Cumartesi, Kasım 24, 2007

hoşçakal


Bu sefer de Şebnem'den olsun be yav :)

Seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum
Bulduğumu zannettiğimde
Kendimden ayrı düştüm

Bu garip bir veda olacak
Çünkü aslında hep içimdesin
Ne kadar uzağa gitsem de
Gittiğim her yerde benimlesin

Söylenecek söz yok
Gidiyorum ben

Hoşçakal, hoşçakal
Hoşçakal, hoşçakal

Ben bir kısrak gibi gelmişim dünyaya
Şahlanıp koşmak içimde var
Hoşçakal

Biraz su biraz yeşillik
Her yer benim evimdir
Taşırım dünyayı sırtımda
Her dil benim dilimdir

Ama söylenecek söz yok
Gidiyorum ben

Cumartesi, Kasım 17, 2007

meraklı köfte


Merak edilenler...

# İki
ismim var; biri süs olsun diye de durmuyor üstelik, ikisini de kullanıyorum. Yani hem Funda'yım, hem de Özlem. Aile çevresi Özlem, ortaokul ve lise arkadaşlarım Funda, üniversitedekiler Özlem, master'dakiler ve sanal alemdekiler Funda diyor. Biraz karışık gibi sanki ama ikisi de var sonuçta. Çift kişilik gibi ama değil; Özlem daha bir ev kızı, Funda daha bağımsız. İkisi genelde iyi anlaşıyor. Bazen. Çağırdığınızda ikisi de gelir. Hatta bir şey söylemeden sırf ıslık çalsanız bile döner bakarım :)

# On sekiz yıl sonra gelen bir çocuğum. Kardeşim yok. Olsun isterdim zaman zaman ama onun yerine arkadaşlarım oldu, ailemden sayabileceğim. Getirisi götürüsü nedir bilmiyorum ama halimden memnunum. Annemlerin ne düşündüğünü bilemiyorum :P

# Salağımdır. Kolay affeder, çabuk unuturum. Kin tutmam. Herkese canayakın davranırım, devamlı gülümserim; bu da ciddiyetsiz bir insan olduğum izlenimini uyandırır. İnsanlar önemsemez ama ben onları şaşırtmayı severim.

# Çabuk sinirlenirim, kolay kıl kaparım. Birden patlar, hemen sönerim. Öfke yönetimi hakkında hiçbir şey bilmem, yönetilebilecek bir şey olduğunu da sanmam. Çok hasar vermediği sürece her duygunun yaşanması taraftarıyım.

# Şiddete meyilliyim. Dövüş sporlarını, vurdulu kırdılı filmleri severim. Mağara adamlarına sempati duyarım, kendimi kolay özdeşleştirebilirim. Medeni olduğunu savunan gerzeklere kafa atmakta sakınca görmem. Evet, vandalım.

# Yüzük, küpe ve deri bileklik takıyorum. Zorunlu olmadıkça çıkarmıyorum. Kolyelerden ve boncuklardan hoşlanmıyorum.

# Kısa kollu t-shirt'leri ve bol pantolonları tercih ediyorum. Artık etek giymiyorum.

# Yazı kışa tercih ediyorum. Eskiden her mevsimi severdim ama artık soyunup dökünebildiğim mevsimleri daha çok seviyorum. Evet, teşhirciyim.

# Sigara içmiyorum. Uzun bir süredir içki de içmiyorum. İkisini de anlamsız buluyorum. Anlamlı bulan ve bana da anlamlı olduğunu kabul ettirmeye çalışan gerzeklere sinir oluyorum.

# Yazarak nefes alıyorum. Anlamayanlar bunu böceklerdeki trake solunumu gibi bir şey sanıyor ama ben aldırmıyorum. Boğulana kadar devam etmek istiyorum.

# Sevgilim yok. Aşka inanmıyorum. En azından karşılıklı olanına. Kapattım o defterleri, başka kitaba geçtim.

# Uykuyu ve yemek yemeyi seviyorum. Bıraksalar tüm gün uyurum. Rejim yapıyor olmasam dünyaları yiyebilirim.

# Kahve ve çikolatayı seviyorum; bunları sevenleri de seviyorum, sevmeyenleri ise anlamıyorum.

# Sihirli bir değneğim olsa tüm değnekleri sihirli yapardım.

# Issız bir adaya düşsem yanıma sadece internet bağlantılı bir bilgisayar alırdım. O her şeyi hallediyor artık nasılsa.

# Çarpık bir mizah ve hastalıklı bir romantizm anlayışım vardır. Ama aslında gayet normal bir insanım. Bana psikopat diyenler utansın :)

Cuma, Kasım 09, 2007

özlenimler...

özlemedim, yalan... sadece izledim...

Bugün otobüste yanıma bir teyze oturdu. hoşgeldin teyze dememe kalmadan kadınceğiz(!) üstüme oturdu. irice bir hanımceğiz idi, o yüzden çok üstelemedim. sonra teyzenin kolu benim kolumu yedi. yani kolu çok büyük olduğu için sığışamadık ve teyzenin kolu iri olmasının verdiği avantajla benimkinin üstüne çıktı ve bir daha da inmedi. ayrıca bacağı -ki teyze bacağı bu, boru değil!- da bacağımı yemiş bulundu ve ben yine bir şey söylemedim. sora teyze kendisi gibi büyük olan torbasından iki adet şiş çıkardı ve ben çok tırstım. oysa ki onu kızdıracak hiçbir şey yapmamış ve söylememiştim. tam bunu açıklayarak beni şişlememesi için yalvarmaya başlayacaktım ki, teyze bu sefer torbasından bir adet yün yumağı çıkardı. amanın bu sefer de iple boğacak diye altıma edecektim ki, teyze beni şişlemek yerine yumağı şişledi ve beni boğmak yerine şişleri boğdu. anlayacağınız örgü örmeye başlamıştı. hem de öyle böyle değil (ya nasıl?) bayağı evinde oturup dizi izlermiş gibi, ipi boynundan geçirerek (belki de intihar etmeye çalışıyordu bilemiyorum) hatır hatır ördü. hatır sesi nereden çıktı bilmiyorum ama hatır için örmediği kesindi. biz yolculuğumuza bu aile saadeti havasında devam ederken çok acayip bir şey oldu ve teyze osurdu. evet, abartmıyorum, iftira da atmıyorum (kaldı ki, ben osursam ben osurdum derim, utanmam) gerçekten teyze poposunun sol lobunu (Allah'tan ben sağ tarafındaydım) kaldırarak 'yellendi'. ve anında pis bir koku peydah olarak burun deliklerimi tıkadı. kolum ve bacağım zaten yenmişti, bir de burnumdan olmuştum ama teyze hala örüyordu. o bir ören, osuran bayandı ve beni eziyordu. ama ben hala halimden memnundum. evet, travma geçiriyordum. neyse ki sonunda teyze otobüsten inmeye karar verdi. şişlerini torbasına geri koydu, yerinde kıpırdandı ve aniden kalkarak beni büyük(!) bir boşlukla yalnız bıraktı. o kalkınca artık sol bacağımı (yani yenen bacak) hissetmediğimi farkettim. ayrıca sol kolumda da (evet yenen kol) garip bir sıcaklık vardı. anladım ki artık hiçbir şey eskisi gibi değildi...

Not: aşşalara bi yere numaratör şeysinden koydum, artık kim giriyo çıkıyo (oha!) biliyorum, aslında kimin girdiğini çıktığını bilmiyorum (oha oha!) ama enazından ne kadar girilip çıkıldığını (oha oha oha!) sayabiliyorum. anladım ki siz beni seviyorsunuz, yoksa bu kadar çok girip çıkmazsınız (yuuuuuuhhhhhh!!!)

Not 2: yan tarafta da kitabımın reklamı var, bakın kapak resmi orda, içini ise ancak para kıyıp alıp okuduktan sora öğrenebilirsiniz, ne ka ekmek o ka köfte hahahaay!

öptüm...