Pazar, Ekim 14, 2007

Aşk Böcükü



Oğluşum artık yok. Korkmayın, kötü bir şey değil Allah'a şükür. Bebeğimi evlat edindiler. Gerçi olay neredeyse hazin bir "Oğlum olmadan asla!" filmi bazında cereyan etti -üst kat komşum hayvanımın bahçedeki haline dayanamayıp ve bana haber verme gereğini görmeden almış annesine götürmüş! Saatlerce oğlumu sokaklarda aradıktan ve apartmandaki çocukları sorguya çektikten sonra gerçeğe ulaştım ve anında telefonu aldım elime. Yer misin yemez misin; otuz küsur yaşındaki adama fırça çektim yavrum için. Yok efendim anası kediye sıcak ve sevgi dolu bir yuva verecekmiş falan fişmekan. Baktım niyeti temiz, ciddi, kabul ettim. İyice de tembihledim annesinin Oğluşumu sakın ama sakın bırakmaması, hiç dışarılara salmaması için. Söz aldım ve tutulmadığı takdirde tepelerine binmek üzere azad ettim. Özetle; yavrumu evlatlık verdim, üzülüyorum ama o mutluysa ben de mutluyum bir anne olarak -ne de fedakar cefakar bir anayım di mi!
.
Neyse efenim, bir kedi maceramız da burada son bulduktan sonra her ayrılık sonrası yeni aşklara yelken açan hercai menekşe misali ben de yoluma devam etme kararı aldım -oh da iyi yaptım! Gerçi artık bende ne aşık olacak hal, ne de öyle mangal yürek kaldı. Yaşlandım anacım yaşlandım. Üşeniyorum artık. Ne tanımaya, ne tanışmaya, ne de o yükün altına girecek derman yok bende. Eskidendi o, gençken gözümüz karaydı tabii! Şimdiyse bir kara kediyi bile elimizde tutamadıktan sonra aşkmış meşkmiş neyime benim! Hıh!
.
Zaten hiçbir şey görecek gözüm yok, kafam önümde Milli Mücadelede İttihatçılık okuyorum. Sefkili(!) Hocam sağolsun, bayram günü çok da şahane oldu. Kaçküsur sene önce ölmüş adamlarla uğraşmaktan etrafımda adam var mı yok mu onu göremiyorum! Ama olmadığını tahmin edebilmek için İttihatçı olmaya Terakki yapmaya gerek yok. Bu milli bir mücadele!
.
İşte böyle canlarım; hepinizi öpüyor, geçmiş bayramınızı kutluyor, harçlıkları banka hesabıma bekliyorum ;))

Çarşamba, Ekim 10, 2007

dancing barefoot

anlatacak çok şey var, söylenecek hiçbir şey yok. bugün büyük harflerim yok cümle başlarında kullanacak, çünkü sesim kısık. bir şey olduğundan değil, sadece tercih meselesi. kendi sesimi kıstım biraz. dinlemekten sıkıldığımdan değil, zira ben şahsen çok seviyorum o bülbül sesimi. ama baktım ki ne kadar bağırsam da, yırtınsam da anlayan yok, takan yok. ben de kıstım sesimi, ne yoracağım kendimi. artık fısıldıyorum kelimelerimi, sadece anlayanlara. iletişim eksikliği değil bu, bilenler bilir, çok iletkenimdir ben. ama ne ilettiğinize göre değişir. beni kırarsanız, kızgınlık iletirim ben de size, üzüntü ve hayalkırıklığı gönderirim karşılık olarak. sonra da iletmemeye başlarım zaten, ne kadar az, o kadar iyi diyerek. yok sayıldığımı düşünürsem yokluğumla veririm cevabımı. bu kadar net.
.
peki neden anlattım bunları? muhtemelen bu lafları söylediğim insanların burayla alakası olmadığı için. yani siz bu mektubu okuduğunuz sırada ben bu lafları başkalarına söylüyor olacağım, çok uzaklarda. o nedenle sıkmayın canınızı canlarım. ki ben size canım diyorsam, canımı sıkan siz olamazsınız zaten, di mi ama :)
.
şimdi, lafımızı soktuktan sonra başka mevzulara bahis olabiliriz :P
.
mastır başladı ama başlamasa mıydı diyorum şimdiden. dört ders var ama acayip yoğun bir program olacak gibi. yazmaya nasıl vakit bulacağım bilmiyorum. daha yapmam gereken çok şey var, sayfalarca, kelimelerce, vs.
.
bunun dışında olan br çok şey var; kişisel, ulusal ve küresel. ama hangi birini anlatmaya gücüm yeter bilmiyorum. o yüzden susuyorum.

Pazartesi, Ekim 01, 2007

bir kedinin hayatı




F.Ö.Ş. Productions iftiharla sunar... "Bir Kedinin Hayatı"...
Sevinç, hüzün, korku, heyecan, gerilim; hepsi bu filmde!
Yazan ve Yöneten: Funda Özlem Şeran
Oyuncu: Böcük "Arap" Oğluş
Yapımcı: Şeran Ailesi