Perşembe, Aralık 31, 2009

Miminiz kutlu olsun!


Sene bitmiyor ki yeni bir mim bizi bulmasın sevgili köfteseverler! Bu sefer de canımız kanımız biricik Mrl'imiz mimlemiş bizi en simlisinden :D

Tam da 2009'un son günündeyken yılın son postuna uygun bir konu hem de: 2009 "keşke"leri ve "iyi ki"leri... Bünye olarak "iyi ki"lere asılıp kasılmamaya, "keşke"lere takılıp kalmamaya özen gösteririm ama hazır cadı şapkamı da takmışım, senenin sonuna gelmişim, eh Mrl'den de mimimi almışım daha da kim tutar beni?! Hem şapkayı satan adam da dedi, "Bu şapkayı takan dünyanın en büyük cadısı olur." Adama şöyle bir dönüp baktım, "Sence bunun için o şapkaya ihtiyacım var gibi mi duruyorum?" Yutkundu kaldı garibim, pazarlığı da ben kazandım haliyle niahahooy!

Şimdi gelelim köftenin faydalarına, mimin kurallarına ve 2009'un 3 topuna...

"Köfte, 2009'da iyi ki yapmışım dediğin 3 topu yuvarla!"
1. Tezi yazıp mastırı bitirmişim 
2. Hamam'ı yazıp yarışmaya göndermişim  
3. Kocaeli'ne gidip fuara katılmışım, o konuşmayı yapmışım ;))


"2009'da iyi ki yapmamışım dediğin 3 topu yuvarla!"
1. Bazı teklifleri  kabul etmemişim
2. İnsanların ne dediğini takmamışım 
3. İşe girmemişim :P


"2009'da keşke yapsaydım dediğin 3 topu daha yuvarla!"
1. Kanada'ya gidip set bassaydım :D
2. Tezi Türkçe'ye çevirseydim 
3. Hayal ettiğim projeyi gerçekleştirseydim


"2009'da keşke yapmasaydım dediğin 3 topu daha yuvarla!"
1. Tae-bo'yu bırakmasaydım
2. Evde terör estirmeseydim
3. Bu kadar çok oyuncak araba almasaydım :D

Bazıları 3 toptan istopa, yakantopa, hatta dondurma topuna dönüşse de mimli listemiz şimdilik böyle. Dileyelim ki yeni yılda "iyi ki"lerimiz bol, "keşke"lerimiz az, hatta mümkünse sıfır olsun ;)

Mutlu yıllar sevgili köfteler! 
F.Ö.Ş.
;) 

Cuma, Aralık 25, 2009

Mimli Yıllar :)

2010 Ne Getirsin? 

Mim mim mimlenmişiz sevgili köfteseverler, Aydede sağolsun :) O yüzden hazır mimini de bulmuşken yeni yıl dileklerimizi sıralayalım, çam ağacının altına koyalım :))


Ama öncesinde isterim ki sevgili 2009'a da bir saygı duruşunda bulunalım. Amacım hesap kitap defterini çıkarıp sevgili 2009'u borçlu çıkarmak değil (zaten muhtemelen ben borçlu çıkarım, o yüzden aman susayım :P) Ama hatrı da kalmasın, yazık ya... Zaten bunları her yılbaşında yaşlı adam olarak resmedip yanına da en çıtırından bir yeni yıl bebesi koyuyorlar, çok üzülüyorum hallerine, canım yaa :P


Bu vesileyle bir bakalım efenim, 2009 nasıl bir yılmış?
Hiç de fena değildi bence. Yandan çarklı, façası sağlam, eli yüzü düzgün bir arkadaşımızdı. Tezli, romanlı, ödüllü, öykülü, Oz'lu ve hakikaten de Supernatural bir yıldı :)) İş ve para bakımından pek verimli geçmese de, küçük mucizeler ve hayırlı kısmetlerle gönlümüzdeki yerini aldı hakkıyla. Kendisini saygıyla selamlıyor ve sevgiyle uğurluyoruz :))


Gelelim 2010'a... Neler olsun 2010'da?


En önce sevdiklerim yanımda olsun; özellikle de ilk 5'im hep benimle olsun, o 5 kişiye ek olarak diğer sevdiklerim ve hatta seveceklerim de olsun. Sevdiklerim dizimin dibinde, sevmediklerim benden uzak olsun :))


Sağlık olsun elbette; sağ salim, dinç diri, enerji dolu bir yıl olsun.


Bol yazmalı, bol üretimli, bol romanlı, bol öykülü ve bol Oz'lu bir yıl olsun :)) Devamlı yazayım, yazdıklarım basılsın, satsın, okunsun, hatta çekilsin, yayınlansın, izlensin  -arada bir de ödül de olsa fena olmaz hani (çıldırsaydım bi de!) :))



Bunların ardından haliyle bir miktar para da istemek lazım :) Yani deliler gibi değil elbette ama en azından şu kahrolasıca öğrenim kredisini bitirecek ve beni bankacı, sigortacı, kaportacı vs.cı olmak zorunda bırakmayacak, istediğim gibi yazıp çizip okumamı sağlayacak kadar... Belki biraz daha... Ve sonra biraz daha (tamam durdum) :))

Huzur olsun... Sanki hayatımız Bahamalar'da, Hawai'de geçiyormuş gibi, her sabah kumların üzerinde uyanıp yüzerek güne başlıyormuşuz gibi, palmiye gölgesinde hamakla sallanıp hindistancevizi kabuğundan kahve içiyormuşuz gibi... Aynen öyle keyifli, huzur dolu ve sakin bir yıl olsun :))


Supernatural olsun :)) Sadece dizi anlamında değil ama geçen sefer çok yürekten dilemiş olmalıyım ki, bu sene de dilemeden edemiyorum; beklenmeyen küçük mucizeler ve güzel sürprizler olsun. Bol bol gülelim gülümseyelim, kahkaha krizlerine girelim, aptal espriler yapıp sırf kendimiz gülelim ama ne yaparsak yapalım hep eğlenelim ve mutlu olalım :))


Böyle bakınca çok şey istiyormuşum gibi duruyor ama isteyenin bir yüzü demişler, ne yapalım! :PPP


Netice itibariyle herkeslere mutlu, sağlıklı, huzurlu ve sağduyulu yıllar diliyorum. Hemen ardından da mimliyorum sizi Mrl, Çavlan ve Okan! :))

Pazar, Aralık 20, 2009

yolculuk nire hemşerim?!


"Nerelisin hemşerim?" sorusunun akabinde gelen "Neresinden?"e verilen "İçinden," cevabına karşılık ben de "Yolculuk nereye?" sorusuna "İçine" cevabını vermek istiyorum. Peki neyin içi? 
Avuçiçi, ceviziçi, kavuniçi, canımıniçi...
Aklınıza gelebilecek her iç kabulümüz bu günlerde ama en çok "kendiiçim" sanırım gitmek istediğim yer. 
Kaplumbağa misali kendi içime çekilmek, zorlanan kumanda tuşu gibi kendi içime kaçmak istiyorum.
Çünkü dışarısı çok gürültülü, acayip kalabalık. Her kafadan bir ses, bin dert çıkıyor. Duyduklarıma inanamıyorum, gördüklerim fazla geliyor, bildiklerim içimi daraltıyor. Peki ama içim daralmışken ben o içe nasıl kaçıp nasıl sığacağım, ha? Sorarım size!

Cevap beklediğimden değil ama bu aralar Kansas plakalı bir '67 Chevrolet bulsam arkama bakmadan atlayıp gideceğim. Arkama bakmayacağım; çünkü arka koltukla bagaj dolu olacak. En sevdiğiniz beş insanı, beş kitabı, beş giyeceği, beş albümü, beş filmi seçip yanınıza alsanız sadece ve beşte beş yapıp "arkayı beşleseniz", yetip de artmaz mı zaten?
Olmaa mı?
Olar be :))

Not:  "Klişelere bayılırım, listemi de yaparım" diyorsanız;
5 insan: C.Ş., R.Ş., M.P., H.D., S.B. ;) öperim!
5kitap:  Hayvan Mezarlığı (Stephen King),  Tehlike Şehri (öykü antoloji), Gülen Ceset (Anita Blake serisi-Laurell K. Hamilton), Mülksüzler (Ursula K. Le Guin), Mezarlık Kitabı (Neil Gaiman)
5 giyecek: Kot pantolon, kısa kollu t-shirt, parmak arası terlik, spor ceket, bağcıklı bot
5 albüm:  Hile yapıp sevdiğim müzisyenlerin karma şarkılarından oluşan beş CD hazırlardım herhalde (ipod ne ki?); Morrissey, AC/DC, Pearl Jam, HIM, Şebnem Ferah
5 film: The Crow, Hellboy I-II, Wristcutters: A Love Story,  Secret Window,  Eternal Sunshine of the Sporless Mind (Haha yine hile yaptım, Hellboy'un iki filmini tek filmmiş gibi saydım :PP) 

Eh yani olabiliyormuş pekala, olmazsa kalanları yoldan toplarız ördek gibin be ya :)) 


Cuma, Aralık 11, 2009

chi loves everybody

-Aslı "She loves everybody" olan harika bir Chester French şarkısını modifiye ederek reiki şeysi yaptım bir nevi chi ile, sebebi son paragrafta ama öğrenebilmek için aradaki paragrafları da okumak zorundasınız :PP
 Normalde bebek düşkünü bir insan asla değilim, hatta daha dün BuddyTV'nin Dexter testinde "Which one of these gross things are you most comfortable around?" sorusuna "Kids" yanıtını vermiş bir insanım, ki diğer şıkların "Blood" ve "Dead bodies" olduğu düşünülürse, benimki gayet makul bir cevap. Yani çocuklarla sadece zeka yaşımızın yakınlığı nedeniyle iyi anlaşırım. O kadar. Ve fakat etrafımda bir sürü doğum gerçekleşmekte, bebekler doğmakta, insanlar üremekte. Canım Aslıhanım'ın Serhat'ından sonra sevgili üst komşu abi ve ablamızın Efe'si katıldı aramıza, hoşgelmişler sefa getirmişler, sağlıklı ve mutlu bir ömür sürsünler İnşallah ;)

Mesajımızı iletip resmimizin anlamını da açıkladıktan sonra ajanstan haberlere geçebiliriz sanırım...

Radyo Eksen'in tombul esmer hatun düşkünlüğü devam etmekte sevgili köfteler, Miss Platnum'la başlayan köfte hatun çılgınlığı The Gossip ve solisti Beth Ditto ile devam etmekte. Bence hiçbir mahsuru yok, Beth'i Platnum'dan daha çok severim, özellikle de 2007'deki Swarovski Fashion Rocks performanslarından sonra... Ancak genel olarak rock müzik adına bir düşüşte sanki Eksen. Mesela, Eksen'in yanında ikinci sırada bir alternatif olan Rock FM her daim sadık rock müziğe. Garip karışımlar, alternatif arayışlar yok. Sahici Rocker'ın Rehberi şeklinde, araya Türkçe Rock'tan örnekler sunarak ve bizi de aydınlatarak devam ediyor yoluna. Tebrikler, takipteyiz.

"Dünyayı sallayan hatunlar" konusuna gelirsek; Coco Chanel'den bahsetmek istiyorum. Şimdi Swarovski Fashion Show'du, efenim Chanel'di derken sanılmasın ki modayla alakam var. Yeni yıldan yeni yıla Victoria's Secret defilesi izleyen, ancak hiçbir zaman modayı takip etmeyerek kendi modasını yaratan (!!!), ki rahatlık ve salaşlık ne zamandır moda sorarım size, bir bünye olarak geçen hafta ve bu hafta Perşembe olmak üzere Cnbc-e'de iki bölüm olarak yayınlanan Chanel filmini izledikten ve ardından ufak bir araştırma yaptıktan sonra hayran oldum hanımefendiye (matmazel). Başarılı, bağımsız ve hayallerinin peşinden giden güçlü bir kadın olarak bile zaten takdire şayan iken, bir de kadın modası hakkındaki çığır açan görüşleriyle gönlümüzdeki yerini kazandı. Matmazelin de dediği gibi, "Fashion fades, only style remains the same". Başarısızlıklarla kösteklenmeyen, aksine azimlenen, kim ne derse desin yoluna devam eden ve istediğini yapan bir kadın Gabrielle "Coco" Chanel ve sözleriyle de tasarımcıdan çok filozof mübarek. "Luxury must be comfortable, otherwise it is not luxury" diyerek benim de hayat felsefemi özetliyor kısaca ;))


Böylece "chi" ile başlayan postumuzu da "she" ile noktalıyoruz sevgili feministseverler. Ve fark ediyoruz ki, İngilizce'de kadın zamiri olarak kullanılan "she" kelimesi ile Çin kültüründe yaşamın özündeki enerji anlamında kullanılan "chi" kelimesi birbirine ne kadar da benziyor ;))
Chi'niz de she'niz de bol olsun; evren sizi sevgiyle kucaklasın sevgili köfteseverler!
-Evren kim lan?!!

Pazar, Kasım 29, 2009

kurban



"Ablanız kurban olsun size!" şeklinde bir giriş yapacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz (ki yaptım bile heyhat) ancak şu mübarek Kurban Bayramı'nda kendini kurbanlık koyun, pişmiş tavuk ve türevleriyle aynı kefede ve hissiyatta gören şu küçük köfte kardeşinize de yaparsınız bir kıyak diye düşünüyorum. Di mi, hı?

Gerçi çevirdiğim tekliflerin vakti gelip de gerisin geri tepişerek beni çevrilmiş kazdan beter edeceği düşüncesi kemiriyor içimi. Yani bunları da bulamamaktan korkuyorum ama bir yandan da kabul edersem başıma geleceklerden (pişmiş tavuk+kavrulan kaz) daha çok korkuyorum canım köftelerim. Ne yapacağımı bilemiyorum, ne yapmayacağımı ya da yapamayacağımı biliyorum sadece. Sıfıra sıfır elde var sıfır...

Birileri mail adresime gerzek google gruplarından mailler atıyor politik içerikli. İyi ki Bruce'u politik nedenlerle terketti mdedim, hemen üşüştüler başıma. Hayır kardeşim, ben sandığınız politiklerden değilim, tatlı su balığıyım ben, gelmem öyle oltalara yemlere. Hadi başka kapıya!
Ayrıca gerzek mail motoru da spam'lere bir şey yapamıyor, kendilerini kınıyor, bayram günü spamleri tutulsun diyoruz, hıh!

Arkadaşımı evlendirdim, şahit oldum. Gittim, gördüm, duydum, anlattım. Dedim böyleyken böyle memur amca, kıy bunlara! Zaten amca da bizi (damat+gelin+2şahit) görünce başladı gülmeye. Bir ara korktum ahan da diyecek veliniz nerede çocuğum sizin, gidin de büyüyüp gelin! Ama yok, çoluk çocuk demeyip kıydılar gayet arkadaşlarıma. Enişte iyi ama, evlat edinecekler beni. Zaten o yüzden şahit oldum, aşklarının meyvesi olaraktan :)) S. &E. Orhan çiftine ömür boyu mutluluklar diliyor, bir yastıkta kocasınlar diyoruz :))

Kurban bayramında kedi resmi ne alaka?

Koskoca yıl bitiyor sevgili köfteler. Şimdi bunalım bunalım depreşmez miyim ben? Depreşirim tabii! Ama bekliyorum, yeni yıl biraz daha yaklaşsın, o zaman başlarım şikayete, şimdilik biriktiriyorum. İçime atıyorum hep sevgili okur, sorma, çok hassas bir bünyem var. Dokunmayın ağlarım. Ya da dokunun lan, bana ne. Dokunulmazlığı olanlar utansın.

Greek'teki Cappie'ye taktım şimdi de. Bir insan evladı öyle rahat, öyle sevimli ve öyle tasasız olmalı. Budur diyorum.

Başka da bir şey diyemiyorum sanırım; çünkü bu hafta da bize ayrılan pasajın sonuna geldik canlarım. Başka paragraflarda ve başka palavralarda görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın. İyi bayramlar, mutlu tatiller... 

Cumartesi, Kasım 21, 2009

Birinci Oldum ;))

Türk Fantazya Birliği Öykü Yarışması 'nda "Hamam" adlı öykümle 1. oldum, mutluyum gururluyum :) 
Bu arada seriyi de doldurdum :)) -mansiyon, 3., 2. ve sonunda 1. :PP
Nice öykülere ve ödüllere diyorum canlarım, hepinizi öpüyorum!!! 

Not: Sanırım yukarıda linklediğim siteden öykülere ulaşabiliyorsunuz, isteyenler afiyetle okuyabilir ve beni sevindirmek için yorum da yapabilir ;)

Çarşamba, Kasım 11, 2009

manyak mısın koçum sen?

Armudun sapı, üzümün çöpü... Sapı koparılıp da yenebilen armutlardan bahsetmiyoruz, ayrıca hazetmiyoruz da...


İnsanlar gerizekalı... Yirmi beş senelik yaşamımda buna karar verdim ben... Zaten ben de embesilim...


Bunun yanı sıra, insanlar sitem edebiliyor, bu da akabinde beni deli ediyor... Yani birileri fazladan zaman, bahane, enerji ve de "had" bularak kendilerinde, basıyor fırçayı anam babam, abbov! Ben kimseye sitem etmem. Prensip olarak karşıyım, kendime yapılmasını istemediğim gibi başkasına da yapmam. Bir kere küçültücü, zaman ve enerji öldürücü, faydasız, kaidesiz bir olay "sitem". O onu yapmış da, bu bunu niye yapmamış da, vıdı vıdı da, büdü büdü... Sana ne? Bana ne? Bir git işine ya...


Türkiye faşizmle yönetiliyor(muş). Güçler ayrılığı kalkmış, zira o "güç"ler ayrı duramıyormuş, tutkuyla birleşiyorlarmış kuytularda. Bu yasak aşkın meyvesi de malum. Sonuç; yasama= "yas"ama tutma, yürütme=milletin cebinden yürütme, yargı=neslihan yargıcının yeni kreasyonu yani "back in black"...


Çok da politiğimdir (bkz. Bruce'u republican diye terk ettim, dayanamadı gitti medya maymunu oldu adam). 


Wipe Out hastası oldum bu aralar. Çok ama çooook komik, harika, muhteşem. Katıla katıla gülüyorum, katılmasam da gülüyorum, biteviye gülüyorum, bitene kadar gülüyorum, o derece. Ayrıca Asuman Krause çok tatlı bir kadın, manken sevmeyen bünyem onu görünce su görmüş su aygırı gibi gevşiyor, rahatlıyor. Bacı sevgim depreşiyor. Orhan Abi'ye selamlar...


Jensen nişanlanmış... Gördüğünüz gibi yorum yapmıyorum. No comment. Cık. Yapmayacağım. Hayır. Yap-mı-yo-rum!!! Zorla mı kardeşim!!! 


Mazeretim yok, asabiyim ben...


If you liked it, then you should have put a ring on it
Oh, oh, oh

Salı, Kasım 03, 2009

artizzz




Aldığım duyumlara göre uzun zamandır biricik sevgilim Jensen'ın resmini koymuyormuşuz bloga. "Olmaz öyle şey!" dedim, hemen isyan ettim. İşte şimdi de koleksiyonumun (!) nadide parçalarından (!) birini burada sergiliyorum (!) canım okur. Al bak doya doya, Jensen "göster ama elletme" dedi (!!!)

Bu arada dün değinmeyi unuttuğum başka bir olayı buradan kamuoyunun dikkatine sunmak isterim. Şöyle ki, bildiğiniz gibi Bruce Willis eşiyle Türkiye'ye gelip bir programa katıldı, vs. vs. Şimdi; Bruce Willis benim yeniyetmelik aşkım. Hem de öyle böyle değil, 14 yaşında velettim, benden neredeyse 40 yaş büyük bu herife hastaydım. Ölüyordum aşkından, o gün gelse dese, o gün evlenirdim adamla, böyle de psikopattım. Ama gelin görün ki, her aşk bitermiş. Ben de kartladıkça -ve gariptir, yaşım herifle evlenecek seviyeye geldikçe / tabii öyle bir ihtimal varmış gibi!- soğudum aşkımdan. Bunda biraz da sevgili Bruce'un muhafazakar cumhuriyetçi kanattan ve Bush yanlısı olmasının da payı var elbet (Aman Tanrım, ne kadar da politiğim! Demokrattan başkasıyla çıkmam!) Ancak şu da muhakkak ki, adam kartladı. Yani onun yerine kimler geldi kimler geçti sevgili okur, kala kala bu herife mi kaldım allasen. Hem baktım, ondan 30 yaş küçük karısı da (ki kassam evlenirmişim hakikaten) pek bir halta benzemiyor, Allah mesut etsin, bana nesi ama belirteyim dedim. Ayrıca asıl mesele şu ki, bu amca (kendisine ulaşamayan kedi tarafından murdar olmakla suçlanan ciğer) geldi buraya, hoşgeldi sefa getirdi ama programı izlemeye yüreğim dayanmadı resmen sevgili okur. O ne öyle ya, yılların koskoca Bruce'u medya maymunu misali türlü saçmalık ve gerzeklikle uğraştı durdu. Yok şarkı söyle, yok oyna, yok karını öp, tay tay yap, çüşünüz artık ya! Tamam herifi boşadım ama düşene de bir tekme daha vurulmaz ki sayın acur!

Velhasıl kelam, artiz milleti böyle. Adamlar güzel, yakışıklı, taş ama bir yerlerde bir fire var sanki. Ben erkeğin zeki, çevik ve ahlaklısını severim diyen Türk bacılarımla bu durumu esefle kınıyor, uzaktan yutkunarak bakmak suretiyle konuyu kapatıyoruz canım okur. Ama gitmeden önce son bir veda ve de kıyak size. Eğer ki, kim bu amcalar, abiler, kardeşler derseniz; benden ufak bir "Taş Meclisi" sizlere ;)

1. Jensen Ackles
2. Jared Padalecki (Hatçe senin için geliyor Kanada'daki kaynımgilden :))
3. David Boreanaz
4. Brandon Lee (RIP)
5. Ewan McGregor (adı you-an diye telaffuz ediliyormuş bu arada, hani seslenmek isterseniz kendisine :P)
6. James Marsters
7. Eddie Vedder (her daim)
8. Vile Valo
9.Johnny Depp (her iki cihanda ;))
10. Jonathan Jackson
11. Josh Hartnett
12. Richard Coyle (forever Jeff!)
13. Keanu Reeves
14. Will Rothhaar *****
15. Zachary Knighton 

Sevgiler....................................... ;)

Pazartesi, Kasım 02, 2009

yörüngesel hareketler bunlar

Büyük Depresyon son buldu gibi ama ağzımızı hayra açmakta fayda var, yel alabilir yoksa. Hatırlıyorum da, bir zamanlar nasıl sinir olurdum depresif depresif ortalıkta donalıp oraya buraya mesaj yazan tiplere. Meğer başa gelmeden bilinmiyormuş; gerçi bilmiyorum onlarınki ne kadar sahici ama benimki harbiydi, yalan yok. Neyse, geçti gitti, yandı bitti kül oldu, püfff.
Ara not: Ulan eğer her böyle yadırgayıp yargılayıp sinir olduğum şey başıma gelecekse işimiz var, yani neler olabileceğini tahmin dahi etmek istemiyorum, tövbe Tanrı'ma...


Takacak başka şey bulamadım, şuna taktım:
Şimdi iflah olmaz bir Radyo Eksen dinleyicisi olarak (evet reklama da başladım, ne yapalım, züğürtlük zor zanaat) nedir, rock müzik dinleriz, di mi? Peki Miss Platnum nedir abicim? Yanlış anlaşılmasın; bu tombik Balkan ablamızı pek bir sever ve takdir ederim ama günde en az üç defa rock müzik yapan bir radyoda dinlemek garibime gidiyor, hele ki bu abla rock sanatçısı değilken (sanatçı dedim, vurun kahpeye). Bir de tek bir şarkısı anasını satayım, "Why did you do it?" Tamam, şarkı güzel de, radyoda çalışan birinin yarası mı var acaba, birine mesaj mı gönderiyor, "Şimdi de Edirne'de oturan halakızına gitsin sıradaki şarkı" mı diyor yani kendince? 
Asıl taktığım nokta ise, Miss Platnum çalsın, çaldırılsın, mesele değil. Ama eğer onu çalıyorsanız farzı misal bir Lily Allen niye çalınmıyor, üstelik kendisi o kadar alternatif bir kardeşimizken? Boşuna mı yırttık buradan pötümüzü, "Never Gonna Happen", "22", "The Fear" vs. diye? Dinleyin dinletin abicim, underground tayfanın asabını bozmayın alttan alttan...


Tüyap... Kitap Fuarı... Hastasıyız, gidin götürün, okuyun okutun modundayız. Bu sene de arkadaşlarla toplanıp gidilme ihtimali var 8 Kasım'da. İmza günleri, söyleşiler, tanışmalar, vs. Güzel hareketler bunlar. Yalnız içimi burkan bir şey var; ulan iki kitap yazdık yayınlandı sattı da, çok şükür, hatta bir de imza günü yaptık sevgili Kocaeli'nde. Ama nedense şu Tüyap'a bir türlü kapağı atamadık babasını satayım. Nedir yani, şu garibanı da köşesinden koyuverseniz, uslu uslu dursa orada? N'olur be, ha hacı, yap bi güzellik lan?

Ara not: Bu yazıyı okuyan Meral, Merve ve Büşra ahalisi, galeyana gelmeyin, kahvaltı sözüm var biliyorum, unutmadım ve ayarlayacağım bir şekilde, umarım galiba sanırsam İnşallah...


My baby is in love with Eddie Vedder...
Oh yeah!

Pazar, Ekim 25, 2009

what's going on?!

25 years and my life is still
Trying to get up that great big hill of hope
For a destination
I realized quickly when I knew I should
That the whole world's MADE UP OF this brotherhood of man
FOR whatever that means

And so I cry sometimes when I'm lying in bed
Just to get it all out, what's in my head
And I, I am feeling a little peculiar
And so I wake in the morning and I step outside
And I take A deep breath and I get real high
And I scream from the top of my lungs,
What's goin' on

And I say hey.... hey....
I said hey, what's goin' on
And I say hey.... hey....
I said hey, what's goin' on

Ooh, Ooh, Oooohh, Oooohh, what's up...
Ooh, Ooh, Oooohh, Oooohh, what's up...

And I try, oh my God, do I try
I try all the time in this institution
And I pray, oh my God, do I pray
I pray every single day FOR A REVOLUTION!

And so I cry sometimes when I'm lying in bed
Just to get it all out, what's in my head
And I, I am feeling a little peculiar
And so I wake in the morning and I step outside
And I take deep breath and I get real high
And I scream from the top of my lungs,
WHAT'S GOIN' ON!!

And I say hey.... hey....
I said hey, what's goin' on
And I say hey.... hey....
I said hey, what's goin' on
And I say hey.... hey....
I said hey, what's goin' on
And I say hey.... hey....
I said hey, what's goin' on

Ooh, Ooh, Oooohh, Oooohh, what's up...

25 years and my life is still
Trying to get up that great big hill of hope
For a destination


4 Non Blondes'dan... Meğer hayatımın ve hatta şu anımın şarkısı burnumun dibinde beni beklermiş. Kimbilir daha neleri göremiyorum böyle, fark edemiyorum, bilmiyorum...

Salı, Ekim 06, 2009

It's that time of year again ;)



"Helvetica"
Helvadan hallice gibi bir şey... Böyle de font mu olurmuş hıh!
*
"Keep up the writing!"
Hem de "P.S."
:))
I love you, too, hun... I just wanted to say, I'm more than glad and lucky to have you and I'll always cherish this. I know that there are some inconsistencies here and there, now and then; but I believe that it'll all work out fine in the end. I don't know how, when and where; but we'll meet again and until then you'll always be right here in my heart. So, don't worry babe ;)
*
Elin gavur herifine mesajımızı da ilettikten sonra orijinal altyazımıza geri dönebiliriz köfteseverler :))
*
Şimdi başlıkta demişiz bir kere, "it's that time of year again". Peki ya hangi "time of the year" bu? Söyleyeyim; hani yılın bitmesine az kalır ama daha da vardır. Hani yılın son aylarını planlarsın da bir yandan da sorarsın "nasıl geçti bu kadar çabuk?" diye. Hani bir yıl daha yaşlandığını fark edip de "bu sene kendin için ne yaptın ey fani?" diye sorasın gelir ve cevap veremez yutkunursun. Sonra bir bardak su içip üstüne, haline de şükredersin yine de. İçinin burkulmasına izin vermeyip o garip cıvıltılı kelebekleri özgür bırakırsın doğaya. Sonra suyu inek içer, inek dağa kaçar, dağ yanar biter kül olur. Sen küllerinden yeniden doğarsın yeni seneyle birlikte. Her sene aynı şekilde. O yüzden şimdiden mutlu yıllar dile kendine...
*
Tez bitmeyen tezimiz biteyazdığından beri daha bir garip oldum sanki. Herkes az kaldı deyip duruyor, bi gidin ya! Bi geri basın, bi susun!
Aynı şey iş konusunda da geçerli; herkesler pek bir biliyor herşeyleri, içimden bir ses diyor ki, alın o bildiklerinizi... ve bir gidin lütfen!
*
Şirin masum kız çocuğu kontenjanından huysuz arsız çingene kız moduna geçiyorum mütemadiyen (bu lafa hastayım :P). Umurumda da değil açıkçası, elimde olsa herkesleri parçalar, yırtar, pekmezlerini akıtırdım. Hiç de acımam, hiç de üşenmem; velev ki (bu lafa da hastayım) onlar acımıyor ve de üşenmiyor kardeşim. O zaman benim neyim eksik, elim armut toplamıyor ya! Hoş, toplasam da o ayılara dağıtırım zaten sevabına, malum pek bir severler ya ;)
*
Ajanstan son haberler... Canımız kanımız biricik SuperNatural'ımız bu akşam ekranlara dönüyor şükürler olsun, Allah kimseyi Jensen'sız Jared'sız Eric'siz bırakmasın diyorum, Amin.
;)
F.Ö.Ş.

Perşembe, Eylül 24, 2009

depreşme modu ;)

I was born with the wrong sign
In the wrong house
With the wrong ascendancy
I took the wrong road
That led to the wrong tendencies
I was in the wrong place at the wrong time
For the wrong reason and the wrong rhyme
On the wrong day of the wrong week
I used the wrong method with the wrong technique

Wrong

Wrong

There's something wrong with me chemically
Something wrong with me inherently
The wrong mix in the wrong genes
I reached the wrong ends by the wrong means
It was the wrong plan
In the wrong hands
The wrong theory for the wrong man
The wrong eyes on the wrong prize
The wrong questions with the wrong replies

Wrong

Wrong

I was marching to the wrong drum
With the wrong scum
Pissing out the wrong energy
Using all the wrong lines
And the wrong signs
With the wrong intensity
I was on the wrong page of the wrong book
With the wrong rendition of the wrong look
With the wrong moon, every wrong night
With the wrong tune playing till it sounded right yeah

Wrong

Wrong
(Too long)
Wrong
(Too long)

I was born with the wrong sign
In the wrong house
With the wrong ascendancy
I took the wrong road
That led to the wrong tendencies
I was in the wrong place at the wrong time
For the wrong reason and the wrong rhyme
On the wrong day of the wrong week
I used the wrong method with the wrong technique

Wrong

by
Depeche Mode 

Pazartesi, Eylül 07, 2009

desperate housewriter

 
4,2 kg'lık bir bebek dünyaya getiren taze anne hemşireye sormuş, "Nasıl süt vereceğiz, sütüm hemen gelir mi?" vs. vs.
Hemşireden cevap: "Gerek yok, siz bunu çıkışta bir lahmacuncuya götürün, o halleder!"
:DDD
Dün yarım saat güldüm buna, sonra eve geldim bir daha güldüm :P
Ebru çok yaşa e mi ;))
*
Tez düzeltmeleri devam ediyor; zaten bir tez, bir de ben düzelemedim anasını satayım! Özne yok, referanslar karışmış, kavram kargaşası olmuş muş muş muş... Sanki benden bahsediyor anacım, olmaz böyle şey! Ama kısa zamanda düzelemezse ben de yamulabilirim onunla birlikte. Üstelik enstitüden de sağlam kayacaklar gibi geliyor ama, du' bakalım... Bir de şu savunma işi var; halbuki "en iyi savunma saldırıdır" diye biliyorum ben. Ona göre...!
*
Cv'ler uçuşuyor ortalıkta; başvurmadığım yer kalmadı gibi gibi... Ama zaten vuracağım bir baş da kalmadı gibi gibi... Kafasız tavuk gibi çırpınıp duruyorum ortalıkta, sonum meçhul; suyuma çorba da yapabilirler, kızartıp kekik de dökebilirler. Rahmetli Şaban gibi, "ama benim yahnim yavan olur!"
*
Tek tesellim yine Oz, hep Oz, zaten Oz...
Yazmaktan başka çıkış yolu göremiyorum ya da görmek istemiyorum; çünkü at gözlüklerimi yeni parlattım, takıyorum çıkıyorum, hiçkimseleri de görmüyorum! 
Ohh...zzz...
*
"Remezan" iyi gidiyor; "yiyorum yatıyorum" konsepti çok başarılı oldu bu sene, bence her sene deneyelim değişik fonlarda :)) Ayrıca bu seneki davulcuyu da çok başarılı buldum, sağlam çalıyor adam. Hele bir de "düm tek de düm tek" diye bir ritmi var ki 9/8lik mübarek, yataktan göbek ata ata kalkıyorum. Tabii asıl yemek yiyeceğim için seviniyorum ama sahurlarda adeta bayram havası estiren davulcumuzu da pek bir seviyorum.
Zaten kızı bıraksan ya davulcuya ya zurnacıya değil mi?
;))
*
Öptümmm

Cumartesi, Ağustos 29, 2009

?!

success is just like being pregnant. everybody congratulates you but nobody knows how many times you were fucked.

Çarşamba, Ağustos 19, 2009

never good enough

Aslında başlık "I am the biggest loser I've ever known" olmalıydı ama self-pity dönemleri ve düşük self-esteem'lerle şimdi uğraşamayacağım. Daha doğrusu bir başlasam karşıki Rocky Mountain yıkılır diyeyim, siz anlayın. Bu kadar da özenti bişi oldum çıktım yani son zamanda. Lily Allen dinliyorum, o derece... "Fuck you" acayip güzel bir şarkı, hatun bir de böyle ağız dolusu "fuck you" diyor ki, can kurban, ağzına sağlık hanımkızımın. Bir de "Never gonna happen" şarkısı var ki, şarkı değil mesaj sanki. Ben "How I met your mother"daki Ted gibi, el bezini çekiştiren Miss Goat keçisi misali, hayalimin peşinden koştukça, çekiştirdikçe dünya onu elimden alıyor, almakla kalmayıp altımdaki halıyı da çekip beni yerlerde yuvarlıyor sanki. Kaderim ne bilmiyorum ama şu anda gelecek o kadar karanlık ki korkmak bile benim için lükse dönüşmüş durumda. Tek yapmam gereken "iş arayıp abuk sabuk bir iş bulup canım pahasına girip ölmek pahasına çalışıp para kazanmak". Onu da bulamıyorum ya... Etrafımda duyduğum tavsiyelerden, laflardan acayip bunalmış durumdayım. Kafamın içindeki sesler zaten almış başını gidiyor, kafam bi'dünya, hatta bi'milyon, hatta bi'davul... Loserlık mertebesinin daimi tacını taşıyorum o kafada. Kafa da yok ya, neyse...

Sanki tek ben kaldım böyle şaşkın, işeyaramaz ve "lost"... Sanki dünya size güzel, hayat size kolay; eminim değil, çünkü herkesin var derdi üç beş. Ama tek çaresiz benmişim gibi hissediyorum, üzgünüm. Yani benimki sizinkini döver. Zira benim derdim kendimle. Kendimden bi'kurtulsam rahatliicam. Harbi...

Kısaca;

Fuck you, fuck you very very much...
So please don't stay in touch!

Salı, Ağustos 11, 2009

Salı, Temmuz 28, 2009

everyday is supernatural!


"I call this one my Blue Steel"... So do I, Dean... So do I... ;)

Oz'un 3. sezonunun sonuna gelmenin haklı gururunu va rahatlamasını yaşarken, gurbet ellere selam eder; Kripke amcamın ellerinden, yavru ceylanlarım Jensen ve Jared'ın gözlerinden (öhhöm!!!) öperim
:D

Journal'imsi yazacaktım ama baktım; hava sıcak, kaslar gevşemiş, ar damarı desen zaten çatlak, çatlak patlak yusyuvarlak kreamlı börek sütlü çörek çek yavrum çek, yavaştan sağa çek ;p Hal böyle olunca, anladığınız üzzre bende de balatalar hafiften sıyırmış durumda. Kendi derdim bana yeter, eh o zaman bayırdan aşşaa Kasımpaşa yavru köftelerim! Dağılın bakiim... ;)





Çarşamba, Temmuz 15, 2009

wheel in the sky :)))

Pek hörmetli tamaşacılar! :D Zaman uzadı, hasretlik bitti, yine karşınızdayım en sulusundan ama önce...

Şarkı eski, Journey'den... Dean'imin soundtrack'i ama son zamanlarda, yaklaşık 2 aydır yani, benim hayatıma fon olmuş bulundu. Tez derdi, panel heyecanı, İzmit macerası, tez derdi, zaman sıkışıklığı, Yelkenkaya semi-tatili, tez derdi, yetiştirme telaşı felan fişmekan derkeeeeen... "Wheel in the Sky" oldum anlayacağınız, "Don't know where I'll be tomorrow" durumları. Gerçi ben Heart'ın "Barracuda"sına da takmış durumdayım, acayip klasikçi oldum, Dean'im sağolsun :) Ve aynı bir barracuda gibin atıldım sulara, yidim bütün balıkları, kaçırdım diğer yırtıcıları -to whom it may concern!!! ;)

Şimdi gelelim suluköftenin faydalarına:

Tez bitti Allah'ıma şükür :) Eylül'de sunumum var, beklerim efendim :P
Not: Tez bitti ama tez bitmedi gibi bir şaka sanırım beyin hücrelerimin ne kadar laçkalaştığına dair bir fikir verir!
Gerçi nasıl bitti ben de anlamadım, dört aydır insan içine çıkmadım desem yeridir, hele son hafta resmen (adli makamlara sorabilirsiniz) kafayı yiyordum; sıcak bir yandan, yetiştirme telaşı bir yandan, enstitü bir yandan amaaaaaaaaaaaaannnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn
Ben yazdım verdim, gerisi beni ilgilendirmez!

Ne ilgilendirir?

Bundan sonra; "Everyday Supernatural!" :D
Deliye her gün bayram misali, hatta bayramdan da güzel; şeker var akraba ziyareti yok ;))) Ama gerekirse akraba da olunur, bence sakıncası yok puahahahaaa Hatçe yetiiiiiiiiiişşşşşşşşşşşşşşşşş :D

Sonra; Oz Oz Oz ve daha çok Oz, her zaman Ozzzzzzzzzzzzzzzzzz!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Şimdilik durum bu canlar; kafam tatilde elim kalemde gözlerim de Supernatural'da, doğal olarak ;D

Öpüldünüsss!

"Wheel in the sky keeps on turning"...

Pazar, Haziran 07, 2009

kaptım mikrofonu, bastım imzayı, aldım 2.liği geldim!


Canlar ciğerler kuzucuklar pisicikler!

Veni Vidi Vici :)))

Şaka şaka; sadece gittim konuştum imzaladım ve de İkinci oldum geldim. Eh, tabii arada sevindirik coşuk ve kuduruk da oldum ;))

Herkese teşekkürler, hadi bir daha yapalım! :PP

Öpüyorum hepinizi....................................

panel ve konuşma :))



Soldan sağa: Funda Özlem Şeran, Diyar Zirek, Serdar Yıldız, Kadim Gültekin

Çok önemli şeyler anlattım valla, İzmit böyle zulüm görmedi :PPP

İmza günü :)


İkinci oldum!


Xasiork 2008 Ölümsüz Öykü Kulübü Roman Yarışması'nda İkinci (rakamla 2. :)) oldum, sevindirik oldum, İnşallah yolu da açık olur, devamı gelir canlar ;))

nicelerine :)



Canım kankam kardeşim Mervem her anımda, hatta öncesinde sonrasında, kısacası her zaman yanımdaydı. Zaten o olmasaydı kendimi kaybedebilirdim oralarda :)) Sağolsun varolsun, Allah onu yanımdan eksik etmesin, İnşallah ikimizin de nice mutlu günlerinde hep böyle yanyana oluruz sırıtık sırıtık :D

Cumartesi, Mayıs 30, 2009

fotosentez

Yeni gözdem "Frank Turner"; kendisi şirinötesi olmakla birlikte bir de hislerime tercüman olmuş bir zat-ı muhterem ve dolayısıyle müstakbel aşkım :DDD işte kendisinden dinliyoruz, şarkımızın adı "photosynthesis"... Işınla beni Franky!

Well I guess I should confess that I am starting to get old
All the latest music fads all passed me by and left me cold
All the kids are talking slang I won't pretend to understand
All my friends are getting married, mortagages and pension plans
And it's obvious my angry adolescent days are done
And I'm happy and I'm settled in the person I've become
But that doesn't mean I'm settled up and sitting out the game
Time may change a lot but some things may stay the same

And I won't sit down
And I won't shut up
And most of all I will not grow up
And I won't sit down
And I won't shut up
And most of all I yeah I won't grow up

Oh maturity's a wrapped up package deal so it seems
And ditching teenage fantasy means ditching all your dreams
All your friends and peers and family solemnly tell you you will
Have to grow up be an adult yeah be bored and unfulfilled
Oh when no ones yet explained to me exactly what's so great
About slaving 50 years away on something that you hate
Look I'm meekly shuffling down the path of mediocrity
Well if that's your road then take it but it's not the road for me

And I won't sit down
And I won't shut up
And most of all I will not grow up
And I won't sit down
And I won't shut up
And most of all I yeah I won't grow up
And I won't sit down
And I won't shut up
And most of all I will not grow up

And if all you ever do with your life
Is photosynthesize
Then you deserve every hour of these sleepless nights
That you waste wondering when you're gonna die

Now I'll play and you sing
The perfect way for the evening to begin
Now I'll play and you sing
The perfect way for the evening to begin

And I won't sit down
And I won't shut up
And most of all yeah I won't grow up
And I won't sit down
And I won't shut up
And most of all I will not grow up
And I won't sit down
And I won't shut up
And most of all I will not grow up

Perşembe, Mayıs 21, 2009

İlk imza günüm ve panel :)))


Selamlar selamlar selamlar!!!

1. Kocaeli Kitap Fuarı kapsamında konuşmacı olarak katılacağım "Türk Fantastik Edebiyatının Gelişimi ve Yükselişi" adlı panel fuarın yedinci günü; 5 Haziran Cuma saat 12.30'da gerçekleştirilecektir. Diğer konuşmacılar Ömür Özcan, Kadim Gültekin, Serdar Yıldız ve Diyar Zirek.

Aynı zamanda benim ve Kadim Gültekin'in imza günü de olacaktır...

İmza saatleri: 12.30 - 14.30


Fuar bilgilerini aşağıdaki linkten alabilirsiniz:

http://www.kocaelikitapfuari.com/


Herkesi bekliyorum!!!

Öpüyorum ;))

Cumartesi, Mayıs 16, 2009

Suluköfte 4 yaşında!!!



Çalsın sazlar, patlasın davullar!

Anlı şanlı biricik blogunuz "Suluköfte"niz dört (rakamla 4) yıldır sizlerle!
Kutlu mutlu uğurlu olsun, nice senelere olsun,
Sizin de başınızı ağrıtıp hayatınızı alacalı bulacalı etmeye devam etsin işte hıh! :D


Vay be, koskoca dört sene vuhuuuuuuuuu!

Nicelerine deyip kestirip atıyorum

Ayrıca göbek de atıyorum;p


Sizleri de kocaman öpüyorum iki yanağınızdan dört kere!

Jensen'ı da tabii :)


F.Ö.Ş. the SuluKöfte ;)

Cuma, Nisan 24, 2009

Baba - Kız Diyalogları :)


Müjde Müjde Sizeeeeeeee SuluKöfte'den Müjde Sizeeeeeeeeeeee :DDD

Canlarım ciğerlerim biricik kuzucuklarım!

"Baba-Kız Diyalogları" adlı ikinci kitabım çıktı, hemen koşun alın kitapçılardan, sipariş edin internet sitelerinden, destek olun bana, sevin beni :DDD

http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=451490

http://www.ideefixe.com/kitap/tanim.asp?sid=NKYIX1835K6DSCTPTBJV

Ayrıcaaaaaaaaa

"Anne-Kız Diyalogları" adlı ilk kitabımız da cep boy olarak ikinci baskısını yaptı, alkış alkış :DD

http://www.kitapyurdu.com/yazar/default.asp?id=45811

http://www.ideefixe.com/kitap/tanim.asp?sid=II4WDRXS0K3D1XGZULTD

Koccaman öptüm hepinizi!
FÖŞ ;))

Perşembe, Nisan 16, 2009

dean says... (part 2)


Well, as I said... Lil' Sam can be the "boy king", but my Dean is the "philosopher king" for sure... Sorry Plato, you have to get in the line for autographs :PPP

Dean: What’s in the box? (pause) Brad Pitt? Seven? No?
Dean: Gumby girl... Does that make me Pokey?
Dean: Don’t worry, Bobby will find a way to break it. Until then I say we hit Vegas. Pull a little Rain Man. You can be Rain Man.
Dean: I'm Batman!
Dean: There's got to be a demon or two in South Beach.
Dean: Snow White? Ah, I saw that movie. Oh, porn version anyway.
Dean: I'm gonna stop the big bad wolf. Which is the weirdest thing I've ever said.
Dean: Can I shoot her?
Dean: Don't objectify me.
Dean: Screw you
Dean: You’re the shortbus…shortbus
Dean: I saw Hellraiser, I get the gist.
Dean: (about to drink the dream tea) Well, shall we dim the lights and sync up Wizard of Oz and Dark Side of the Moon?
Dean: I get all tingly when you take control like that.
Dean: Right, you're a mind reader. Cut it out, Sam... Sam! You think you're funny but you're being really, really childish! - Sam Winchester wears makeup. Sam Winchester cries his way through sex. Sam Winchester keeps a ruler by the bed and every morning when he wakes up..... Okay, enough!
Dean: Of course I peed myself. Man gets hit by a car, you think he has full control over his bladder? Come on!
Dean: Dingo ate my baby crazy
Dean: Oh I don't know, what - whether cialis will help you with your little condition?
Dean: Salt. Lots and lots of salt.
Dean: What, he's never heard of a RealDoll?
Dean: No we were uh, we were actually talking about our feelings. And then our favorite boy bands. Yeah, we were talking a case.
Dean: Completely rocked my understanding of the word "necrophilia."
Dean: What's that, a sandwich?
Dean: "Stripper suffocates dude with thighs"?
Dean: Oh, bite me. I totally rehearsed that speech, too.
Dean: (to Sam): If this is my last day on earth, I don't want it to be socially awkward.
Dean: I'd like to think it's because of my perky nipples.
Dean: I know. I should look like a Thriller video reject.
Dean: Sammy, wherever you are - Mom is a babe! I'm so going to hell. Again.
Dean: What, did angels invest in Deloreans?
Dean: Dean Van Halen.
Dean: Sam loves research. He does. He keeps it under his mattress with his KY.
Dean: Brother, I have been rehymenated. And the Dude does not abide.
Dean: Awesome. It's nice to have my head on the chopping block again, I almost forgot what that feels like. It's friggin' delightful.
Dean: Zombie-ghost orgy, huh? Well, that's it. I'm torching everybody.
Dean: Darn right I wanted to save some naked women.
Dean: Plus FBI. And on Thursdays, we're teddy bear doctors.
Dean: Run, Forrest, run!
Dean: So I'm Girl, Interrupted, and I know the score with the apocalypse. Just busted out of the nutbox. Possibly using super powers by the way. Where do I go?
Dean: Who was? The plumber, hmmm? A little snaking the pipes?
Dean: Nothing. It's just… an angel and a demon, riding in the back seat. It's like the setup for a bad joke.
Dean: That's psycho Nell!
Dean: What kind of koolaid you been drinking, man? Sammy, it ends bloody- or sad- that's just the life.
Dean: I hope I die before I get old.
Dean: Today you will have the honor of playing one of the greatest games ever invented. A game of skill, agility, cunning. A game with one simple rule. Dodge.
Dean: Dude! Dude!
Dean: Strippers, Sammy. Strippers! We are on an actual case involving strippers. Finally!
Dean: Oh I am so feeling up Demi Moore.
Dean: Behave yourself, would you? No homework, watch some porn.
Dean: There's Sam Girls and Dean Girls and...What's a slash fan?

FÖŞ: Trust me, you don't wanna know! Iııuuuwww..... :DDD

Source: Supernatural: SuperWiki: Seasons 3 and 4.

Salı, Nisan 07, 2009

dean says... (part 1)


Well, obviously, my love Dean is a poet... Don't laugh, he rhymes from the heart! ;D

Dean: House rules, Sammy. Driver picks the music, shotgun shuts his cakehole.
Dean: Oh sweetheart. I don't do shorts.
Dean: Bowhunting’s an important skill.
Dean (to scarecrow): Dude, you fugly.
Dean: Hold me, Sam. That was beautiful.
Dean: Well, I’m not gonna die in a hospital where the nurses aren’t even hot.
Dean: Good afternoon. I’m Father Simmons, this is Father Frehley.
Dean: I'll say it again. Demons I get, people are crazy!
Dean: Oh, what’s the matter, Sammy, you afraid you’re gonna get a little Nair in your shampoo again, huh?
Dean: You mean like protection against demon salt or “Ooops, I spilled the popcorn” salt?
Dean: Vampires! Gets funnier every time I hear it…
Dean: Ahhh I’ll pass. I usually draw the line at necrophilia.
Dean (to Sam): You know what? You're right. Come here. I'm gonna lay my head gently on your shoulder. Maybe we can cry, hug, and maybe even slow dance
Dean(referring to the Impala): Woah!! Listen to her purr! Have you ever heard anything so sweet?
Dean: Neil? It's your grief counselors. We’ve come to hug.
Dean: Haven't you seen Pet Sematary?
Dean: He full-on Obi-Wan-ed me!
Dean (to Jo): Sweetheart, this ain't gender studies. Women can do the job fine. Amateurs can't.
Dean: No, I'm Mulder. You're a red-headed woman.
Dean: My name is Dean Winchester. I'm an Aquarius. I enjoy sunsets, long walks on the beach, and frisky women. And I did not kill anyone. But I know who did. Or rather what did. Of course it can't be for sure, because our investigation was interrupted. But our working theory was that we're looking for some kind of vengeful spirit.
Dean: Of course, the most troubling question is why do these people assume we're gay?
Dean: I like him. He says "okey dokey."
Dean: We are so screwed.
Dean: That lore about unicorns is true too. I hear they ride on silver moonbeams, and shoot rainbows out of their ass
Dean: Dude, you like full-on had a girl inside you for like a whole week. Thats pretty naughty.
Dean: What? You mean between the angry spirit and uh... the sexed up ET?
Dean: You want a what from who?
Dean: Bite your tongue heathen!
Dean: I think I’m *adorable*.
Dean: Don’t worry, Sam - I promise I won't trade you for smokes.
Dean: (trying to pick a fight with Tiny): I wanted to ask you, because I couldn't help but notice that you are two tons of fun, just curious: Is it like a thyroid problem or is it some deep seated self-esteem issue? 'Cuz you know - they’re just donuts. Not love.
Dean (mugging for the police photographer): I call this one my Blue Steel…Who looks better – me or Nick Nolte?”
Dean: Bitch.
Dean: Don't forget the extra onions this time!
Dean: Hey, see if they've got any pie. Bring me some pie. I love me some pie.

Taken from Supernatural: Super Wiki: Seasons 1 and 2 ;)