Pazar, Temmuz 29, 2007

ya çıkarsa :P

Geçen gün piyango bileti aldım. Aslında adetim değildir ama bir canciğer arkadaşım istedi, iki tane çeyrek aldım. Ve dedim; ya çıkarsa? ;)
Dün gece rüyamda sevgilimlen sinemaya gittiğimi gördüm. Ama film başlamadan çıktık, o beni ailesiyle tanışmaya götürdü. Sonra bir ara evlenmeye karar vermiş olmalıyız ki beni bir evlilik korkusu sardı, anneme söyleyemediğim için çocuğa "biz bu işi biraz daha düşünelim" dedim. O sırada uyandım ve dedim; ya çıkarsa? ;))

Cuma, Temmuz 20, 2007

gözünüz gönlünüz açılsın :))


Eee hep depreşip mi takılcaz be! Biraz da içimiz açılsın şöyle, oooh mis gibi :PP
Kendisi Milo Ventimiglia olur, hani Heroes'daki Peter Petrelli :)
Alın doya doya seyredin anacım; kızgın kumlardan serin sulara ;))

Perşembe, Temmuz 19, 2007

çekimser

Yeter diye bağırmak istiyorum. Ama niye? Nedeni yok sevgili okur. Aslında var ama yeterli bir neden değil. O yüzden bağıramıyorum zaten. Ancak buraya yazacak kadar yeterim var. Nasıl ama? :)
Şimdi; kafam karışık. Ama her konuda. Aklına ne gelirse sevgili okur, benim o konuda kafam karışık. Seçim hariç. Siyasal anlamda seçimle sorunum yok, oyumu kime vereceğimi biliyorum. Ama hayattaki seçimler ne olacak? Onlar için de oy pusulası yapıyorlar mı ki? Eminim yapıyorlardır ama benim damgam yok. Yani insanlar ne ile seçim yapıyorlarsa, bende ondan yok. Zeka, mantık ya da sağduyu; ne derseniz deyin. Bende on(lar)dan yok. Ciddiyim. O yüzden kafam çok kolay karışıyor.
Bir de safım, çabuk inanırım biliyor musun sevgili okur. Hayalperest de olduğum için, hemen hayal kurarım. Hemen yazıveririm aklımdan senaryolar, gerçekleşmeyeceğini bile bile. Olsun ama, onlarla mutluyumdur ben. Sonunda gerçek olmayacağını bildiğim için rahatımdır bu konuda. Oh be, derim. Ya gerçekleşseydi hayallerim, ne büyük hayal kırıklığı olurdu, değil mi?
Ama gel gör ki sevgili okur; bir gün bir şey olur, biri bir şey der, bir şey yapar. Amanın derim kendi kendime, noluyor acep recep? Herhalde galiba sanırsam bir şeyler olmakta, diye tırsarım. Ama sonunda bi halt olmaz, ben yine vecihi gibi kalırım ortada. Oh be, derim yine. Ama bir yandan düşünürüm; ulan ben bu gece mehtaba dalıp... Müzeyyen en şahane ilaçtır böyle zamanlarda (Senar olan).
En fecisi de (vecihi değil, fecii); olanların da, olmayanların da benim kontrolümde olmamasıdır. Hoş, hayat bu, kimin kontrolü var ki? Ya da kimin kontrolü kimin elinde değil mi sevgili okur?
Ve fekat sinirime dokunan konu şu; benim kafamın karışmaması lazım. Karıştırmayın benim kafamı. Çok rica edicem. Zaten üflesen uçacak kadar aklım var, bir de siz bulandırmayın, n'olursunuz. Eminim yapacak çok daha elzem işleriniz vardır, gidin onları karıştırın. Bana nesi? Yazık değil mi? Ayıp valla. Bulmuşsunuz şuncacık kızı, ara ara ayar verip bulandırıyorsunuz beynini. Yapmayın rica ederim. Koca koca insanlarsınız. Sizin yüzünüzden bir gün çekimser kalıcam, Allah muhafaza.
Neyse efenim... Gel ey saki biz kıyı kıyı takılalım. Neydi sevgili okur? Dün gece mehtaba daldım, hep seni andım. Öyle bir an geldi ki, mehtap seni sandım. Ya...

Fikret :)

Anacım bu kuş milleti manyak! Vecihi uçtu göçtü derken; dün gece bahçede bir martı yavrusu bulduk (zeyno kulakların çınlasın :)) Uçamamış kalmış bahçenin orta yerinde, etrafında da bizim acar kediler! Hayır bi de salak kuş, üstüne gelen kediden kaçacağına yanına gidiyor, "ye beni" gibilerinden! Dayanamadık yine tabii, bizim aile de manyak anacım! Babam indi, aldı getirdi martı yavrusunu. Su verdik, yem verdik, koduk balkona. Mal duruyo tabii, kuştan başka ne beklenir. Hayır, tuhafıma giden şu; bu saf yavrucak ses çıkarsa anası baası gelip alacak onu kurtulacak. Ama gıkı çıkmıyo ki delinin! Neyse efenim; tabii ben bu kuşa da hemen bi isim kodum. Vecihi'nin sevgilisi Fikret var ya! Ahan da işte o! Yakında baş göz de ederim ben bu iki salağı; hoş, arada biraz boy farkı var (biri güvercin, biri martı be insaf!) ama olsun! Gönülleri bir olduktan sonra, di mi ama :PP

Perşembe, Temmuz 12, 2007

vecihi geliyo vecihi!


Ahahahaaaaaaaa! Ay çatliycam ayol! Hihihhohohhooo valla çok komik bak sevgili okur, n'ooolur bi dinle!
Şimdi; geçen gün bahçede bi gürültüdür koptu. Ev ahalisi olarak heman koşuştuk pencerelere. Bi de baktık ki, bizim kedi -bizim diil aslında ama besliyoz işte sevabına- bi güvercini kıstırmış, güvercin de uçamıyo mu sana! Al başına belayı! Neyse efenim, kediyi kovduk, kuşu kurtardık ama kuş bahçede kendi halinde yürüyor. Yürüyor çünkü uçamıyor hakikaten. Babam hasta dedi, annem yavru dedi. Bi süre kuşu kendi haline bıraktık. Ve fekat heyhat! Gel gör ki sevgili okur -ki gelemezsin göremezsin biliyom, o yüzden ben anlatıyom- kuşceğiz bahçedeki parmaklıkların tepesine çıktı duruyo öyle. Uçsa uçamıyo, kaçsa kaçamıyor; e kedi de sotada bekliyo!
N'apsak n'apsak? E sonunda dayanamadık -çok merhametli ve insaniyetliyiz ya- babam kaptı kuşu eve getirdi yardım ve yataklık maksadıyla. Meğersem hasta diil yavruymuş ama görseniz dünyanın en salak yavrusu! Tüyler zaten bi tuhaf, gaga uzun tuhaf, kanatların altında tüy yok, kuyruk bi enteresan; uçamıyor hayvan. Hayır, hadi yavrusun uçamazsın anlarım. Bi de embesil bi de salak! Ayol koyduk kapalı balkona, önünde de su ve yem. Bi ye di mi hayvanat, bi eşelen, bi dolaş. Yok! Öyle bıraktığın yerde duruyo salak! Bir gün boyunca ne kıpırdadı, ne de yedi içti anacım. Mal gibi durdu orda!
Soona babam bunu açık balkona koymuş; hani uçsun gitsin başımızdan salak diye. Gitmedi anacım, uçmadı da atlamadı da aşşa -ki burda akıllı olduğunun sinyalini aldığınızı sanıyonuz ama yanılıyonuz anacım- Derken bi baktık bizim yan pencereye geçmiş. Hoop ordan da karşı evin penceresine geçmiş. O evde de kimse yok; be salak biz sana yem veriyoz su veriyoz; sen kalkıp da niye yalınayak başıkabak oralara gidiyosun!
Neyse canlarım, biz bunu evlatlıktan reddettik haliyle. İki gün soora da unuttuk -hain ebeveyn!- Derkeeeen... Bugün kuşları beslerken -evet, hem kedileri hem de kuşları besliyoz, köpek bulsak onu da besleriz, hatta at, hatta inek, hatta...- bi de baktık ki ne görelim sevgili okur! Bizimki alt katın panjurunun üstünden aval aval bakmakta yemlenen kuşlara. Ulan insene sen de! Neyse indi sonunda. Ve fekat heyhat! Önündeki emek kırıntılarını görmüyo, görse de ne olduklarını idrak edemiyor. Varsa yoksa diğer kuşların peşinde, onların gagasının dibinde. E haliyle dayak da yiyo! Evet sayın seyirci; yem yiyemiyor ama dayak yiyor bu embesil! Meğer onu beslememiz diil dövmemiz gerekiyormuş, bunu idrak ettik biz de!
Bu arada bi teori geliştirdim: imdi bu salağı kesin anası terketmiştir, embesil olduğunu anlayıp "böyle evlat olmaz olsun!" diyerek evlatlıktan reddetmiştir -ki biz de öyle yaptıydık zaten, bkz. 8 satır yukarsı- ayrıca bu kesin erkektir -salak ya- bu nedenle adını "vecihi" koydum ben. Hani uçamıyo ya o hesap hehehe çaktın köfteyi sevgili okur ;)
Durun şimdi gitmem lazım; zira vecihi gelcek ama uçamıyo salak ahahahaaaayyyyyy

Çarşamba, Temmuz 04, 2007

Ben

Bu aralar kendime pek takığım; ne yapsam batıyor, ne yapsam derin analizlere gark oluyorum, iğrenç oluyor. Ama aslında meselenin ne olduğunun farkındayım, farkındayım da boşver be sevgili blog, bir de sen yorma kendini. Ben zaten sana anlatıyorum hepsini tane tane, al işte...
Sadece kendisiyle ilgilenen, etrafındaki dünyadan bihaber yaşayan tiplemelerden nefret ediyorum. Ama enteresan bir biçimde ben de sadece kendimle ilgilenmek ve kendimi dünyaya kapatmak istiyorum -aha al işte yar analizin kafasını-
İnsanlara sinir oluyorum, insanları seviyorum ama hayvanları kesinlikle daha fazla seviyorum ve onlara sinir olmuyorum. Hayvanın aptalı şirin oluyor da, insanın aptalı hiç çekilmiyor. Bir insan hem hayvan, hem de aptal olduğundaysa cinayetim geliyor.
Hayatta birkaç rutinim -uyku, kahve, internet, tv, kitap, yazı ve müzik- var, bunlar bozulduğunda arızaya bağlıyorum. İnsanlar planlarımı bozduğunda çekilmez biri haline dönüşebiliyorum.
Basit şeyleri seviyorum; karmaşaya, gereksiz ayrıntılara gelemiyorum. Gelenleri de sevmiyorum.
Yaralarımı kendim sarıyorum; ama yanlış ama eksik, başkalarının sardığı bandajlara karşı alerji geliştiriyorum, kaşınıp duruyorum sonra. Teselliyi çok çok iyimser bir hayal olarak görüyorum. Kendime acımasız davranmaktan hoşlanıyorum -gel gel analize gel şimdi-
Aptal oyuncakları seviyorum ve sevmeye de devam edeceğim, laf edenleri de yakalayıp döveceğim.
Kolay ağlıyorum ama kimsenin yanında ağlamamaya dikkat ediyorum. Güçlü görünmek için değil; sadece ağladığınızda diğer insanların sizi avutmaya çalışmalarını aptalca buluyorum. Rahat rahat ağlamam için beni rahat bırakacak bulduğumda ağlarım, söz.
Çok gülmeme takıp "aa ne neşeli şeysin sen öyle" diye ikide birde laf sokuşturan tiplere gıcık oluyorum. Onları kahkaha denizlerinde boğmak ve suni teneffüssüz bırakmak istiyorum.
Suratım asık olduğunda "aaa ne sinirli şeysin sen öyle" diye laf atanlara sinir oluyorum; zaten sinirli olduğum için sinirim iki, yer yer üç katına çıkıyor, katliamım geliyor.
Sadece kız olduğum için ince, narin, nazik, terbiyeli, hanım hanımcık, munis ve duygusal olmamı bekleyen insanları aptal buluyorum; aptallıklarını da alıp yanımdan defolup gitmelerini istiyorum.
Sadece kız olduğu için ince, narin, nazik, terbiyeli, hanım hanımcık, munis ve duygusal (mış) gibi yapan kızlardan tiksiniyorum; mümkünse saçlarını başlarını yolmak istiyorum.
Depresif insanlardan hazetmiyorum; mümkünse depresyonlarını alıp...
Genelleme yapan dallamalardan nefret ediyorum; beni genelleyebileceğini sanan aptallara da sadece acıyorum -biraz megalomanca oldu di mi, oh olsun, beter olsunlar-
Bunun dışında; kendimi seviyorum, kendimi onaylıyorum -yalan tabi, yok öyle bişi, sadece lafı geldi esprisi oldu diye şeettim ama tamamen de yanlış sayılmaz hani-
Neyse canlarım; gecenin bir yarısı nefret kusasım geldi, zaten bu aralar pek bir agresifim gördüğünüz gibi. Ama nedenine gelince;
Aslında kendime kızgınım. Kendime verdiğim sözleri tutamadığım, kendi planlarımı kendim bozduğum ve kendi yolumu yine kendim tıkadığım için kendime acayip gıcık oluyorum. Kendime kendisi kendilerine kendi kendine... Budur!