Cumartesi, Aralık 31, 2005

NİCE MUTLU YILLARA






Nice mutlu yıllara kuzucuklarım, herşeyin en güzeli bizimle olsun ;)
Kocaman öpüyorum ve yeni yılda bol sağlık, başarı, huzur ve mürüvvet diliyorum! :))

Cuma, Aralık 30, 2005

köfte yiyelim miiii?!


Yok köfte möfte, kandırdım! Daha doğrusu yemelik değil de, bakmalık var :P

Bi dane salçalı köftemiz mevcut; aman da aman, kızıl mı kızıl, güsel mi güsel, leziz mi leziz... Adeta bir koncagül! ;) Her dolunayda azcık dellense de (:P) o sofralarımızın değişmez lezzetlerinden, yaşasın salçalı köfte! :D***

Helloween, Sweet Relief ve Pearl Jam'in millat öncesinden kalma bir kasedi yılın son bombaları. Pek etkili değildi ama olsuuun :)

Şimdilik yılbaşıyla ilgili bişi yazmıyorum, arkası yarın yaparık oldu mu? Öptüm güzeller! ;)*

cingıl bels cingıl bels...

Cuma, Aralık 23, 2005

seni seviyorum

Onu öldürürken elim titremedi. Gözümü bile kırpmadım diyebilirim. Aptal aptal bakan kocaman açılmış gözlerini son nefesini verirken bana dikti. Ben de inadına kaçırmadım benimkileri. Belki son bir pişmanlık, bir teselli arıyordu bakışlarımda. Bense aksine çok memnun olduğumu, zevkten havalara uçtuğumu belli eden bir tavır takınarak onu bir kez daha öldürmüş oldum. Ruhu şaşkınlıkla açılmış ağzından çıkıp giderken yanında bir de ufak soru cümlesi götürdü: "Neden?"

Neden mi? Neden mi?! Neden olacak gerizekalı; senden nefret ettiğim için! Senden tiksindiğim, sana dayanamadığım, seni yeryüzünden silmek istediğim için! Değil konuşman, oturup kalkman; soluk alman bile bana fazla geliyordu. Seni her gördüğümde o kahrolası beynini patlatmak, lanetolası kalbini yerinden sökmek istiyordum. Senin sadece ölmeni değil, seni ben öldürmek istiyordum!

Ondan ilk nefret edişim bir telefon konuşmasından sonra oldu. Onu ilk o zaman duydum, yaptığını itiraf ederken. Pervasız her kelimesi benim kulağıma öfke olarak geri döndü, öfke kalbime nefret olarak yerleşti. Nefret birikti, birikti. Bunda onun katkısı da yadsınamazdı tabii. Sanki her hareketi beni sinirlendirmek için yapıyor, ağzından çıkan her söz beni çileden çıkarıyordu. Bağırmak, kavga etmek çözüm değildi. O kapıdan çıkıp gittikten sonra arkasından fırlattığım bardaklar, kültablaları da yetmiyordu öfkemi gidermeye. Sonra sessizleşmeye başladım, ne ona cevap veriyor ne de tepki gösteriyordum. O sakinleştiğimi düşünüp içini rahatlatıyordu. Oysa benim içimi intikam ağlarıyla örüyordu nefret örümceği. Ağ da örümcek de öfkemle beslenerek giderek büyüyor; fakat bu da yetmiyordu. Örümcek pusuya yatmış, ağına takılacak ilk kurbanı bekliyordu.

Onu öldürmeyi ilk defa aklıma getirdiğimde gerçeği çoktan öğrenmiştim. Her şeyden emindim artık. Benim ondan nefret ettiğim kadar o da benden nefret ediyordu. Aslında ediyorlardı demeliyim; o ve o kadın. İkisi birlikte benden nefret ediyorlar, hayatımı mahvetmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Üstelik artık gizlemeye de gerek görmüyorlar, benimle açık açık alay ediyorlardı. O kadını evimde gördüğüm gün kalan son sabır damlası da taşmış oldu. İlk cinayet planım işte o günlere rastlar.

Tam kalbine nişan alarak silahı ona doğrulttum. Madem tüm kalbiyle nefret ediyordu benden ve tüm kalbiyle seviyordu onu, en günahkar yeri de kalbi olmalıydı. En azından benim intikam almak istediğim organ oydu. Gitmek ve bir daha geri gelmemek için, götürmek ve bir daha geri getirmemek üzere topladığı eşyaları elinde öylece donakaldı silahı görünce. Şaşırsın mı, korksun mu, kızsın mı bilemediği aptal bir ifade vardı yüzünde. Gözleri şaşılaşmış, namlunun ucuna bakıyordu. Ağzını açtı ama konuşmasına fırsat vermedim. Artık daha fazla yalan, daha fazla hakaret duymak istemiyordum, bıkmıştım. Yine de tetiği çekip onu vurduğumda son bir sözcük döküldü ölen dudaklarından: "Neden?"

Neden mi? Neden mi?! Çünkü senden nefret ediyorum! Sen beni aldattın, aşağıladın, bıraktın! Sevmedin, yalan söyledin ve ona gittin. Seni öldürmek zorundaydım, anlıyor musun; çünkü dayanamıyordum. Seni öldürdüm, çünkü seni seviyorum!!!

***
Funda Özlem Şeran

Pazar, Aralık 18, 2005

ma cherié


Hiçbir anlamı yok... Sadece biraz sıkıldım belki...
Çok mu belli oluyor? Bıkkınlığım da bir maskedir belki...
Huysuzluğum geçici... Ama benim cinsimdekiler daha fazla büyüyemiyordur belki...
Aptallık kalıcı... Sadece biraz susmak gerekiyordur belki...
Seviyorumdur... Ya da sevmiyorumdur...
Belki... Belki...

Pazar, Aralık 11, 2005

cadı köftesi


Cadı cadı dediniz, alın ülen size cadı! İnsanı zorla cadı da yapıyosunuz ya; halbuki alakam yok, melekim ben, kuzuyum, aman pek bir ciciyim! :P))

İşte bu da cadı kazanı size, öpüldünüz... (kim tarafından?? bilmem valla, elçiye zeval olmaa!) ;P*

SHE*
She may be the face I can't forget, a trace of pleasure or regret,
may be my treasure or the price I have to pay.
She may be the song that summer sings, may be the chill that autumn brings
May be a hundred different things within the measure of a day.
She may be the beauty or the beast, may be the famine or the feast
May turn each day into a heaven or a hell.
She may be the mirror of my dreams, a smile reflected in a stream
She may not be what she may seem inside her shell.
She who always seems so happy in a crowd, whose eyes can be so private and so proud
No one's allowed to see them when they cry.
She may be the love that cannot hope to last, may come to me from shadows of the past
That I'll remember till the day I die.
She may be the reason I survive, the why and wherefore I'm alive
The one I'll care for through the rough and ready years.
Me I'll take her laughter and her tears and make them all my souvenirs
For where she goes I've got to be the meaning of my life is she, she, she...


*Charles Aznavour şarkısı ama Elvis Costello başka türlü bir güzel söylüyor bence...

Salı, Aralık 06, 2005

olağan köfteler



Efenim ne zamandır blogcuğumla şööle bi dertleşemedim (aman Allah korusun, ne derdi yahu?!) Yani canım işte updatesiz bıraktım diyorum. Üff gelmeyin üstüme!

Neyse fırçayı bırakalım, konuya dönelim...

13. Ulusal Kış Temizliği bitti ve hatta törenlerle, ziyafetlerle kutlandı. Ve "Hayyrett bişşiii"dir ki odadan hiç böcek çıkmadı (ben hariç, ben zati başböcüküm!) Oysa ki geçen sefer odada üreyen mikroorganizmalar Finli bilimadamlarının ve Çinli gurmelerin (e adamlar böcük yiyo ben napiim!) çok ilgisini çekmişti. Gerçi özenle beslediğim yavrucuklarımı(!!) o zalimlere verirken içim burkuldu ama napalım doğa kanunu, hem kökü bende diil mi canım! (??) Neyse işte, sonuçta oda hijyen oldu, böcüklere yazık oldu ama ölsün mikroplar! (yok be acıyın bana...)

Sonracııma; Almanca kursunda Tabu oynadık, böylece ben ilk tabumu(!) Alamanca oynamış oldum, aman pek mutlu oldum. Bu arada 3. kurun bize çay borcu var, acayip haşat ettik onları, unutturmam valla!

Daha sonracııma; sonunda Anita Blake'ime yine kavuştum. Lanetliler Sirki'ndeyim, daha çook yolum var ama mutluyum, azimliyim :)

Daha da sonracııma; bizim o ezik kütüphanede kocca Edgar Allan Poe serisine rastladım (hani şu kitapları birleştirdiğinizde adamın resminin tamamlandığı) ve nassıl sevindim anlatamam. Görenler o kitaplara nasıl ağzımın suyunun aktığını bilir zira... Neyse işte, ben tam bööle sevindirik olmuşken yine "hayyrett bişşiii" oldu; kitapları ödünç alamama kuralının değiştiğini sanıp tatlı hayallere kapılmışken gıcık kütüphanecinin "kitapları alamazsınız!" demesiyle gerçek dünyaya döndüm. Ama heyhat! Napalım, biz de gidip gelip okuruz koca E.A.Poe serisini... (Yine de mutluyuz demek istiyorum yane)

En sonracıııma; sonunda bir buçuk aydır sayıkladığım waffle'a kavuştum, meğer Kadıköy'de çok güzel yapan bir yer varmış zati...

İşte böyle sayın köfteseverler... Bir köftepostun daha sonuna geldik... Gelecek sefere görüşmek üzere derken; en güzel günler, en güzel geceler sizlerin olsun diye eklemek istiyorum (Ya bana ne, niye sizin oluyomuş, benim olsun, benim benim!!) Esen kalın canlarım (bööğğğ) :P*

Cuma, Aralık 02, 2005

heeeyooo




Aha da şekilde görüldüğü üzere; ben uçan mutlu bi insanım artıkın, tabii bi dahaki sınavlara kadar! Ve fekat olsun; ben sınırlı zamanda bile şımarmayı bilirim hiiiaaaayyyyyyytttt!!!

Aman Maaşallah deyin bre köftehorlar; paylaşalım ki mutumuz artsın de mi yaa! :P)))

Çarşamba, Kasım 30, 2005

içli içli :)

Ben cesaretin ne olduğunu senle tanıdım,
Sensiz geçebilecek yılları baştan göze almakla.
Ben düşlerimin başıma yıkılmasından
Senden sonra korktum
İşte bu yüzden sustum.

İçi de dışı gibi pırıl pırıl olan bir arkadaştan... ;)*

Cuma, Kasım 25, 2005

edebi köfte


SORU

"Beni ne kadar seviyorsun?" dedi küçük kız.
"Dünyalar kadar!" dedi babası.

"Beni ne kadar seviyorsun?" dedi genç kadın.
"Ne saçma soru!" dedi sevgilisi.

ÇOK TATLI

"Çok tatlısın" dedi kıza. Ama biliyordu kız; tatlılık bir işe yaramıyordu. Şeker kadar değeri yoktu belki ya da dondurma kadar ömrü. Gidecekti o da, tıpkı diğerleri gibi, tıpkı herkes gibi; biliyordu kız. O da kızın elinden çikolatasını alıp kaçacak, kayıplara karışacaktı. "İstemem," dedi kız, "tatlı midemi bulandırıyor!"

F.Ö.Ş.
öncelerden, çok öncelerden...;*

Salı, Kasım 22, 2005

son dakika...

Flaş Flaş Flaş...!!!

Biricik köftenizin Talihsiz Serüvenler Dizisi'nin kahramanı olmasına ramak kaldı sayın okurlar!

Öncelikle başıma gelenlerden, daha doğrusu "başıma düşenlerden" başlayayım: Herşey gayet masum bir şekilde pencerenin storunu (Türkçesini bilmiyorum, hani şu cırt diye aşağı çektiğinizde odayı en ufak bir ışık kırıntısından mahrum bırakan perde!) indirmek istememle başladı. Artık nasıl kuvvetle çektiysem stor aşağı indi, tabii tül perde (ki annemin perdelerinden bahsediyorsak ağırlığı altında minyon bir insanı ezebilecek bir perdedir bu!) ve bunların hepsini tutmakla mükellef olan (ki anlaşılan görevden kaçmış!) kocca tahta da birlikte! İşte bir anda bu muhteşem(!) üçlünün tepeme inmesiyle feleğimi şaşırdım. Allah'tan kafama düşmedi (Maazallah belki düzelirdim!) ama sağolsun sağ omzumda hatrı sayılır bir göçük yarattı. Perdeyi, storu ve tahtayı yerine takarken çektiğimiz çileyi es geçersek, şu an omuz başımda ufaktan bir tümsek var. Ve fekat merak buyurmayınız sefkili okurlar; köfteciğiniz gayet iyi, canı bile yanmadı desem yeridir (aslanım beah!)

Gelelim ikinci bombaya: Köftenizin orta boy bir hamburger köftesini andıran biricik embesil köpeği Cherié the Madame Terrier (12, köpek yılına vurursak 12x7=84!) uzun zamandır hissettiği rahatsızlık (obezite, kaşıntı, hantallık, nefes darlığı v e tabii bir de yaşlılık!) nedeniyle soluğu veterinerde aldı. Ve fekat heyhat! Hanfendi sahte gebelik (kibarcası psikolojik hamilelik!) yaşıyormuş!! Hayır adam gözümüzün önünde hayvanın memesini sıkıp suratımıza süt fışkırtmasa inanmayacağız da! Ayol it(!) bariz kendini hamile sanıp süt filan salgılıyor! Hem de bu yaşta, menopoz şey!! Hadi daha önce hamile kalmış olmasa diycem canı çekti, özendi falan. Yok bundan seneler evvel tam dört tane eşşek kadar yavruyu toplam altı saatte zorla doğuran o değil sanki! Yavrum hiç mi ders almadın, hiç mi akıllanmadın! Ne akıllanması, hayvan iyice dellendi, şizofren oldu resmen! Eee böyle köfteye böyle köpek, böyle köpeğe de böyle hastalık demekten başka bişicikler gelmez elimizden...

Şimdiden geçmiş olsun dilekleriniz (o uyuz ite diil tabii ki, bana!) için teşekkürler canlarım ;PPP

Bilmeyenler için belirteyim; o uyuz iti aslında ben pek bir severim, kendisi "kardeşim" olur :P)))*

all is full of love


Take me out tonight
Because I want to see people
and i Want to see life
Driving in your car
Oh, please don’t drop me home
Because it’s not my home, it’s their Home,
and I’m welcome no more
And if a double-decker bus
Crashes into us
To die by your side
Is such a heavenly way to die
And if a ten-ton truck
Kills the both of us
To die by your side
Well, the pleasure and the privilege is mine

There is a light that never goes out... (moz)

Biraz Bjork biraz Morrissey karışımı oldu, idare ediverin artık. Ne de olsa köfte karışık bir yemek ;P*

Cumartesi, Kasım 19, 2005

asortiköfte


Siteye kendi resmimi koyarak nasıl asorti yapacağımı merak eden ahaliye cevap: ben zati asortik bi şahsiyetim, siteye ne hacet!!! Evet çok canım sıkıldı, evet vizeler beni çıldırttı ve yine evet kendimi çok seviyorum; var mı ötesi?! Ne zamandır doğru düzgün bi fırça atmamıştım size, farkettim kaşınıyordunuz da; eh sizi mi kırcam ey sefkili okur? Kırarım tabii, isteyin kafanızı bile kırarım niahhahaayytt!!! Tamam cılkını çıkardım toparlıyorum, bu arada isteyen varsa cılk köftesinin de tarifini verebilirim (ıııyyyyyyhhhhh harbi iğrencim ben:P)

Neyse, meseleye gelelim; fotoğraf Ortaköy Mado'nun ikinci katında çekildi (zira ilk katında bi halt yok), o sırada dondurmalı diye kandırıldığımız dondurmasız kahvelerimizi bekliyorduk. Sanırsam ki mevsimlerden ilkbahardı ama sallıyor da olabilirim :P Yine çok gülüp çok konuşup çok eğlenmiştik (aman Maaşallah!) Bu arada bir zamanlar Ortaköy Mado doğumgünü kutlamaları için favori bir mekandı, pastayı getirirlerken "Happy Birthday to youuuu" diye şarkı çalıyorlardı fonda ve pastayı kesmek için getirdikleri bıçak bile melodiliydi. Aaah ahh nerde o eski günler, şimdi yok öyle güzellikler, hani nerde müşteri memnuniyeti?! Neyse fazla nostaljik oldu, acep başlığı "Nostaljiköfte" diye değiştirsem mi?? :P

Valla o günle ilgili başka bir şey de hatırlamıyorum maalesef, bu kadar hafıza bile mucize :)) Aaa bi de Morrissey ile Him'in korsan cdlerini bulmuştum ve çok mutlu olmuştum :PP Ya ben böyle geçmişi andığıma göre bayağı bi yaşlanmışım be! Duyuyon mu İçli Köfteee?

not: fii tarihinde birileri siteye resmimi koydum diye eleştirmişti; hani "bırak millet hayal etsin, sonra yolda görüp tanıyacaklar bak" diye. yafu insanları niye yanlış yönlendireyim, altı üstü küçücük bir köfteciğim ben. hem hangi insanları, siteyi topu topu kaç kişi okuyor ki?!! :P))

saygı duruşu: o gün yanımda olan ya da olamayan tüm köfte arkadaşlarımı saygıyla selamlıyor, koccaman sulu sulu öpüyorummm! nice böyle sulu günlere!! ;P

Perşembe, Kasım 17, 2005

şiirsel köfte

BEN

Kırık bir şemsiyeyim ben
Küçük bir esintiye bile direnemeyen

Dümeni kırık bir gemiyim ben
Fırtınada yolunu kaybetmiş
Koca sularda karayı arayan

Kaybolan bir çocuğum ben
Annesini arayan
Tek yapabildiği
Gözyaşı dökmek olan

Kuyunun dibinde bir taşım ben
Olanca güçle atılan
Oradan kurtulma umudu kalmayan

Gökten düşen bir damlayım ben
İnerken neşe çığlıkları atan
Sert çarpmanın ardından sesi çıkmayan

Labirentte bir fareyim ben
Peynirini ararken
Yalnızlığı ile başbaşa kalan

Dumanı tüten bir trenim ben
"Çuf çuf" seslerinin arkasında kalan
Sessizliğin içinde kaybolan

Bir hiçim ben
Hiçliklerle dolu dünyada
Bir hiçi arayan

Bir tükenmez kalemim ben
Adı "tükenmez" olsa da
Mürekkebi bittiğinde tükenmiş olan

Ağaç dibinde çıkan yabani bir otum ben
Güneş ışığını alamayan
Kimsenin farketmediği, yalnız bir yabani ot!

imza: aslında hiç değil, herşey olan bir arkadaşım... keşke ben de böyle güzel ifade edebilsem ;)

Salı, Kasım 15, 2005

lunatiköfte



Ben demiştim işte; Dolunay çıkacaktı iki gün içinde ve de çıktı. Biliyorum, çünkü dişlerim uzamaya, avuçlarım kaşınmaya başlamıştı. Ve şimdi işte aha da orada gökyüzünde koccaman durmakta kendisi; karşınızda DolunAy... ;)

Günün özeti: Bazen güneş kadar olmasa da dolunay da insana umut verebiliyormuş :P

Günün aktivitesi: Geçen seferki Tank Girl soundtrack'i ve Massive Attack Mezzanine'ı keşfimden sonra bugün de mutlu bir tesadüf(!) sonucu Pulp Fiction ile The Crow: City of Angels soundtrack'leri ve The Black Crows'un Greatest Hits'ini buldum. Dinle dinle kudur, işin ne?!

Pazartesi, Kasım 14, 2005

köftenin günü

Bugün geleneksel dişçi ziyaretlerimden birini gerçekleştirdim. Son olmasını ümit ediyordum ve fekat kasabımın (!) yine geçici dolgu yapması ve beni on gün sonraya tekrar çağırmasıyla hayallerim kırık kırpış oldu (?! o ne yaa).

Dişçiden çıkınca acımasızca yağan yağmura yakalandım ve pek tabii o ünlü pempe(!) şemsiyemi evde unuttuğum için yağmur gözümün yaşına bakmadı(?!! iyice tuhaflaştım ben ya neyse) ve ben sırılsıklam oldum. Yeni rumuzum Sıçan Köfte olacak (yanlış anlamayınnn :PPP)

Sonra Bora Bayraktar adında bir adamla (adam değil be, koskoca CNN muhabiri!) tanıştım ve gasstecilik(!) gassına(!) geldim yine. Ülen dedim (kendime, adama değil tabii:P), kap çantayı mikrofonu kamerayı vs.yi git ülke ülke gez haber yap! Ama o biraz sıktı tabii...

Bu arada bugün hava bulutluydu ya, bir ara bizim sınıfa güneş doğdu sanki. Ama fazla geçmeden gitti ve biz yine üşüdük (biraz da görme sorunu yaşadık) ;PPPPPPPPPPPPPPPPPPPPPPPPPPP

Büyük yengem anjiyo oldu ama iyi, paniğe mahal yok.

Bask kitabını hâlâ bitiremedim, Gellner beni öldürcek, Günay hepimizi öldürcek, kısaca; hepimiss ölücess...!

Güne noktayı koyarken buradan bir arkadaşıma seslenmek istiyorum; kendisi bugün pek iyi değildi, nedenini de söylemedi ama ne olursa olsun:

BİZ SENİ ÇOOOOOOOOOOOOKKKKK SEVİYORUSSSSSSSSSSSSS!!!!!!!!!

Ve unutma; fırtınalar diner elbet ama Güneş hep oradadır, bizi ısıtmaya devam eder ;))

F.Ö.Ş.

Çarşamba, Kasım 09, 2005

köfte kimlik


Size de birini hatırlattı mı?! Özellikle de "long hair... artist(!)... chaotic good alignment... pessimistically optimistic... random and unpredictable nature... self-conscious neurotic" kısımlarıyla... Bilmem ki, tanıyorum sanki de çıkaramıyorum!!! ;)

Cuma, Kasım 04, 2005

bayram şekeriii :PP


Benim işte, benim işte! Varmı bir diyeceğiniz!!! :)))


Gördüğünüz gibi bayram azizliği yaşadım, şekerler dokundu anlaşılan, aynı şeyi iki kere basmışım. Eee olacak artık o kadar, biz de yaşlandık bir yerde ;P

bayram şekeriiii :PP


Benim işte benim, var mı bi diyeceğiniz! :)))

Perşembe, Kasım 03, 2005

bayram köftesi...


HERKESE İYİ BAYRAMLAR! ŞEKER VE HARÇLIKLARI İHMAL ETMEYİN AMA DİŞLERİNİZE VE CÜZDANLARINIZA DA DİKKAT EDİN ;P))

Salı, Ekim 25, 2005

köftenin düğünü


Aman be hemen heyecanlanmayın! Zaten siz gerçek olmadığını biliyorsunuz (yani beni tanıyanlarınız :P) Eee daha ne, evlenmiyorum işte mutlu musunuz?!! Düğün olayı lafın gelişi (tamamen fantazya yani), maksat küçük anektodumuzla alaka kurmak ve tabii bir de dikkatinizi çekmek (tabii okuyunca hemen atladınız bu ne diye, ama aldanmadınız biliyom ben:P) !!! İşte o yüzden alın size bir parça güldürü; tabii başlıktaki komikliğe(!) yeterince gülmediyseniz! ;)))

Bazı çocuklara evlilik ile ilgili sorular sorulmuş. Cevaplar aşağıda,çok ilginç okuyun..

- Kiminle Evleneceğinize Nasıl Karar
Verirsiniz?
"Buna biz karar veremeyiz, Tanrı bunları önceden ayarlamıştır. Biz dekime takılacaksak, bir gün yolda yürürken karşımıza çıkar." Zeynep, 10yaşında.

- Evlenmek Için En Uygun Yaş Kaç
Olmalı?
"Yaşla ilgisi yok, evlenmek için aptal olmak yeter" Ali, 6 yaşında(bizden akıllı)

- Annenle Babanın Ortak Yönü Nedir?
"İkisi de, baska çocuk istemez." Selin, 8 yaşında.

- Bir Kızla Bir Erkek Çıktıkları Zaman Neler Yaparlar?
"Biriyle çikmak çok eglenceli.. Aslinda yeterince sabirla dinleyebilirseniz, erkekler bazen güzel konusuyorlar." Gamze, 8 yaşında. (gerçekten 8 mi dersiniz?)

- İlk Randevudan Memnun Kalmazsan Ne Yaparsın?
"Eve gidip olu taklidi yaparim. Ertesi gün bütün gazeteleri arayip ben öldüm ismimi cenaze ilanlariniza yazar misiniz derim" Hüseyin, 9 yaşında.

- Birini Öpmek Hangi Şartlarda Doğrudur?
"Çok parası varsa." Petek, 7 yaşında (acaba bunun soyadı "Dinçöz" mü?)

"Kanunlar en az 18 yaşında olmalisiniz diyor ama kanunları boşver" Cüneyt, 7 yaşında (delikanlı çocuk)

"Ben öpmem. Kadınlar öpünce hemen evlenip çocuk yapmak istiyorlar, ben uğraşamam". Levent, 8 yaşında (daha delikanlı)

- Evlilik Diye Birşey Olmasaydı Neler Olurdu?
"Hesabini vermemiz gereken bir sürü bebek olurdu". Murat,8 yaşında (çok zekice)

- Bir Evliliği, Sonsuza Kadar Sürdürmek İçin Ne Gerekir?
"Karının poposu kamyon gibi olsa da, ona çok güzelsin demek gerekir"Hasan, 10 yaşında (herhalde en doğru yorum buydu!!)

not: parantezli yorumlar bana ait değil ama yarılmakla birlikte aynen katılıyorum; bu arada resme de ayrıca dikkatinizi çekmek istiyorum. özellikle de hayatı boyunca bir sürü kurbağayla karşılaşmış, öpüp öpmemek konusunda kararsız kalmış, ya da öptüğü kurbağanın prense dönüşmediğine hayalkırıklığıyla şahit olmuş ve ve ve en önemlisi hayatının aşkını bulduğunu düşünürken öptüğü prens kurbağaya dönüşen tüm kabile(!) üyelerine ithaf ediyorum. Hepinizi kocaman öpüyorum canlarım!!! :P*

Cumartesi, Ekim 22, 2005

hapşuuu...!


Nezleyim, nezlesin, nezle...

Nezleyiz, nezlesiniz, biz kimiz???

Fazla yaklaşmayın, burnum akıyor üzerinize sümkürebilirim. Mikroplarımı bulaştırırım diyeceğim ama "sen zaten mikropsun" diyeceksiniz, o yüzden hiç karıştırmıyorum orasını, ne haliniz varsa görün. Daha doğrusu ben çok yaşayayım, siz de görün (hani hapşırdım ya ben demin). Auf Deutsch bitte???

Gesundheit cicim :P*

Not: Bu arada Almanca öğretmenim de yazarmış, kitabı çıkacakmış. Dağıldım ayol, das ist interessant yani! Hayırlısı...

Edit: Dalgaya düştük resmi unuttuk. Efenim, her seferinde günün anlam ve önemine uygun bir resim asıyoruz aha da şu sol üst köşeye, peki bugünkü resmimizin özelliği nedir? Şöyle ki efenim; şimdi ben demin hapşırdım ya, o nedenle resimdeki kızcağızımız da "hapşırırken ağzınızı kapamayı unutmayın pırasakafalılar, mikrop sıçratacaksınız etrafa!" şeklinde bir mesaj veriyor... Yemediniz di mi? Aman be, canınız isterse! Kısaca "kesin sesinizi, yoksa yedirtmeyi bilirim o pırasaları ben size!!" diyor hatun kişi!!! höh...

Cumartesi, Ekim 15, 2005

budur!


İşte budur, köftenin bundan sonraki hali budur! (yuh be, okurlarına sallama bari!:P) Tamam tamam korkmayın, henüz böylesine afet bir başvampire dönüşemedim (zaten vampir olsam da böyle taş bir vampir çıkmaz benden, kasarsam belki gözlerimden alev çıkarabilirim o kadar:)) amaaaa... Kızılıfication is Complete sayın seyirciler; artık köfte resmen bir KıZıL! niahhahahhhaaaaa...

Durun ama, daha kanınıssı emiceemmm!!! :P*

Cuma, Ekim 14, 2005

sıkılgan köfte...

Köfte sıkıldı; insanları boğası geliyor. O yüzden kusura bakmayın, aşağıdakinin çevirisini yapamadı. Okuyun gülün... Ya da gülmeyin, bana ne be!

An old Arab lived close to New York City for more than40 years. He would have loved to plant potatoes in his garden, but he is alone, old and weak.His son is in college in Paris, so the old man sends him an e-mail. He explains the problem:
"Beloved son, I am very sad, because I can't plant potatoes in my garden.I am sure, if only you were here, you would help and dig up the garden for me.I love you,Your Father"
The following day, the old man receives a response e-mail from his son:
"Beloved Father,Please don't touch the garden. It's there that I have hidden 'the THING'.I love you, too,Ahmed"
At 4pm the US Army, The Marines, the FBI, the CIA and the Rangers visit the house of the old man, take the whole garden apart,search every inch,but can't find anything. Disappointed they leave the house.A day later, the old man receives another e-mail from his son.
"Beloved Father,I hope the garden is dug up by now and you can plant your potatoes.That's all I could do for you from here.I love you,Ahmed."

Yaa... ;))*

Pazar, Ekim 09, 2005

alman köftesi


Ja ja, sehr richtig! Köfte uluslarla ilişkilerde bir adım ileri gidiyor; e ulus bu, bi yerinden ilişmek gerekiyor. Öyle Alman, İngiliz, İtalyan, Yunan (anladınız siz anladınııız ;)) diye ayırmamak lazım di mi ama!

Şimdi bunun yandaki resimle bağlantısını soranlarınız olacaktır (ukalalar işte n'olcak!), açıklayayım efenim. Meali: "ICH LIEBE DICH!" E biz de "alien"ları seviyoruz ya; hani yabancılaşmayın, gelin kaynaşalım manasında. Be yavrucum daha ne kasıyonuz?!...

:D*

Daha fazla kurcalayan arkadaşlara Rammstein'dan "Du Hast" adlı güzide parçayı armağan ediyorum; alın ülen!

Pazar, Ekim 02, 2005

bir küçücük köftecik



A little bit lost sanki...
Ama hangimiz değiliz ki?
kih kih kih...

Cuma, Eylül 30, 2005

Salı, Eylül 27, 2005

yine bir diş macerası...

Evet bildiniz, yine ben ve benim yirmilik dişim! Bugün yaklaşık 45 dk.-1 saat kadar süren bir operasyonla üçüncü (ve İnşallah son) 20lik dişim de alındı. Dikkat ederseniz "alındı" ve "operasyon" kelimelerini kullanıyorum; çünkü adam (dişçi bey oluyorlar kendileri) resmen ameliyat etti ağzımı. Diş bir türlü çıkmak bilmedi (evet biliyorum; inatçı diş sahibine benzer diyorlar, aynı şeyi saç için de uydururlar kanmayın), acıyı anlatmaya çalışmayacağım tabii; zira ancak çeken bilir. Ama son durum raporu verebilirim: efenim şu an ağzımdan aldığımız son duyumlara göre sol arkada dikiş var, ayrıca sol 36-38 ve sağ 45-46da (dişçi terimleri işte, gide gele öğrendim, yakında diploma da verirler bana!) dolgu yapılmak üzere boşaltılmış ve çürükleri temizlenmiş iki diş bulunuyor. Bunların yanısıra hasta (benim beeennn!!) ağzını açamıyor, kesinlikle yutkunamıyor, konuşamıyor, yiyemiyor vs. Boğazında yanma ve ağrı var, sanki birileri boğazının sol tarafına bir bıçak sokmuş canları isteyince o bıçağı oynatıp daha derine batırıyor gibi (valla hastanın kendi tarifi böyle); dedim ya, yutkundukça acıdan yamuluyorum, yutkunmayınca da daha çeşitli problemler çıkıyor ortaya... Ne diyeyim; Allah kimseye vermesin, verdiğine de tez zamanda şifa versin. Amin!

Cumartesi, Eylül 17, 2005

k.ö.f.t.e.











K.Ö.F.T.E. IS WATCHING YOU... HRRR!!!

Çarşamba, Eylül 14, 2005

yine diş yine yirmi!



YİNE 20LİK DİŞİM ÇEKİLDİ; HEM DE DİŞÇİ AMCANIN HAİN BİR OYUNU SONUCU!!! GÜYA SADECE KONTROLE GİTTİM, OLSA OLSA Bİ TOPLU TEMİZLİK OLABİLİRDİ AMA ANLAŞILDI Kİ ADAM BENİ TOPTAN TEMİZLEMEYE KARAR VERMİŞ! ÜSTELİK SÖYLEDİĞİNE GÖRE BİR 3. DAHA VARMIŞ. HENÜZ BİRİNCİNİN ACISINI YENİ UNUTMUŞKEN ŞİMDİ BÜNYE YİNE ACILARA GARK(!) OLDU (BÖĞĞĞKK)!!! OOOYY OY NE BİTMEZ ÇİLEM VARMIŞ!

VALLA GELMEYİN ÜSTÜME ZATEN MORFİNLİYİM, Bİ DE DİŞİM YÜZÜNDEN YEMEK YİYEMEZSEM SALDIRIRIM KARIŞMAM!!!

Perşembe, Eylül 08, 2005

kıımısı balık köftesi :P



Balık, küçük kırmızı balık... Boğuluyordu... Yeniyetme, sivilceli, şımarık ve arsız bir çocuk tarafından içine konulduğu ufak, yuvarlak kavanozda yavaş yavaş ölüyordu... Aptal çocuk yüzünü cama yapıştırmış pörtlek gözleriyle ona bakarken zavallı kırmızı balık yaşam mücadelesi veriyor, çırpınıyordu ümitsizce, öleceğini biliyordu. Çocuksa çatlak ergen sesiyle hain kahkahalar atarak onu izliyor, eğleniyordu. Bilmiyordu; bu balık, tuhaf ama onu seviyordu...

Balık cama yaklaştı, tam çocuğun tombul suratının önünde durdu. Bir açıp bir kapadığı balık ağzını cama dayadı ve onu öptü. Minik ve kırmızı bir balık öpücüğü... Çocuk şaşırdı, kahkahası yarıda kesildi. Şimdi hangisi alıktı?!

***

Berrak sudaki kırmızı balık*
Sana canım demek için
Canımdan bir parça ve
Işıksız gecelerin sessiz özgürlüklerini verdim
Dışı sevda
İçi zindan değilim artık

(pilli bebek*)

Pazartesi, Eylül 05, 2005

kızıl köfteeeee



Hahahahaaa!!!

Köfteniz artık kıımısı saçlı bi kişilik; nam-ı diğer süper kahraman "Kızıl Köfte" oldu. Artıkın kızıl saçlarıyla ortalıkta dolaşıp kötülerin düşmanı, iyilerin baş belası olacak! (böyle diildi sanki bu laf ya neyse)

İlerleyen bölümlerde;

Kızıl Köftenin Doğuşu

Kızıl Köftenin Yoğuruluşu

Kızıl Köftenin Pişişi

Veee Kızıl Köftenin İntikamı!!!

to be continued sayın seyirciler...

:))*

Pazartesi, Ağustos 29, 2005

özgür köfte



Ve pek değerli biricik köfteniz şu dakika itibariyle özgürlüğünü ilan etmiş bulunuyor sefkili okurlar! Staj bitti, kölelik bitti, kendi kendimi azad ettim hüleyn! Çalsın sazlar, patlasın davullar, oynasın köfteler! Kutlayın arkadaşlar, kutlayalım; yakışır benim köftelerime!

(Ayrıca kendimi ahan da şu resimdeki zürafa gibin -hayır uzun boylu değil, ne haddime:P- göklere erişmiş de bulutların üstünde geviş getirir gibi hissediyorum; hayırdır İnşallah!)

Zafer Bayramı'mız da ayrıca kutlu olsun cengaver köftelerim!!!

:))*

Perşembe, Ağustos 25, 2005

ölümlü köfte*



Ölümlü zevkleri olan
Küçük ölümsüzlerdik sadece
Aşk bizi acıtmaz sanırdık
Büyüdük
Hem sevdik, hem de öldük

F.Ö.Ş. 04.07.2005

*ölümlü; yani hep aşık ;)*

Pazar, Ağustos 21, 2005

ironik köfte (?!!)


Hayat çok tuhaf bir şey... Hem muhteşem, hem iç burucu; ironik bi'kere. Sırf bu bile, herşeyden önce, ona hayran olunması için yeterli bir sebep. Tabii herşey için bir sebep arıyorsanız... Elbet vardır bir sebebi, sual olunmaz hikmetinden; ve fakat herşeyin de ıncığına cıncığına bu kadar takmak niye? Bırak aksın... Bırak gitsin... Ya da bırak gelsin ;)*

İronik dedik ya, daha ne karıştırıyonuz elleşiyonuz! Alın işte, hayat gibi bi'kuple ironi benden; tatlı niyetine, gece herkes yattıktan sonra gizli gizli dolaptan aşırılan çikolata misali...

Well life has a funny way of sneaking up on you
When you think everything's okay and everything's going right
And life has a funny way of helping you out when
You think everything's gone wrong and everything blows up
In your face

A traffic jam when you're already late
A no-smoking sign on your cigarette break
It's like ten thousand spoons when all you need is a knife
It's meeting the man of my dreams
And then meeting his beautiful wife
And isn't it ironic...dontcha think
A little too ironic...and yeah I really do think...

It's like rain on your wedding day
It's a free ride when you've already paid
It's the good advice that you just didn't take
Who would've thought...it figures
Life has a funny way of sneaking up on you
Life has a funny, funny way of helping you out
Helping you out...

(Ironic demiş şair bi'kere; alkışlar Alanis Morissette'e...)

;)*

Perşembe, Ağustos 11, 2005

Mırtlı Yıllaaar!!!


Aman da aman, kimler doğmuş, sefalar getirmiş bugün! Aman da aman, pek de hayırlı bi günde doğmuş, kendi de pek hayırlıymış bunun!!!

Evet sayın okurlar, sevinin eğlenin şenlenin; SuluKöftenin doğumgünü bugün! Şenlikler yapılsın, ziyafetler çekilsin, zurnalar çalsın, davullar patlasın! (ay yok bunun ucu bana dokunuyo :P) Yeni yaşım hepimize hayırlı uğurlu olsun arkadaşlar (ben kendi başıma ayrı bir uğurum ya neyse...)


Kısacası iyi ki doğmuşum, iyi ki başınıza musallat olmuşum, ay zaten hayat bensiz pek çekilmezmiş, ben var ya ben bitaneymişim, ah beni gidi beniymiş!!!

Eee, hani hediyeler, pastalar, börekler??? Onun tarifini de benden beklemiyorsunuz herhalde!!!

Not: Bu vesileyle herkesin mübarek kandilini de kutlarım efenim, Allah dualarımızı kabul etsin. Amin!

;))*

Pazar, Ağustos 07, 2005

obareyyy!


Hem okudum, hem de yazdım
Yalan dünya senden bezdim
Amaneyyy...!

yaa yaaa...

Bir Faws the Isıran köfte hikayesi...

Ama niye, ama niyeee?!

Perşembe, Ağustos 04, 2005

gameover!!!


Köfte mat oldu; ve fekat madem ki bu alemlerin şahı benim, yakışır aplanıza!!!

dekoder dökümü: şah-mat, kapişşş?

anlamı: evet, köfte kendinden geçti sayıklıyor; aldırmayın işinize devam edin, hadi çalışın çalışın köleleerrrrrrr...!!!

Pazartesi, Ağustos 01, 2005

işköftesi!!!

Ahan da budur, çalışan köfte kudurur, başlık da cuk oturur (çalışan köfte=iş liizing; gotit?!) :PP

Ölüyom oh anam ayaklarıııım, başııım, uykucuğuuuum! :)*

Aman aman Maaşallah... ve tabii İnşallah! (niyeyse)

Cuma, Temmuz 29, 2005

yanmış köfte :p


"Close To The Flame"
The kiss sweetest
And touch so warm
The smile kindest
In this world so cold and strong
So close to the flame
Burning brightly
It won't fade away
And leave us lonely
The arms safest
And words, so good
The faith deepest
In this world so cold and cruel
So close to the flame
Burning brightly
It won't fade away
And leave us lonely
(him)

Çarşamba, Temmuz 27, 2005

jamais-vu


Bazen tanıdık bir yüz görmek ister insan
Bazen de hiçbir şey görmek istemez
Ya da kimseleri görmez gözü...

Artık görene de görmeyene de
Yabancıdır hayat
Bulanıklaşır, odağından çıkmıştır
Ve manzara da kaybolur sonunda...

Salı, Temmuz 26, 2005

ciddi köfte!!!


Eveeet, döndük ama boş mu döndük? (tabii ki evet ama bu başka boşluk!) Belki elimiz boş(!) dönmüş olabiliriz ama kafalar dolu şekerim (hadi ya!) Bu köfte büyüyecek daha apla olacak ama önce çalışması lazım, hem de çooooookkkkk çalışması lazım! Evet evet köfte çalışmalı, hatta siz de boş durmayın, çalışın, çalışın çalışın köleleeeerrrrrrrr!!!...

not: evet köfte kendini kaybetmiş olabilir ama gördüğünüz gibi sitenin adresini kaybetmedi kuzucuklarım, yani benimle beraber siz de yandınız sefkili okurlarım; yanacaksak hep beraber yanacağız; kısacası, hepimiz ölüceeeeeeezzzzzz... fırk!

:))*

Cuma, Temmuz 22, 2005

köftenin dönüşü

evet döndüm... mü acaba?!

Perşembe, Temmuz 07, 2005

tatil köftesi :)*


Biricik sulunuz, muhteşem köfteniz senelik izne çıkıyor (ne yani bi de sizden izin mi alcaktım ayol!). Biliyorum ondan ayrı kalmak size çok zor gelecek, adeta azap adeta cehennem olacak ama n'apalım? Bu köfte de yorgun, bezgin ve de miskin; hem gitmesin de sizin başınıza mı ekşisin canım a aaa...

Neyse efenim, vedalardan hiç hoşlanmam. O yüzden sessizce dağılalım. Ama siz ara sıra uğrayın, siteyi kolaçan edin; yerinde duruyo mu, yoksa alıp başını gitmiş mi, kocaya mı kaçmış, birileri mi kaçırmış, fidye mi istiyolar, yoksa geri almamız için üstüne para mı veriyolar??! Yaa çelişki bunlar, kolaysa çöz!

Son olarak sizlere "hoşçakalın" derken, bensiz geçen günleri tek tek saymanızı, bu günlerin değerini bilmenizi ve gerekirse ileride özlemle anmanızı diliyorum. Beni özleyin anacım, hatta hasretimden kavrulun e mi! Hadi Allah'a emanet olun canlarım, öpüldünüss...

not: Dışı sevda içi zindan değilim artık! (pillibebek-berrak'tan) aklınızda bulunsun diye şeettim :P :)*

sinirleri alınmış kıyma!



Sonunda sitemiz görsel efektlerine(!) kavuştu; tabii ben de Corpse Bride ve Richard Coyle'uma... :))*

Bıyrın bırdan yakın!

Çarşamba, Temmuz 06, 2005

köfte ekşidiiiiii!!!

Herkesin sevgilisi güzide sitemize resim yükleyemiyoruuuuummm!!! Kafayı yiicem; Jeff Murdock efsanesi güme gitti, Tim Burton'ın yeni bombası Corpse Bride elimde patladı! Ama suluköfteniz pes etmeeeeezzz, etmeyeceeeekkk, tutmayın beni, tutmayın diyorum sizeeeeeee!!!

1. Jeff Murdock efsanesi: Kendisi bizzat Richard Coyle olurlar, siz şimdi göremiyorsunuz ama bir Coupling izleyicisiyseniz farkındasınızdır; kendisi çoook ama çooooooook yakışıklı ve sevimli bir zattır. Aşağıdaki Couplind diyaloglarından da anlaşılacağı üzere canlandırdığı Jeff karakteriyle herkesi gülmekten öldürmüştür! Daha çok bilgi için www.richard coyle.com 'unofficial site'sine girerek kendisiyle tanışabilirsiniz :)*

2. The Corpse Bride: Tim Burton'ın yeni filmi Corpse Bride 2005 sonbaharında, taş çatlasa kışında bizlerle olacak. Her zamanki Tim Burton tarzıyla çizgi film formatında çekilen film 19. yüzyılda geçiyor ve mezarından çıkan ölü bir gelinle yanlışlıkla evlenen (ve bu arada başkasıyla nişanlı olan) bir gencin hikayesini anlatıyor. Filmin başrollerini Johnny Depp (ben ona kısaca aşkım diyorum tabii ki, o da bana bi'tanem diyo haliylen!!!) ve Helena Bonham Carter seslendiriyor. Filmin ayrıca harika bir de afişi var ama yukarıda bahsettiğim sinir bozucu teknik aksaklık yüzünden şimdilik buraya koyamıyorum sefkili okuyucular. İnşallah başka zamana...

Salı, Temmuz 05, 2005

çifte köfte

Geldik bir "köftenin seçimi hımmm" köşesine daha! Bu seferki leziz tarifimiz Birleşik Krallık'tan :P Ve karşınızda dayanılmaz, eşsiz, sinirsiz-kemiksiz, cillop gibi bir dizi klasiği; The Coupling!!!

Dizi muhteşem, oyuncular muhteşem (Susan, Steve, Jane, Patrick, Sally ve tabii ki Jeff; ki Jeff ayrı muhteşem!), eh haliyle diyaloglar da muhteşem! Buyrun afiyet olsun efenim...

Sally: Mary Kelly thinks you’re a complete idiot.
Patrick: Then why does she keep looking at my arse when we’re talking?
Sally: She’s lip-reading.

Jeff: I get very tense around apples... Well, I get very tense generally. I think I’ve fallen into the trap of blaming fruit.

Sally: You’ve never understood about bottoms, Jane. Having a bottom is like living with the enemy. Not only do they spend their lives slowly inflating, they flirt with men while we’re looking the other way.

Sally: What do you call people you go out with but you don’t try to sleep with?
Patrick: Men.

Jane: Friendship’s more lasting than love, and more legal than stalking.

Jane: Vegetarianism for me is about saying ‘yes’ to things - even meat.

Jane: We just stood there looking at each other. There was so much electricity, you could have executed ten fat murderers!

Steve: Jeff, Jeff, I know about the giggle loop, the sock gap, the nudity buffer, and what you said to Audrey Watkins. Believe me, there is nothing you can possibly say that will surprise me. What’s gone wrong this time?
Jeff: I’ve got too many legs.

Sally: Bottoms are our natural enemy... They follow us around our entire lives, right behind us, and constantly growing. How do they do that? I’m sure mine’s back there secretly snacking.

Sally: Try to emphasize your head. It's not small... just remind people that it's there!

Steve: Cushions! What are they for? Pets of the sofa?!!

Jeff: Rule one of playing it cool... only smile at her face.

The Wisdom of Jeff: "Stage One. The prickles. You can feel the prickles starting all over your face. If you just think the word blush, your head will inflate to three times its normal size. And then you realise you’re not saying anything. You’re stuck on pause. And you’ve forgotten how to work your face."

The Wisdom of Jeff: "Steve, you know what the sentence of death is, don’t you? I don’t mean the sentence like in executions and stuff, I mean the scary one... Just five words, Steve. Five little words. 'Where. Is. This. Relationship. Going."

The Wisdom of Jeff: "You know what’s great about skirts? When a woman’s wearing a skirt, you know, you know, that somewhere in that room, shifting all the time, there is the VAA: the Visual Access Angle. A clear line of sight back to base camp."

The Wisdom of Jeff: "Women remember, Steve. It's like they've got minds of their own."

Jeff: Unflushable!!!... Captain subtext! Truth Helmet!

Pazartesi, Temmuz 04, 2005

gece gece, canım çeker köfte...


Gece gezen ölüler midir hayaletler,
yoksa ancak geceye sığınarak yaşamayı sürdürebilen canlılar mı?
(Pınar Kür-Hayalet Hikayeleri)

Cumartesi, Temmuz 02, 2005

mürvet köftesi (?!!)


Veletlerle vakit geçirmek bazen çok eğlenceli olabiliyor; özellikle de siz ablaysanız ve gelişmiş bir dalga geçme (dolayısıyla çocuk ağlatma Niahhhahaha!!!) kapasiteniz varsa!

Adı üstünde Suluköfte, biri kız biri oğlan iki veledi yamacına alır, başlar muhabbete:

S: Eee B(erkek olan) sen kaç yaşındasın?
B: Yediii...
S: Peki sen E(kız olan)?
E: Sekiiiizz...
S: İyi iyi, zengin olursunuz! Hahahahhaaa...
????

Anlayana alkış, anlamayana... not: Halk arasında, evlenen bir çiftten kadın erkekten yaşça büyükse bu çiftin zengin olacağına yorulur. Amaaan bahane işte! :)*

dipnot: Ve fekat köftenin çabaları sonucu ikili arasındaki buzlar erir (önceleri S, E'nin tekme ve tokat girişimlerine maruz kalmıştır) ve ayrılık gelip çattığında B'nin yakarışları yürekleri dağlar: "Duuur, nereye gidiyorsunuz? Daha arabayla gezecektiiiik!!" (evet anacım, pek çapkın bu yeni nesil!) Onlar erer muratlarına, köfte çıkar kerevetine, olur adeta bir mürüvvet(?) köftesi!

en dipnot (cehennemin dibinotu!): bkz. kelin merhemi ve terzinin söküğü konulu başlıklar...

Cuma, Temmuz 01, 2005

dişsiz köfte :(


Biricik suluköfteniz apla oldu (höst!); 20lik dişini çektirdi. Ama diş mi çektirdi, çile mi çekti bilemedi. İki günlük aralıksız ağrı, bi türlü pıhtılaşmayan kan, yanında bir de ağzını açamaması kızı mahvetti. Eee tabii ne konuşabiliyor, ne gülebiliyor, ne de yemek yiyebiliyordu! (biliyorum bazılarınız özellikle konuşamamasına sevindi, hainleeeerrr!!!) Bugün de yavrucağın(!) dikişleri alındı, sevgili doktoru bi de kızın ağzında kestiği ipleri aramak için debelenince olan köfteye oldu (keşke ağzını da dikseydi dediniz duydum duyduuum!!!); iyice ekşili köfte oldu. Ama kurtuluş yakındır sayın okurlarım, köfte çok yakında ağzını rahat rahat açabilecek ve güneş yeniden doğacak! Niahahahahaaaa...!!!

not: o ağzımın dikilmesini talep eden hainler var ya, işte onları ahan da şu resimdeki canavar yisin emi!!

Pazartesi, Haziran 27, 2005

sanatsal köfte

Yaa, hep böyle abidik gubidik muhabbet edecek değiliz ya! Biraz da kültür yapalım di mi ama?! Biraz daha geçsin, kültür-fizik bile yaparız biz sizinle canım kuzucuklarım benim... ;)*

Not: Sormayın, bugün fena sanatım tuttu; birkaç kendini bilmez karşıma geçip abuk sabuk muhabbetlere girişince (ve olay sonradan şıracının şahidi bozacıya dönünce!) asabım iyice bozuldu. Zaten siniri burnunda bi insanım gelmeyin üstüme kardeşim! Hadi şimdilik Robert mobert idare ediverin...

the cure

FRIDAY I'M IN LOVE

I don’t care if monday’s blue
Tuesday’s grey and wednesday too
Thursday I don’t care about you
It’s friday I’m in love
Monday you can fall apart
Tuesday wednesday break my heart
Thursday doesn’t even start
It’s friday I’m in love
Saturday wait
And sunday always comes too late
But friday never hesitate...
I don’t care if monday’s black
Tuesday wednesday heart attack
Thursday never looking back
It’s friday I’m in love
Monday you can hold your head
Tuesday wednesday stay in bed
Or thursday watch the walls instead
It’s friday I’m in
Saturday wait
And sunday always comes too late
But friday never hesitate...
Dressed up to the eyes
It’s a wonderful surprise
To see your shoes and your spirits rise
Throwing out your frown
And just smiling at the sound
And as sleek as a shriek
Spinning round and round
Always take a big bite
It’s such a gorgeous sight
To see you eat in the middle of the night
You can never get enough
Enough of this stuff
It’s friday I’m in love

vee robert...


Robert Smith'siz olmaaasss :)*

the crow city

suluköftenin seçimi (hımmm...)



The Crow movie... Ve tabii ki Brandon Lee (RIP)


"Victims... aren't we all?"

Pazartesi, Haziran 20, 2005

önce makarna çeşitleri (niahahahaa)

Eveeett, intikam- intikam!!! :)

Burgu makarna; kendisi adından da anlaşılabileceği gibi hafif(!) kıvırcık bir arkadaşımızdır. Yıllardır kıvır kıvır uzattığı saçları arkadaşımıza 'bonusgil' şeklindeki gayet yersiz ve de densiz hitaplara yol açmıştır. Sonunda üzülerek kestirdiği saçları Türk Hava Yolları tarafından istenmiş; fakat kendisi büyük bir özveride bulunarak kesilen saçlarını Ören Bayan'a bağışlamıştır. Bu asil davranışıyla tüm Türk ev kadınlarının ve köftelerinin takdirini ve sevgisini kazanmıştır!

Midye makarna; midye bey de hafiften midyeyi andırır, yani az da olsa bir toparlaklık mevzuu bahistir. Ve fekat kendisi midyelikten kurtulmak için omzunda Vileda sopası, bir sağa bir sola dönerek ve mekik çekerek kültür-fizik dediğimiz bir takım faaliyetlerde bulunmaktadır. Aslında hiç gerek yoktur; zira midye makarna yurdumuzda gayet sevilen bir makarna çeşididir, üstüne sarımsaklı yoğurdu döktün mü hiçbir sorunu kalmayacaktır!

Kepekli dirsek makarna; amaaan en gereksiz makarna çeşididir, anlatmayayım diyorum ama ipliğini pazara çıkarmak da lazım bu çok pişmiş hamurişinin. Bir kere adı gibi esmer işte, kara kuru diycem ama kuru diil ki, adam izbandut gibi! Adı niye dirsek diyceksiniz; ayol adam, pardon makarna, bi dakka rahat vermiyo ki! Ya döver, ya dirsek atar, ya saç çeker; benim ondan çektiğimi kimse çekmemiştir. Ama az kaldı, kendisini Nuh'un Ankara Makarnası Tüketici Hattı'na şikayet edicem, tüketip atsınlar bunu da kurtulalım!

Lazanya(!); aslında literatürde (o ne ya!) Linguine-fırın makarna diye geçmektedir ama ben dedim ki madem elde malzeme var, yapmışken arkadaşın şanına yakışır bişi yapalım. Lazanya, ismiyle müsemma; Laz bir arkadaşımızdır. Kendisine sorsanız inkar eder şimdi, ama ona soran kim di mi?! Hoş fazla bi Lazlığını da görmüş diiliz; piknik yerinde sigara içicem diye burnunun ucunu(!) yakıp çıkardığı yanık kokusuyla 'orman yanıyor!' diyerekten görevlileri başımıza toplamış olmasını saymazsak tabii!!! Ay dayanamicam gülcem yine, ayhiihohiihii... Siz de merak ettiniz di mi? İsmini verirdim ama o kadar da rezil edemem arkadaşımı. Yalnız bir ipucu size; kendisi blogcu bir arkadaşımızdır (fikrimi çaldı ya, önce ben gördüm!).

:))

makarnanın iyisi...

Öncelikle iyi makarna pişirmenin altın kuralları:

1- Geniş ve derin bir tencere kullanın. Tencerenin 3/4 'ünü su ile doldurun.
2- Makarna pişirmede en ideal oran 1 litre suya 100 gram makarna ve 10 gram tuzdur.
3- Su kaynadıktan sonra ateşin altını kısarak tuz ekleyin ve iyice karıştırın.
4- Makarnayı tencerenin içine boşaltın ve ateşin altını açın. Karıştırmak için tahta kaşık kullanmaya özen gösterin. Spaghetti için uzun saplı tahta çatal, diğer çeşitler için uzun saplı tahta kaşık kullanın.
5- Tencerenin kapağını kapatmadan pişirmeye devam edin.
6- Aldente (diri) makarna pişirebilmek için Nuh'un Ankara Makarnası paketlerinin arkasında belirtilen minimum pişirme süresini aşmamaya özen gösterin.
7- Tencereye bir bardak soğuk su ekleyin ve makarnanızı süzün, sos ile yavaşça karıştırın.
8- Makarnanızı sos ile karıştıracağınız kabı ısıtmanızı , sos hazırlarken zeytinyağı, arzu edilirse tereyağı kullanmanızı tavsiye ederiz.
9- Makarnanız ateşten indirilip süzüldükten sonra bile pişmeye devam ettiği için mümkün olduğunca kısa sürede sos ile karıştırıp servis yapın.

sonunda-makarna

Ehehehhhee... Kızdım diye hemen öyle küsmek yok, hadi öpün elimi de barışalım. Hah, aferiiin :))

Şimdiii, o kadar haşlamadan (!) sonra bi makarna yapalım da afiyetle yiyelim di mi ya!

Efenim, sitemizdeki makarna çeşitleri ve tarifleri köftelerimiz gibidir, aynısının tıpkısıdır ve fekat sadece erkek versiyonudur; bildiniz, makarnalar çetenin erkek elemanlarından oluşmaktadır!

Perşembe, Haziran 16, 2005

sıkıntılı köfte

Ailenizin ağız tadı köfte uzundur sıkıntı içinde (kendi ağız tadı kaçtığından sizlere de tatsız tuzsuz bir şey gibi geliyordur herhalde); değil sulu, ekşili bile olamıyor. En kötüsü de bu hali için mevcut bir köfte adı ya da tarifi de yok, durum o kadar vahim yani. Delleniyor köfte, daralıyor, anlatamıyor. Alıp başını gidecek köfte o olacak, sinirlendirmeyin insanı!!! cık cık cık ya...

Neyse tamam, uzatmayalım. Biliyoruz makarna sözü verdik, tutacağız. Nedir yani, alt tarafı makarna, haşlarsın olur biter! Hayret bişi ya...

Hem size nesi kardeşim bunlardan, ne okuyonuz?! Örtün o sayfayı, kapatın bilgisayarı, gidin işinize gücünüze Allah Allah yaa!!!...

Cuma, Mayıs 20, 2005

Mânâlı köfte!!!

Bu çok anlamlı ve önemli siteyi, bütünün bu küçük parçasını, yani köftenin kıymasını (at, eşek, deli dana?!)... Ayy, kısaca bu sayfayı işte canım!!! Yani diyorum ki okumaya en alttan başlayın ki bir halt anlayabilesiniz! Yoksa ne o öyle parçapinçik?!

Evet evet, aşağı ineceksiniz. Sayfanın en altını gördünüz mü? Hah, işte oradan başlayın okumaya, yukarı doğru çıkın. 500 metre ileride, camiyi az geçince, sağ köşedeki bakkala sorun o gösterir...

Zaten sulu köfteyi kime sorsanız bilir! :)*

Perşembe, Mayıs 19, 2005

Sulu köfte

Malzemeler:
½ kg yağsız dana kıyma
2 orta boy soğan
½ çay bardağı pirinç
tuz
karabiber
1 adet yumurta
½ adet limon


Yapılışı:
Kıyma, tuz, karabiber, pirinç, ve rendelenmiş soğanlar iyice yoğurulduktan sonra küçük bilye şeklinde yuvarlandıktan sonra köfteler kaynamakta olan 4 su bardağı suyun içine atılır ve 20 dakika sonra altı iyice kısılır ve diğer yanda bir kasede yarım limon ve yumurtayı çırpıp daha sonra altı kısık olan köftelerin içine yavaş yavaş karıştırılarak dökülür ve servis yapılır

Not: Köfte tarifleri www.sevginehri.net sitesinden alınmıştır. Kuru köfte tarifi ise www.alevanne.com sitesinden alınmıştır.

Dalyan köfte

Malzemeler:
1 kilo az yağlı kıyma
2 adet soğan
2 yumurta
Bayatlatılmış yarım ekmek içi
Tuz, karabiber
1 kutu bezelye
2 adet havuç
2 adet domates
1 çay fincanı un

Yapılışı:
Kıyma, soğan, biber, 2 yumurta, bayat ekmek iyice yoğurulur el yardımıyla 2 cm kalınlığında kare şeklinde açılır. İçine haşlanmış bezelye, 1-2 dakika haşlanıp kabukları soyulmuş ve ufak küpler halinde doğranmış havuç konur ve rulo şeklinde sarılır. Dikdörtgen şeklindeki bir payreks kaba konur ve 170 derecedeki fırında 40 dakika kadar pişirilir. Piştikten sonra altına biriken su alınır. Rendelenmiş domates hafifçe pişirilip üzerine köftenin suyu ve un ilave edilir. Boza kıvamında bir sos elde edilir. Servis yapılacağı zaman köftenin üzerine bu sos dökülür. Arzuya göre haşlanmış yumurta ile garnitür yapılabilir ve sıcak olarak servis edilir.

Kuru köfte

Malzemeler :

1/2 kg. az yağlı dana kıyması

1 adet yumurta

2 dilim bayat ekmek

1 baş iri soğan

5 dal maydanoz

1 tatlı kaşığı tuz

1 çay kaşığı karabiber

1 çay kaşığı kimyon

un



Yapılışı :

Uygun bir kabın içine kıymayı, yumurtayı, ıslatıp sıktığın ekmeği, baharatını, kıyılmış maydanozu ve rendelenmiş soğanı ilave et ve yoğur, ceviz büyüklüğünde parçalar al, 3 cm. boyunda yumurta şekli ver.

Una bula, bol yağda kızart. Yanında patates kızartmasıyla servis yapabilirsiniz. Domatesli mantar yahnisinin yanına çok yakışır.

Patates köftesi

Malzemeler:
4 adet büyük patates
2 yumurta sarısı
2 çorba kaşığı un
1 tatlı kaşığı tuz
1 çay kaşığı karabiber
1 kahve fincanı ufalanmış beyaz peynir
bir tutam rendelenmiş küçük hindistancevizi
panesi için:
3 adet yumurta
1 su bardağı galeta unu
3 çorba kaşığı un
1 su bardağı çiçek yağı (kızartmak için)

Yapılışı:
Patatesleri bol tuzlu suda haşlayın. Haşlanırken kabukları çatlamasın. Soğuk suya atın, soğuttuktan sonra kabuklarını soyun ve ezerek püre haline getirin. Beyaz peynir, un, tuz, karabiber, hindistancevizi ve yumurta sarılarını ekleyerek yoğurun. Dilediğiniz şekilde çok büyük olmayan köfteler yapın. Önce una, sonra çırpılmış yumurtaya ve sonra galeta ununa batırın. Kızgın yağda pembeleşinceye dek kızartın.

Mercimek köftesi

Malzemeler:
1 bardak kırmızı mercimek
1/2 bardak ince köftelik bulgur
1 baş soğan
1 demet maydanoz
3 kaşık margarin
1 demet taze soğan
2 kaşık salça
Yeteri kadar tuz
2 çay kaşığı dolusu kimyon

Yapılışı:
Mercimekler yıkanır, ayıklanır ve iyice yumuşayıncaya kadar haşlanır. Suyunu çekince bulgur içine atılır ve yarım saat kadar tencerenin kapağı kapalı olarak bekletilir. Yarım saat sonra içine ince doğranıp margarinde hafifçe öldürülmüş soğan, ince kıyılmış maydanoz, ince kıyılmış soğan ve diğer malzeme ilave edilir. Tahta bir kaşıkla iyice karıştırılır iyice soğuduktan sonra yumurta büyüklüğünde parçalar koparılır bir parmak kalınlığında ince uzun köfteler şekline getirilir.

Kadınbudu köfte

Malzemeler:
500 gr YĞSIZ KOYUN veya DANA KIYMASI
50 gr PİRİNÇ
3 adet YUMURTA ve 1 adet YUMURTANIN AKI
100 gr SOĞAN (Ortaboy 1 adet )
1/2 demet MAYDANOZ
TUZ
KARABİBER
KIZARTMA YAĞI
UN


Yapılışı:
Pirinç haşlanır ve süzülür.Soğan yemeklik olarak doğranır ve tavaya çok az miktarda sıvı yağ konarak öldürülür. Üzerine kıymanın yarısı ilave edilerek orta derecede kavrulur.Yağı tamamen süzülerek bir yayvan kaba aktarılır. İçine pirinç, 3 yumurtanın sarısı ile 2 yumurta akı ve ince kıyılmiş maydanoz ilave edilerek tuzu, biberi ayarlanıp çiğ olarak kalan 250 gr kıyma da konulduktan sonra 6 dakika kadar yoğurulur. Önemli olan melzemenin birbiriyle iyice özdeşmesidir (.Bazı yörelerimizde kekik - kimyon ve ince kıyım ceviz konulmasına rağmen eski Türk mutfağında tavsiye edilmez ). Hazırlanan harçtan irice ve yassı oval şekilli hazırlanan köfteler önce una bulanır . Bir kase içinde bir yumurta ile diğer bir yumurtanın akı iyice çırpılarak unlanmış köfteler içine iyice batırılır. En son olarak da yeniden una batırılarak tavada iyice kızdırılan zeytin yağında altın rengini alıncaya kadar kızartılır. Bu şekilde iki yumurta akının kullanılması köftelerin bol saçaklı olmasını sağlar. Tavadan çıkarılan köfteler bir kağıt havlu üzerinde bir dakika kadar bekletilirse fazla yağı alınmış olur. Köftelerin üzerine birkaç damla limon damlatılıp maydanoz la süsnerek servis edilir.

İnegöl köfte

Malzemeler:
1 kg yağsız kıyma,
150 gr. böbrek yağı,
İki baş soğan,
İki çay kaşığı karbonat,
İki yemek kaşığı süt tozu,
1 yumurta sarısı

Yapılışı:
Kıyma ve böbrek yağı yoğurulacak ve kıyma makinesinde cekilecek. İki baş soğan rendelenecek iki çay kaşığı karbonat ve iki yemek kaşığı süt tozu 1 yumurta sarısı da kıymalı karısıma eklenerek iyice karıştırılarak yoğurulucak ve tekrar kıyma makinesinden geçirilecek. Bu karışım bir gün dinlendirilecek. Daha sonra isteğe bağlı olarak şekil verip ister ızgarada ister fırında pişirilecek

İçli köfte

Malzemeler:
250 gr dana kıyma
1 kg çiğ köftelik bulgur
1 çorba kaşığı dövülmüş kişniş
tuz

iç malzemesi :

750 gr dana-kuzu kanşımı iri çekilmiş kıyma
iki çorba kaşığı tereyağ
kırmızı pul biber
1 demet maydanoz
100 gr ceviz içi
3 baş soğan
ayçiçekyağ
karabiber
tuz

Yapılışı:
Soğanları tereyağında pembeleşinceye dek kavun, üzerine iri çekilmiş kıymayı ilave edip, tekrar beraberce kavurun. İçine karabiber, kırmızı biber, tuz ve ince doğranmış maydanoz katın ve ateşten alın. Elde kırdığınız cevizi ilave edin. Bulgur, dövülmüş kişniş ve tuzu karıştırın, su katıp hamur haline getirin. 250 gr kıyma katıp, iyice yoğurun. Iri ceviz büyüklüğünde top hamuru avuç içinizde açın ve içine hazırladığınız içten koyup, kapatın. Elinizle üzerine biraz bastırıp yassıltın. Kızgın ayçiçek yağında alt üst ederek kızartıp, servis yapın.

Ekşili köfte

Malzemeler:
1 buçuk kg kemikli kuzu budu
1 su bardağı barbunya fasulye
250 gr ince bulgur
1 su bardağı nohut
2 adet domates
2 baş soğan
2 adet yumurta
2 çorba kaşığı un
2 çorba kaşığı tereyağı
4 dal ekşi sumak
250 gr yağsız kıyma
1/2 demet maydanoz, kıyılmış
Kırmızı biber
Kuru nane
Tuz, karabiber

Yapılışı:
Et, bir baş soğanla kavrulup ağır ateşte pişirilir. Diğer yanda akşamdan ıslatılan barbunya fasulye ve nohut da ayrı ayrı pişirilir. Dört dal ekşi sumak yıkanıp bir kaseye koyulur ve üzerine sıcak su ilave edip, bir saat kadar bekletilir. Sumak yerine limon da kullanılabilir. Bu arada yağsız kıyma, bir soğanın rendesi, bulgur, iki yumurta, tuz, karabiber, kırmızı biber,maydanoz ve nane koyulup, azar azar su ilave edilerek iyice yoğurulur. Bulgurlar da biraz yumuşadığında 2 çorba kaşığı un ilave edilip, yoğurulur. Elinizi ıslatıp, bu hamurdan azar azar koparılarak, fındık büyüklüğünde köfteler yapılır. Haşlanmış et, nohut ve fasulye büyükçe bir tencereye suları ile birlikte koyulup, kaynatılır. Hazırlanan köfteler içine atılır, köfteler piştiğinde ıslatılan sumağın suyu süzülüp, ilave edilir. İki çorba kaşığı tereyağında kabuklarını soyulup, küp küp doğranan 2 domates pişirilir, yemeğin üzerinde gezdirilir. Sıcak olarak servis yapılır.

İşte tarifler...

O kadar köfte dedik, çeşitlerini saydık, ballandıra ballandıra anlattık. Elbette ağzı sulananlar olmuştur; hatta farkındayım "aman köfteleri yap da bize gönder" diyenler bile olmuştur. Kendilerine "hadiyin ordan, boşanınız da semerinizi yiyiniz" şeklinde gayet nazik (malum ekşili günümüzdeyiz!) bir cevap verdikten sonra aldı beni bir düşünce! Yazıktır dedim, kıyamadım, bir yerleri şişmesin diye köftelerimizin tariflerini vereyim de bari kendileri yapıp yesinler dedim. Zira sulu olduğum kadar da yufkayürekli bir köfteyimdir şahsen. (bkz. yufkalı köfte olur mu, yufka içine sarılmış köfteye "ey köfte etrafın sarıldı, teslim ol!" şeklinde bir uyarı mı yapılmalı, yoksa kısaca kendisine "dürüm" diye seslensek yeter mi? konulu panel)
Ayrıca bir yerleri şişenler için avcunu yalama tarifleri de verilecektir! Maksat hizmet olsun efenim...

Not: Çok kasarsa merkeplere semer yeme tarifleri de verebilirim. Soru: Ben nereden biliyorum? Hişşt karıştırmayın orasını, alın tariflerinizi daalın bakiim!!!

Pazar, Mayıs 15, 2005

köfte kardeşliği!!!

Canım hiç arkadaşı yok mu bu sulu köftenin? Bittabii var! İşte Sulu köftenin dostları; yani diğer köfte çeşitleri!

İçli köfte; baharatlı, cevizli ve pek tabii bol kıymalı bu nadide köfte çeşidi aynı zamanda adı gibi pek "içli" bir arkadaşımızın lakabı olmuştur. Çok hisli olmasından başka sulugözlü özellikler de gösteren bu köfte"hor"un suluköfteyle bir kan bağı kesinlikle yoktur.

İnegöl köftesi; cennet vatanımın yine cennet gibi bir parçasından, İnegöl'den bir tarif. Hem uzun, ince ve sert bir köfte türüdür, hem de sulu köftenin kardeşlik halkasının en ince zincirinin, adına yakışır ince, uzun ve çetinceviz bir arkadaşımızın takma adıdır.

Kadınbudu köfte; bol yumurtalı, bol yağlı ve yapımı pek zahmetli köftemizin karakteriyle özdeşleştiği arkadaşımız da pek tabii ismine yakışır şekilde etine "budu"na dolgun özellikler sergilemektedir. Ancak kendisi şu aralar rejimi dolayısıyla köftelerden uzak durmaktadır.

Mercimek köftesi; mercimek gibi faideli ve bereketli bir baklagilden yapılan bu leziz köftenin isimdaşı arkadaşımız da cemiyete son derece faideli bir köfte kardeşimizdir, soğuk olarak servis edilmesi tavsiye edilir.

Patates köftesi; adını tamamen patates gibi sapsarı olmasından alan bu köfte kardeşimiz ise gayet hafiftir, az yağlıdır, kilo yapmaz. Yalnız 1 su bardağı çiçek yağında kızartılırken utanıp pembeleştiği görülür.

Kuru köfte; adı üstünde, sulu köftenin tam tersi, gayet ciddi şahsiyetli bir arkadaşımızdır, öyle sulu şakalardan hiç hoşlanmaz. Adındaki "kuru"dan yola çıkarak tuzunun da kuru olduğu rivayet edilir. Domatesli mantar yahnisinin yanına çok yakışır.

Dalyan köfte; yapılışı gayet karışık ve zeka isteyen bu köftemiz ise cüssesi "dalyan" gibi olmasa da yüreği "dalyan" ve pek tabii zeka küpü bir arkadaşımıza takma ad olmuştur. İsteğe göre haşlanmış yumurta ile garnitür yapılabilir ve sıcak olarak servis edilir.

Kaşarlı köfte; !!! Hahhaahaa...! Nasıl da atladınız hemen di mi?! Hayır efendim, yok öyle şey! Kaşarlı falan bi köfte yok bizde, neymiş o kaşarlı köfte! Töbe töbe... Yok kardeişm, illa kaşarlı yiicem ben diyen gitsin, başka kapıyaa!!!

:))

sulu köfte?

Öncelikle sulu köfteyi bir tanıtalım. Sulu köfte (bazı yörelerimizde ekşili köfte de denmektedir, ki bu tanım da bir takma ad olarak şahsıma en az "sulu köfte" kadar uygun düşmektedir!) güzide Türk mutfağının nadide bir parçasıdır (bkz. bendeniz!) Yuvarlak, küçük köfte parçacıkları, patates, havuç ve bilimum çorba malzemeleriyle yapılan sulu ve güzel bir yemek olmanın dışında, benim gibi gayet zevzek, komik ve adı üstünde "sulu" bir insana verilen takma addır. Ruh haline bağlı olarak kötü ve depresif günlerde "ekşili" sıfatını alır.

selamlar!




Sulu köfte; nam-ı diğer Funda Özlem Şeran'ın ta kendisi sitesi!

Ve pek tabii sulu köftenin intikamı...!

Hepsi ve daha fazlası,

Azzz sonraaa...