Salı, Mart 18, 2014

evladım toplan buraya!

Öyle uzun uzun yazmaya takatim yok (bkz. yazının ana fikri), şunu söyleyip gideceğim: Resident Evil'in otuz milyonuncu filmi Retribution'ı izledim, her Ölümcül Deney serisi filmi gibi kaşınan yerlerime gayet iyi geldi, Milla var zaten, üstüne Michelle de dönmüş daha ne -ama asıl söylemek istediğim şu: (iki nokta üstü iki nokta çarpı pitikare kapa parantez) bu Alice'in başına gelenler değil pişmiş, hem pişmiş hem kızarmış hem de yenmiş sonra da sindirilmiş ve üstüne sifon çekilmiş tavuğun başına gelmemiştir herhalde. İzlerken ben yoruldum, ben sıkıldım onun yerine, hatta onun yerinde olsam çoktan "yeter hemşerim bi rahat verin huzur içinde öleyim" derdim çok net. Ancak demek istediğim yine bu değil. Peki neyyy? Şu: Eğer Resident Evil serisini ülke gündemine benzetir, Alice'i de kendimizle özleştirirsek teşbihin T virüslü kafasını yardığımız gibi, bir de nur topu gibi özeleştiri getirmiş oluruz (ya da sadece -rum, genellemelerden hoşlanmam ahbap). Ben bu heriflerle uğraşmaktan yoruldum. Böyle yüzsüzce, ahlaksızca, vicdansızca, akılsızca, izansızca, insafsızca, pişkince saldırıp duruyorlar ya tıpkı T(ayyip) virüsü yemiş mal zombiler gibi, üstümüze üstümüze gelip her daim üste çıkıyorlar ya, çiğ çiğ yiyorlar ya hakkımızı, hukukumuzu, kafamızı, kalbimizi, etimizi kemiğimizi sömürüyorlar ya, hah işte benim sıtkım sıyrılıyor arkadaş! Yeter lan artık, takatim kalmadı olm, gelsin Alice uğraşsın bana ne ya!!! -demek istiyorum, sonra 18 Mart oluyor, kızım senin ataların böyle mi yaptı, düşman boğazlarına çökünce yılmadan nasıl savaştılar, sen de adam ol sık dişini dayan diyesim geliyor ama kolumu kıpırdatamıyorum, mütemadiyen damıtıyorum. İşte böyle genç. Söyleyeceklerim bu kadar, dağılabilirsiniz! Ya da dağılmayın lan, tek tek görürlerse saldırır şimdi bu eşkıyalar. Birbirinize mukayyet olun çocuum!