Pazar, Kasım 29, 2009

kurban



"Ablanız kurban olsun size!" şeklinde bir giriş yapacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz (ki yaptım bile heyhat) ancak şu mübarek Kurban Bayramı'nda kendini kurbanlık koyun, pişmiş tavuk ve türevleriyle aynı kefede ve hissiyatta gören şu küçük köfte kardeşinize de yaparsınız bir kıyak diye düşünüyorum. Di mi, hı?

Gerçi çevirdiğim tekliflerin vakti gelip de gerisin geri tepişerek beni çevrilmiş kazdan beter edeceği düşüncesi kemiriyor içimi. Yani bunları da bulamamaktan korkuyorum ama bir yandan da kabul edersem başıma geleceklerden (pişmiş tavuk+kavrulan kaz) daha çok korkuyorum canım köftelerim. Ne yapacağımı bilemiyorum, ne yapmayacağımı ya da yapamayacağımı biliyorum sadece. Sıfıra sıfır elde var sıfır...

Birileri mail adresime gerzek google gruplarından mailler atıyor politik içerikli. İyi ki Bruce'u politik nedenlerle terketti mdedim, hemen üşüştüler başıma. Hayır kardeşim, ben sandığınız politiklerden değilim, tatlı su balığıyım ben, gelmem öyle oltalara yemlere. Hadi başka kapıya!
Ayrıca gerzek mail motoru da spam'lere bir şey yapamıyor, kendilerini kınıyor, bayram günü spamleri tutulsun diyoruz, hıh!

Arkadaşımı evlendirdim, şahit oldum. Gittim, gördüm, duydum, anlattım. Dedim böyleyken böyle memur amca, kıy bunlara! Zaten amca da bizi (damat+gelin+2şahit) görünce başladı gülmeye. Bir ara korktum ahan da diyecek veliniz nerede çocuğum sizin, gidin de büyüyüp gelin! Ama yok, çoluk çocuk demeyip kıydılar gayet arkadaşlarıma. Enişte iyi ama, evlat edinecekler beni. Zaten o yüzden şahit oldum, aşklarının meyvesi olaraktan :)) S. &E. Orhan çiftine ömür boyu mutluluklar diliyor, bir yastıkta kocasınlar diyoruz :))

Kurban bayramında kedi resmi ne alaka?

Koskoca yıl bitiyor sevgili köfteler. Şimdi bunalım bunalım depreşmez miyim ben? Depreşirim tabii! Ama bekliyorum, yeni yıl biraz daha yaklaşsın, o zaman başlarım şikayete, şimdilik biriktiriyorum. İçime atıyorum hep sevgili okur, sorma, çok hassas bir bünyem var. Dokunmayın ağlarım. Ya da dokunun lan, bana ne. Dokunulmazlığı olanlar utansın.

Greek'teki Cappie'ye taktım şimdi de. Bir insan evladı öyle rahat, öyle sevimli ve öyle tasasız olmalı. Budur diyorum.

Başka da bir şey diyemiyorum sanırım; çünkü bu hafta da bize ayrılan pasajın sonuna geldik canlarım. Başka paragraflarda ve başka palavralarda görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın. İyi bayramlar, mutlu tatiller... 

Cumartesi, Kasım 21, 2009

Birinci Oldum ;))

Türk Fantazya Birliği Öykü Yarışması 'nda "Hamam" adlı öykümle 1. oldum, mutluyum gururluyum :) 
Bu arada seriyi de doldurdum :)) -mansiyon, 3., 2. ve sonunda 1. :PP
Nice öykülere ve ödüllere diyorum canlarım, hepinizi öpüyorum!!! 

Not: Sanırım yukarıda linklediğim siteden öykülere ulaşabiliyorsunuz, isteyenler afiyetle okuyabilir ve beni sevindirmek için yorum da yapabilir ;)

Çarşamba, Kasım 11, 2009

manyak mısın koçum sen?

Armudun sapı, üzümün çöpü... Sapı koparılıp da yenebilen armutlardan bahsetmiyoruz, ayrıca hazetmiyoruz da...


İnsanlar gerizekalı... Yirmi beş senelik yaşamımda buna karar verdim ben... Zaten ben de embesilim...


Bunun yanı sıra, insanlar sitem edebiliyor, bu da akabinde beni deli ediyor... Yani birileri fazladan zaman, bahane, enerji ve de "had" bularak kendilerinde, basıyor fırçayı anam babam, abbov! Ben kimseye sitem etmem. Prensip olarak karşıyım, kendime yapılmasını istemediğim gibi başkasına da yapmam. Bir kere küçültücü, zaman ve enerji öldürücü, faydasız, kaidesiz bir olay "sitem". O onu yapmış da, bu bunu niye yapmamış da, vıdı vıdı da, büdü büdü... Sana ne? Bana ne? Bir git işine ya...


Türkiye faşizmle yönetiliyor(muş). Güçler ayrılığı kalkmış, zira o "güç"ler ayrı duramıyormuş, tutkuyla birleşiyorlarmış kuytularda. Bu yasak aşkın meyvesi de malum. Sonuç; yasama= "yas"ama tutma, yürütme=milletin cebinden yürütme, yargı=neslihan yargıcının yeni kreasyonu yani "back in black"...


Çok da politiğimdir (bkz. Bruce'u republican diye terk ettim, dayanamadı gitti medya maymunu oldu adam). 


Wipe Out hastası oldum bu aralar. Çok ama çooook komik, harika, muhteşem. Katıla katıla gülüyorum, katılmasam da gülüyorum, biteviye gülüyorum, bitene kadar gülüyorum, o derece. Ayrıca Asuman Krause çok tatlı bir kadın, manken sevmeyen bünyem onu görünce su görmüş su aygırı gibi gevşiyor, rahatlıyor. Bacı sevgim depreşiyor. Orhan Abi'ye selamlar...


Jensen nişanlanmış... Gördüğünüz gibi yorum yapmıyorum. No comment. Cık. Yapmayacağım. Hayır. Yap-mı-yo-rum!!! Zorla mı kardeşim!!! 


Mazeretim yok, asabiyim ben...


If you liked it, then you should have put a ring on it
Oh, oh, oh

Salı, Kasım 03, 2009

artizzz




Aldığım duyumlara göre uzun zamandır biricik sevgilim Jensen'ın resmini koymuyormuşuz bloga. "Olmaz öyle şey!" dedim, hemen isyan ettim. İşte şimdi de koleksiyonumun (!) nadide parçalarından (!) birini burada sergiliyorum (!) canım okur. Al bak doya doya, Jensen "göster ama elletme" dedi (!!!)

Bu arada dün değinmeyi unuttuğum başka bir olayı buradan kamuoyunun dikkatine sunmak isterim. Şöyle ki, bildiğiniz gibi Bruce Willis eşiyle Türkiye'ye gelip bir programa katıldı, vs. vs. Şimdi; Bruce Willis benim yeniyetmelik aşkım. Hem de öyle böyle değil, 14 yaşında velettim, benden neredeyse 40 yaş büyük bu herife hastaydım. Ölüyordum aşkından, o gün gelse dese, o gün evlenirdim adamla, böyle de psikopattım. Ama gelin görün ki, her aşk bitermiş. Ben de kartladıkça -ve gariptir, yaşım herifle evlenecek seviyeye geldikçe / tabii öyle bir ihtimal varmış gibi!- soğudum aşkımdan. Bunda biraz da sevgili Bruce'un muhafazakar cumhuriyetçi kanattan ve Bush yanlısı olmasının da payı var elbet (Aman Tanrım, ne kadar da politiğim! Demokrattan başkasıyla çıkmam!) Ancak şu da muhakkak ki, adam kartladı. Yani onun yerine kimler geldi kimler geçti sevgili okur, kala kala bu herife mi kaldım allasen. Hem baktım, ondan 30 yaş küçük karısı da (ki kassam evlenirmişim hakikaten) pek bir halta benzemiyor, Allah mesut etsin, bana nesi ama belirteyim dedim. Ayrıca asıl mesele şu ki, bu amca (kendisine ulaşamayan kedi tarafından murdar olmakla suçlanan ciğer) geldi buraya, hoşgeldi sefa getirdi ama programı izlemeye yüreğim dayanmadı resmen sevgili okur. O ne öyle ya, yılların koskoca Bruce'u medya maymunu misali türlü saçmalık ve gerzeklikle uğraştı durdu. Yok şarkı söyle, yok oyna, yok karını öp, tay tay yap, çüşünüz artık ya! Tamam herifi boşadım ama düşene de bir tekme daha vurulmaz ki sayın acur!

Velhasıl kelam, artiz milleti böyle. Adamlar güzel, yakışıklı, taş ama bir yerlerde bir fire var sanki. Ben erkeğin zeki, çevik ve ahlaklısını severim diyen Türk bacılarımla bu durumu esefle kınıyor, uzaktan yutkunarak bakmak suretiyle konuyu kapatıyoruz canım okur. Ama gitmeden önce son bir veda ve de kıyak size. Eğer ki, kim bu amcalar, abiler, kardeşler derseniz; benden ufak bir "Taş Meclisi" sizlere ;)

1. Jensen Ackles
2. Jared Padalecki (Hatçe senin için geliyor Kanada'daki kaynımgilden :))
3. David Boreanaz
4. Brandon Lee (RIP)
5. Ewan McGregor (adı you-an diye telaffuz ediliyormuş bu arada, hani seslenmek isterseniz kendisine :P)
6. James Marsters
7. Eddie Vedder (her daim)
8. Vile Valo
9.Johnny Depp (her iki cihanda ;))
10. Jonathan Jackson
11. Josh Hartnett
12. Richard Coyle (forever Jeff!)
13. Keanu Reeves
14. Will Rothhaar *****
15. Zachary Knighton 

Sevgiler....................................... ;)

Pazartesi, Kasım 02, 2009

yörüngesel hareketler bunlar

Büyük Depresyon son buldu gibi ama ağzımızı hayra açmakta fayda var, yel alabilir yoksa. Hatırlıyorum da, bir zamanlar nasıl sinir olurdum depresif depresif ortalıkta donalıp oraya buraya mesaj yazan tiplere. Meğer başa gelmeden bilinmiyormuş; gerçi bilmiyorum onlarınki ne kadar sahici ama benimki harbiydi, yalan yok. Neyse, geçti gitti, yandı bitti kül oldu, püfff.
Ara not: Ulan eğer her böyle yadırgayıp yargılayıp sinir olduğum şey başıma gelecekse işimiz var, yani neler olabileceğini tahmin dahi etmek istemiyorum, tövbe Tanrı'ma...


Takacak başka şey bulamadım, şuna taktım:
Şimdi iflah olmaz bir Radyo Eksen dinleyicisi olarak (evet reklama da başladım, ne yapalım, züğürtlük zor zanaat) nedir, rock müzik dinleriz, di mi? Peki Miss Platnum nedir abicim? Yanlış anlaşılmasın; bu tombik Balkan ablamızı pek bir sever ve takdir ederim ama günde en az üç defa rock müzik yapan bir radyoda dinlemek garibime gidiyor, hele ki bu abla rock sanatçısı değilken (sanatçı dedim, vurun kahpeye). Bir de tek bir şarkısı anasını satayım, "Why did you do it?" Tamam, şarkı güzel de, radyoda çalışan birinin yarası mı var acaba, birine mesaj mı gönderiyor, "Şimdi de Edirne'de oturan halakızına gitsin sıradaki şarkı" mı diyor yani kendince? 
Asıl taktığım nokta ise, Miss Platnum çalsın, çaldırılsın, mesele değil. Ama eğer onu çalıyorsanız farzı misal bir Lily Allen niye çalınmıyor, üstelik kendisi o kadar alternatif bir kardeşimizken? Boşuna mı yırttık buradan pötümüzü, "Never Gonna Happen", "22", "The Fear" vs. diye? Dinleyin dinletin abicim, underground tayfanın asabını bozmayın alttan alttan...


Tüyap... Kitap Fuarı... Hastasıyız, gidin götürün, okuyun okutun modundayız. Bu sene de arkadaşlarla toplanıp gidilme ihtimali var 8 Kasım'da. İmza günleri, söyleşiler, tanışmalar, vs. Güzel hareketler bunlar. Yalnız içimi burkan bir şey var; ulan iki kitap yazdık yayınlandı sattı da, çok şükür, hatta bir de imza günü yaptık sevgili Kocaeli'nde. Ama nedense şu Tüyap'a bir türlü kapağı atamadık babasını satayım. Nedir yani, şu garibanı da köşesinden koyuverseniz, uslu uslu dursa orada? N'olur be, ha hacı, yap bi güzellik lan?

Ara not: Bu yazıyı okuyan Meral, Merve ve Büşra ahalisi, galeyana gelmeyin, kahvaltı sözüm var biliyorum, unutmadım ve ayarlayacağım bir şekilde, umarım galiba sanırsam İnşallah...


My baby is in love with Eddie Vedder...
Oh yeah!