hafızcan? ;)

Hadi ben kaçar, sizi de öperler!

Cumartesi, Ocak 05, 2013

DIY2013

Yılın ilk DIY projesiyle karşınızdayım sevgili köftehorlar. Uzun zamandır şööle hakkatli bir DIY yapmamıştık, kendimizi işe güce vermiştik. Eh dıylarımızı da özlemiştik, ne yalan söyliim. O yüzden bekletmeden başlıyorum. Başlıyorum ama acep nedir bu recep?

Fotoğraftan anlamış olacağınız gibi kendisi şeker mi şeker bir sünger baskı, hobi şeysilerinde bulabilirsiniz onlardan. Tabii yanında boyamızı da unutmuyoruz, ben bir süre önce bir kutu kumaş boyası almıştım ve ilk denememi de beyaz bir yastık kılıfında yapmak istedim. Yatağın üstünde boş boş duruyordu, gel bakayım buraya dedim ve başladım.

İşlem basit, kumaş boyasını metal olmayan bir kapta suyla seyreltiyorsunuz. Kıvam size kalmış, sonra sünger baskıya sürüp kumaşın üzerine bastırıyorsunuz. Tıpkı ilkokuldaki pattes baskı gibi, çok eğlenceli :))

Yastık kılıfının diğer tarafını da hemen yapacağım için ters çevirmeden önce dudak desenlerimi biraz makineyle kuruttum. Zaten ıslak öpücük sevmem, iyi oldu :P

Diğer taraf için de kalpli deseni seçtim, pembe renkle aynen devam ettim.

Bu sefer özellikle kurutmaya gerek görmedim. Gazetenin üzerinde bıraktım, arada ters yüz yaptım. Bir iki saat kendi haline bırakınca kuruyup boyayı çekiyor zaten kumaş. Sonrasında elde bir sudan geçirdim. Açıkçası boya baya akar sanıyordum ama hiç akmadı. Pembe biraz açıldı ama hiç dağılmadı, bulaşmadı.

Ve sonuç! Arada ilk deneyimin acemilikleri olsa da gayet temiz ve güzel bir iş çıktı.

Sevgi dolu yastığımız da arkadaşlarının yanındaki yerini aldı. Hepimiz çok mutluyuz :))

Darısı nice dıyların başına muck muck!