Pazar, Ocak 17, 2010

resimsiz, altyazısız, art niyetsiz

Israel Kamakawiwo'ole - Somewhere Over The Rainbow'u söylüyor, mafsallarım gevşiyor. Bak demin bir şeye sinirlenmiştim, onu bile unuttum. Her neyse, her neyse...


Çok işim var sevgili blog. Yapmam gereken çok önemli bir şey var ve o şey üç parçadan oluşuyor. Dolayısıyla yapmam gereken üç şey oluyor, bu da beni kasıyor. Kasmam da gerek zaten; çünkü kasmadan hiçbir şey elde edilmiyor. Bir şey elde edeceğimden de değil aslında, bu kazananı olmayan bir mücadele gibi. Zamana, sayfalara, "onlar"a ve kendime karşı bir meydan okuma daha çok. Ama sonunda kazanmak yok; önemli olan yarışmaya katılıp yarışmacı arkadaşlara başarılar dilemek. Gerçi yarışmacı arkadaşlara başarılar dilemek yerine daha güzide laflarım var ama burada söylenmez sevgili blog. Neyse...


Rutin bağımlısı bir insanmışım, bunu gördüm bunu anladım arkadaş. Rutin, rutin rutin değişebilen bir rutin olabiliyor arada, o da çelişki, rutinse değişmez, değişirse rutin olmaz ama demek istediğim, zaman zaman bir rutin eskiyip yerine yeni bir rutin gelebiliyor. İftar öncesi Bondi Beach gibi, sabahları kahve ve internet gibi, gece tv ve tarçınlı ıhlamur kuşburnu çayı gibi, Wipe Out ile çekirdek ve limonlu soda gibi... Sıkılana kadar. Sıkıldıktan sonra yenisi. O da eskiyince bir daha. Demek ki neymiş, biraz sıkılgan bir köfteymiş. Neyse ne...


Avatar'ı 35 mm izleyen nadir insan evlatlarından biriyim, mutluyum gururluyum, optik adaptasyon sorunluyum. Ne yapayım yani? Verdikleri gözlükler hiçbir halta yaramıyor, oturduğun koltuğun lokasyonu çok önemli, ayrıca 3D'den hiçbir halt anlamıyorum, teknolojiyle kavgalıyım (bkz. mouse'un boğumlarında, vandalizmin doruklarında başlıklı post -kurt postunda kırmızı başlık, serbest çağrışımın yollarında :P) Her neyse işte...


O değil de, bir şey diyecektim unuttum. Valla bak sevgili blog, hani olur ya. Yalanmış meğer deyip geçiştirmek isterdim ama aklıma takıldı şimdi, akşama kadar da çıkmaz. Uf ya, saçmalamak zor zenaat. Uzundur buraya saçmalamamışım, onu anladım. Hehe sanki "uzundur buraya sıçmamışım" der gibi oldu, ayyy çok ayıp ya, ne terbiyesiz bir insan oldum çıktım ben, hep sokaktan öğreniyorum sevgili blog, arkadaş kurbanıyım, ahlakımı bozuyorlar benim. Şikayetçi değilim :))


Bak Bjork - It's Oh So Quiet çalmaya başladı, yine bir gevşedim ben. Ne diyeceğimi de hatırladım:

Bazen resmi açıkça göremeyebiliriz. Altyazıları da seçemeyebiliriz. Hatta görebildiğimiz halde anlamayabiliriz. Önemli olan art niyetsiz olmamız. Sonuç olarak, We All Live In The Yellow Submarine... No Panic ;)

2 yorum:

mrlmrl dedi ki...

hem güldürdün, hem düşündürdün yine...hem de yine yeniden hak verdirttin kendine...
Avatar'ı izlemeyen bir ben kaldım sanırım?!Mrl'ın da mutlu ve gururlu olması yakındır:D

foondah dedi ki...

hehehe sağolasın meralim, cansın :))
izle bence de cnmcım, güzel film. ben çok karamsar bir insana dönüşmüşüm onu anladım film bittiğinde, başka bir son bekliyordum ama bu iyi geldi valla :)