Çarşamba, Şubat 18, 2009

time is medicine, baby

Sometimes it rains inside my head
All the words run dry
Walls are breathing hands are reaching up
To touch my thigh

No they don't have to take you away
No they don't have to take you away
No they don't have to take you away
No they don't have to take you away

Sometimes it's bright inside my head
Just like the spark in my eyes
And hands are breathing ones are reaching up
Cause that's the time we rise

No they don't have to take you away
No they don't have to take you away
No they don't have to take you away
No they don't have to take you away
(That's breaking away again)
No they don't have to take you away

Time Baby III by Medicine

Pazartesi, Şubat 09, 2009

get on your boots...


... 'cause you don't know how beautiful you're :P

"Hayallerinin peşinden koş"
"Kalbinin sesini dinle"
"Yaşamın değerini bil"
"Hayatını boşa harcama"
"Kendine zaman ayır"
vs. vs. vs.

Tam da kendimi, hayatımı ve geleceğimi sorguladığım şu günlerde devamlı karşıma bunlar çıkıyor. Tamam, ben zaten hayallerin peşinden gidilmesinin ne kadar önemli ve elzem olduğunun farkındayım. Fakat gelin görün ki bir de hayatın gerçekleri(!) var. Artık ne kadar gerçek ya da gerekliyse onlar...

Tek bir hayatım var, yani tek bir şansım. Tüm bunlar bittiğinde başa dönüş yok, yeniden deneme olanağı yok. Sadece ben kalacağım bitiş noktasında; ne o gerçekçi amcalar ablalar olacak, ne çokbilmiş öğüt verenler, ne de hayatımı nasıl yaşamam gerektiğini bildiğini sanan baskıcı tuhaf tipler olacak... Çünkü bittiğinde gerçekten bitecek, bittiğinde yalnız olacağım. Bir başıma... Ve bu olduğunda, kendime hesap vermem gerektiğinde, pişmanlık ya da suçluluk duymak istemiyorum. Kendime açıklayamayacağım ya da kendimi affedemeyeceğim şeyler yapmış olmak istemiyorum. Çünkü bunun affı ya da özrü yok, hele telafisi hiç...

Ben hep şunu düşünürüm; bugün ölebilirim. Gerçekten ve aniden, diğer herkese olabileceği gibi; çünkü kabul edin, bilmiyoruz ne zaman biteceğini. Ama varsayın ki, yani varsayayım ki, bugün öleceğim. Bununla bir sorunum olmaz, sahiden. Yani ölüm fikri beni oldum olası pek korkutmamıştır. Beni asıl korkutan ölürken mutsuz ölmektir. Çünkü o zaman hayatı boşa yaşamışımdır, bana verilen şansı iyi değerlendirememişimdir ve şimdi de o şansı kaybetmişimdir. Başkalarının istediğini yapıp, kendimi hiçe sayıp, yirmi yıl sonra mutlu ve rahat olmak için şimdimi feda etmişsem işte asıl sorun odur; çünkü ne yirmisi, bitiş şimdi ve hemendir. Eee ne oldu o öğütler, garantiler, sigortalar, kaportalar hanım? diye sorarlar adama! İşte bunun cevabını verememek korkutur beni...

Başkalarının kuralları rahatsız etmiştir beni hep. Özellikle kıt beyinli, sersem, gerzek ve gereksiz olanlarınki... Kendi hayalini bile kuramayan, kursa da peşinden gidemeyen ve bunu yapanları da yolundan çevirmeye çalışan zavallılar kızdırır beni. Belki hayat şartları, tamam Eyvallah ama başkalarının hayalini yıkıp sinirini bozmanın özrü yok bence. Dünya yeterince tuhaf bir yer, hayat da yeterince zor. Neden hem kendiniz hem de başkaları için daha da zorlaştırırsınız ki o zaman? Tek açıklaması var; hakikaten manyaksınız, hem de kötüsünden...

Tek istediğim kendi yolumu bulmak. Kendi seçtiğim yolda, istediğim yöne ve istediğim hızda, istediğim şekilde ama parende atarak ama sekerek; fakat hep eğlenerek, ilerlemek. Yolun uzunluğu, engebesi, iklimi ve manzarası o kadar da önemli değil. Yürürken yorulmaya da razıyım; yeter ki benim yolum olsun o ve severek bıkmadan gideyim kendi halimde. Gerekirse sevdiklerimi de taşırım sırtımda :))

Pazar, Şubat 01, 2009

UltraFantastik-ÇokçaRealistik Yaratıklar Sözlüğü*

*Dictionary of UltraFantastic-MultiRealistic Creatures

Dikkat: Hayali yaratıklar gerçek ve aramızda yaşıyorlar! Etrafınıza dikkatle baktığınızda siz de göreceksiniz!!!

Vampirler (Vampires) : Adı üstünde; kanınızı emer, iliğinizi kemiğinizi kuruturlar. Kazıkla ölmezler; aksine kendileri kazık atarlar, sizi kullanırlar, sonra da bir kenara atarlar. Fakat o müthiş karizmaları ve işbilirlikleri sayesinde ne yapıp edip yine aklınızı ve gönlünüzü çelmeyi başarırlar. Üstelik sarımsaktan korkmazlar ve fena halde sırnaşıktırlar.

Uzaylılar (Aliens & UFOs) : Tanıdığınız en egzantrik ve ilginç kişiliklerdir; çoğu zaman da acayip sevimlidirler. Bazıları hiç konuşmaz, bazısı da konuşur ama kimse anlamaz. Galaksiye Fransızdırlar ama genelde zararsızdırlar. Bir E.T. kadar şirini ve iyi niyetlisi de olabilir; fakat nadiren Alien'daki gibi canavar olanına da rastlanabilir.

Hayaletler (Ghosts) : Doğaları gereği ruh gibidirler. Sakin sessiz ve bir o kadar da etkisiz. Çoktan ölmüş ama haberi yok; ne güler, ne de ağlar tam anlamıyla. Arada kızar ama kimse takmaz. O da kabuğuna geri çekilir. Genel olarak bıkkındır, hayattan beklentisi hiç ya da pek azdır. Aslında tamamen zararsız olsalar da, bir süre sonra sizi can sıkıntısından öldürüp kendilerine benzetebilirler.

Zombiler/Yaşayan Ölüler (Zombies /Undead) : En kötüsü; ölmüş ve haberi de var üstelik ama çok da rahat bu konuda. Ne bir hayali var hayatta, ne de hayal etmenin ne demek olduğunu biliyor. Fakat sanki her şeyi bir tek kendisi biliyormuş gibi dolaşıyor ortalıkta. Hayatı, tarzı ve kişiliğiyle vasat/vasatın altı ve herkesin de kendisi gibi olmasını istiyor. Hayalleri olan umut ve hayat dolu birini gördüğünde dayanamayıp saldırıyor ve onun hayallerini yiyip yok etmeye çalışıyor onu da kendisine benzetmek için. Ölmek ve öldürmek için yaşıyor. Garip ama toplumun çoğunluğunu bunlar oluşturuyor; çünkü çok çabuk çoğalıyorlar, mikrop gibi.

Kurtadamlar (Werewolves) : Görünüşte kaba, vahşi ve yırtıcı; fakat aslında içinde bir insan barındırıyor. Sizi kırsa da aslında bunu bilerek ve isteyerek yapmıyor, sadece vahşi doğasının kurbanı. Ancak derinine inilirse sadece kabarık tüylü ve yumuşacık bir ayıcık gibi. Kesinlikle iyi niyetli, neşeli ve hayat dolu. Onunlayken çok eğlenip mutlu olabilirsiniz ama patilerine çok yaklaşırsanız birden öğle yemeği bile olabilirsiniz. Sevgiden de maraz doğabileceğinin en iyi kanıtı.

Mumyalar (Mummies) : Artık devri geçmiş, asar-ı antika kişiliklerdir. Kim olduklarını, ne yaptıklarını bilmez, ortalıkta öylesine dolaşırlar. Tuvalet kağıdı kullanımında sorun yaşayabilirler. Genelde zengindirler ama haberleri yoktur, servetleri boşa harcanır ya da bir garibanın başına bela olur.

İblisler (Demons) : Beterin beteri; hoşt desen gitmez pişt desen pişmez. Hayattaki tek amacı başkalarının mutsuzluğudur, kendi acınası halini bile fark etmez. Kötülüğünün hiçbir mazereti yoktur; diğerlerinin aksine hayatını devam ettirmesi için gerekli değildir başkalarına acı çektirmek. Bunu sırf zevk için yapar ama çıkar sağlamayı da becerir bir şekilde. Allah kahretsin bunları!

Cadılar (Witches) : İyileri azdır, kötüleri çoktur. Amaçları için her yolu mübah görürler; kadınları ekarte edip erkekleri kullanırlar. Erkekler de mal gbi inanırlar bunlara ama sonunda zehri içip geberip gider ya da ölene kadar köle olurlar. Dış güzelliğinin iç iğrençliğiyle mükemmel bileşimidirler çoğu zaman. Maalesef suyla erimezler.

Canavarlar (Monsters/Beasts) : Asında cana'yokturlar; yani canavar diye bir şey yoktur. Hadi dağılın bakiim!

;))
FÖŞ the SuluKöfte Monster !!!