Cumartesi, Aralık 31, 2005

NİCE MUTLU YILLARA






Nice mutlu yıllara kuzucuklarım, herşeyin en güzeli bizimle olsun ;)
Kocaman öpüyorum ve yeni yılda bol sağlık, başarı, huzur ve mürüvvet diliyorum! :))

Cuma, Aralık 30, 2005

köfte yiyelim miiii?!


Yok köfte möfte, kandırdım! Daha doğrusu yemelik değil de, bakmalık var :P

Bi dane salçalı köftemiz mevcut; aman da aman, kızıl mı kızıl, güsel mi güsel, leziz mi leziz... Adeta bir koncagül! ;) Her dolunayda azcık dellense de (:P) o sofralarımızın değişmez lezzetlerinden, yaşasın salçalı köfte! :D***

Helloween, Sweet Relief ve Pearl Jam'in millat öncesinden kalma bir kasedi yılın son bombaları. Pek etkili değildi ama olsuuun :)

Şimdilik yılbaşıyla ilgili bişi yazmıyorum, arkası yarın yaparık oldu mu? Öptüm güzeller! ;)*

cingıl bels cingıl bels...

Cuma, Aralık 23, 2005

seni seviyorum

Onu öldürürken elim titremedi. Gözümü bile kırpmadım diyebilirim. Aptal aptal bakan kocaman açılmış gözlerini son nefesini verirken bana dikti. Ben de inadına kaçırmadım benimkileri. Belki son bir pişmanlık, bir teselli arıyordu bakışlarımda. Bense aksine çok memnun olduğumu, zevkten havalara uçtuğumu belli eden bir tavır takınarak onu bir kez daha öldürmüş oldum. Ruhu şaşkınlıkla açılmış ağzından çıkıp giderken yanında bir de ufak soru cümlesi götürdü: "Neden?"

Neden mi? Neden mi?! Neden olacak gerizekalı; senden nefret ettiğim için! Senden tiksindiğim, sana dayanamadığım, seni yeryüzünden silmek istediğim için! Değil konuşman, oturup kalkman; soluk alman bile bana fazla geliyordu. Seni her gördüğümde o kahrolası beynini patlatmak, lanetolası kalbini yerinden sökmek istiyordum. Senin sadece ölmeni değil, seni ben öldürmek istiyordum!

Ondan ilk nefret edişim bir telefon konuşmasından sonra oldu. Onu ilk o zaman duydum, yaptığını itiraf ederken. Pervasız her kelimesi benim kulağıma öfke olarak geri döndü, öfke kalbime nefret olarak yerleşti. Nefret birikti, birikti. Bunda onun katkısı da yadsınamazdı tabii. Sanki her hareketi beni sinirlendirmek için yapıyor, ağzından çıkan her söz beni çileden çıkarıyordu. Bağırmak, kavga etmek çözüm değildi. O kapıdan çıkıp gittikten sonra arkasından fırlattığım bardaklar, kültablaları da yetmiyordu öfkemi gidermeye. Sonra sessizleşmeye başladım, ne ona cevap veriyor ne de tepki gösteriyordum. O sakinleştiğimi düşünüp içini rahatlatıyordu. Oysa benim içimi intikam ağlarıyla örüyordu nefret örümceği. Ağ da örümcek de öfkemle beslenerek giderek büyüyor; fakat bu da yetmiyordu. Örümcek pusuya yatmış, ağına takılacak ilk kurbanı bekliyordu.

Onu öldürmeyi ilk defa aklıma getirdiğimde gerçeği çoktan öğrenmiştim. Her şeyden emindim artık. Benim ondan nefret ettiğim kadar o da benden nefret ediyordu. Aslında ediyorlardı demeliyim; o ve o kadın. İkisi birlikte benden nefret ediyorlar, hayatımı mahvetmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Üstelik artık gizlemeye de gerek görmüyorlar, benimle açık açık alay ediyorlardı. O kadını evimde gördüğüm gün kalan son sabır damlası da taşmış oldu. İlk cinayet planım işte o günlere rastlar.

Tam kalbine nişan alarak silahı ona doğrulttum. Madem tüm kalbiyle nefret ediyordu benden ve tüm kalbiyle seviyordu onu, en günahkar yeri de kalbi olmalıydı. En azından benim intikam almak istediğim organ oydu. Gitmek ve bir daha geri gelmemek için, götürmek ve bir daha geri getirmemek üzere topladığı eşyaları elinde öylece donakaldı silahı görünce. Şaşırsın mı, korksun mu, kızsın mı bilemediği aptal bir ifade vardı yüzünde. Gözleri şaşılaşmış, namlunun ucuna bakıyordu. Ağzını açtı ama konuşmasına fırsat vermedim. Artık daha fazla yalan, daha fazla hakaret duymak istemiyordum, bıkmıştım. Yine de tetiği çekip onu vurduğumda son bir sözcük döküldü ölen dudaklarından: "Neden?"

Neden mi? Neden mi?! Çünkü senden nefret ediyorum! Sen beni aldattın, aşağıladın, bıraktın! Sevmedin, yalan söyledin ve ona gittin. Seni öldürmek zorundaydım, anlıyor musun; çünkü dayanamıyordum. Seni öldürdüm, çünkü seni seviyorum!!!

***
Funda Özlem Şeran

Pazar, Aralık 18, 2005

ma cherié


Hiçbir anlamı yok... Sadece biraz sıkıldım belki...
Çok mu belli oluyor? Bıkkınlığım da bir maskedir belki...
Huysuzluğum geçici... Ama benim cinsimdekiler daha fazla büyüyemiyordur belki...
Aptallık kalıcı... Sadece biraz susmak gerekiyordur belki...
Seviyorumdur... Ya da sevmiyorumdur...
Belki... Belki...

Pazar, Aralık 11, 2005

cadı köftesi


Cadı cadı dediniz, alın ülen size cadı! İnsanı zorla cadı da yapıyosunuz ya; halbuki alakam yok, melekim ben, kuzuyum, aman pek bir ciciyim! :P))

İşte bu da cadı kazanı size, öpüldünüz... (kim tarafından?? bilmem valla, elçiye zeval olmaa!) ;P*

SHE*
She may be the face I can't forget, a trace of pleasure or regret,
may be my treasure or the price I have to pay.
She may be the song that summer sings, may be the chill that autumn brings
May be a hundred different things within the measure of a day.
She may be the beauty or the beast, may be the famine or the feast
May turn each day into a heaven or a hell.
She may be the mirror of my dreams, a smile reflected in a stream
She may not be what she may seem inside her shell.
She who always seems so happy in a crowd, whose eyes can be so private and so proud
No one's allowed to see them when they cry.
She may be the love that cannot hope to last, may come to me from shadows of the past
That I'll remember till the day I die.
She may be the reason I survive, the why and wherefore I'm alive
The one I'll care for through the rough and ready years.
Me I'll take her laughter and her tears and make them all my souvenirs
For where she goes I've got to be the meaning of my life is she, she, she...


*Charles Aznavour şarkısı ama Elvis Costello başka türlü bir güzel söylüyor bence...

Salı, Aralık 06, 2005

olağan köfteler



Efenim ne zamandır blogcuğumla şööle bi dertleşemedim (aman Allah korusun, ne derdi yahu?!) Yani canım işte updatesiz bıraktım diyorum. Üff gelmeyin üstüme!

Neyse fırçayı bırakalım, konuya dönelim...

13. Ulusal Kış Temizliği bitti ve hatta törenlerle, ziyafetlerle kutlandı. Ve "Hayyrett bişşiii"dir ki odadan hiç böcek çıkmadı (ben hariç, ben zati başböcüküm!) Oysa ki geçen sefer odada üreyen mikroorganizmalar Finli bilimadamlarının ve Çinli gurmelerin (e adamlar böcük yiyo ben napiim!) çok ilgisini çekmişti. Gerçi özenle beslediğim yavrucuklarımı(!!) o zalimlere verirken içim burkuldu ama napalım doğa kanunu, hem kökü bende diil mi canım! (??) Neyse işte, sonuçta oda hijyen oldu, böcüklere yazık oldu ama ölsün mikroplar! (yok be acıyın bana...)

Sonracııma; Almanca kursunda Tabu oynadık, böylece ben ilk tabumu(!) Alamanca oynamış oldum, aman pek mutlu oldum. Bu arada 3. kurun bize çay borcu var, acayip haşat ettik onları, unutturmam valla!

Daha sonracııma; sonunda Anita Blake'ime yine kavuştum. Lanetliler Sirki'ndeyim, daha çook yolum var ama mutluyum, azimliyim :)

Daha da sonracııma; bizim o ezik kütüphanede kocca Edgar Allan Poe serisine rastladım (hani şu kitapları birleştirdiğinizde adamın resminin tamamlandığı) ve nassıl sevindim anlatamam. Görenler o kitaplara nasıl ağzımın suyunun aktığını bilir zira... Neyse işte, ben tam bööle sevindirik olmuşken yine "hayyrett bişşiii" oldu; kitapları ödünç alamama kuralının değiştiğini sanıp tatlı hayallere kapılmışken gıcık kütüphanecinin "kitapları alamazsınız!" demesiyle gerçek dünyaya döndüm. Ama heyhat! Napalım, biz de gidip gelip okuruz koca E.A.Poe serisini... (Yine de mutluyuz demek istiyorum yane)

En sonracıııma; sonunda bir buçuk aydır sayıkladığım waffle'a kavuştum, meğer Kadıköy'de çok güzel yapan bir yer varmış zati...

İşte böyle sayın köfteseverler... Bir köftepostun daha sonuna geldik... Gelecek sefere görüşmek üzere derken; en güzel günler, en güzel geceler sizlerin olsun diye eklemek istiyorum (Ya bana ne, niye sizin oluyomuş, benim olsun, benim benim!!) Esen kalın canlarım (bööğğğ) :P*

Cuma, Aralık 02, 2005

heeeyooo




Aha da şekilde görüldüğü üzere; ben uçan mutlu bi insanım artıkın, tabii bi dahaki sınavlara kadar! Ve fekat olsun; ben sınırlı zamanda bile şımarmayı bilirim hiiiaaaayyyyyyytttt!!!

Aman Maaşallah deyin bre köftehorlar; paylaşalım ki mutumuz artsın de mi yaa! :P)))