Cumartesi, Haziran 30, 2012

memoirs of a DIY queen

505. post ;P


505 by Arctic Monkeys on Grooveshark

Çarşamba, Haziran 27, 2012

foto dayri - ben ısıttım gelin

bu bir kartpostal mıdır? yoksa post bir kartal mıdır?

ortada kuyu var, yandan geç canım.

"benim olucaksın mukaddes!!!"

boy veriyorum! gulp gulp!!!


iyi geceleeerrr :)

Perşembe, Haziran 21, 2012

foto dayri - boy veriyorum!

Olm totem mi yaptınız, nazar mı değdirdiniz naptınız bilmiyorum ama çok pis gözlere geldim tatillerde! Burnum ayrı, gözüm ayrı, beynim ayrı aktı yemin ediyorum. Ama neyse ki iki aspirin, üç felak ilen atlattık badireyi. Size de kerevetine çıkmak kaldı hacılar. Öperinnsssss....

yes it iz biiitıful :)))


dağdan bir kız geeliiir döönee döööneee!

martı canıtın livingstın was here :)))

tatildeyiz deyi cühela mı galalım?!!
william golding - sineklerin tanrısı ;)


ben olacağım da abuk sabuk pozlar vermeyeceğim? ha- ha - ha!!!

Pazar, Haziran 17, 2012

giderim buralardan

Hazır izleyici sayım 1 eksilerek 27'ye düşmüşken (hayır yani kim olduğunu da bulamadım o 1 kişinin, bulsam neden takip etmeyi bıraktığını da soracağım ama neyse!) yine abidik gubidik postlarımıza devam edebiliriz sevgili köfteler. Bakın o kadan entel dantel postlar yaptım; yok efendim kitaplar, etkinlikler, hikayeler falan fıstık ama n'oldu? Hangi biriniz açıp da okudunuz ya da yorum yaptınız? Nada. O vakit hiiiiç kendimi kasmıyorum, hazır alıp başımı da gitmişken aynen o başın dikine gitmeye devam ediyorum. Bıyrın bakalım.


Şunu anladım ki, cinsiyetler arası farklılıklar en çok bavul toplarken kendini belli ediyor. Ne alacağım, ne koyacağım derken kafaları yedim yine, bavullara çantalara sığamadım. Ne o, kafa dinlemeye gidiyorum. Bırak arkadaş, sinir stres sahibi oldum bişi unuttum mu diye. Dakka bir gol bir...


Yazın geldiğini benim renklenen ayak parmaklarımdan anlayabilirsiniz. Meteorolojiyle koordineli çalışıyorum, onlar söylüyor ben boyuyorum. Ve hayır, ojelerime sponsor olmuyorlar maalesef, ancak tekliflere açığım :P


Tatil dediğin şeyde insan erken uyanmak zorunda kalmamalı diye düşünüyorum. Fakat uyandığımda karşılaşacağım manzara buysa bence sorun yok :) Ha bi de en baştan 3 kişilik yerine 2 kişilik oda vermeyeydiler eyiydi, sonradan sorun çözüldü ama şunu anladım ki, ben yoğum arkadaş, yoğum ben yoğum!




Henüz ısınma ve kafa dinleme turlarındayız. Deniz sezonu ne zaman açılır bilmoorum ama şimdilik böyle takılıyoruz biz. İlerleyen günlerde ne olur, fırtına mı kopar isyan mı çıkar, bakacağız artık. Ve fakat şu kadarını söyleyeyim: emekliler çıldırmış olmalı sayın seyirciler! (evet sen, beni bırakıp da giden o 28. kişi! çok mu mutlusun şimdi ha? terkettiğine değdi mi, başın göğe erdi mi ha söyle bana! git başkalarını takip et şimdi sen, git onları oku, onlara yorum yap! git hadi git, ben bakmıyorum :)))

Pazartesi, Haziran 11, 2012

3. yıla özel, kayıp rıhtımda bir sulu köfte!

Canlarım ciğerlerim, sevgili köftelerim! Size yine bol yazmalı, bol sürprizli bir haberim var, Haziran ayı bereketli oldu anacım tü tü tüü Maşallah :))


Çizim
ETHEM ONUR BİLGİÇ

Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi'nin üçüncü yılı için özel olarak hazırlanan muhteşem seçkide benim de bir öyküm yer alıyor, "Rıhtım"ı okuyunuz, okutunuz lütfen :)


Sadece benim değil, Barış Müstecaplıoğlu, Altay Öktem, Aşkın Güngör, Göktuğ Canbaba, Hakan Bıçakçı, Şebnem Pişkin, Sadık Yemni, Ayfer Kafkas, Erbuğ Kaya, Gülşah Elikbank, Hamit Çağlar Özdağ, M. İhsan Tatari ve Mustafa Samsunlu gibi birbirinden yetenekli yazarların rıhtım öykülerini ve Sevin Okyay'ın o güzel önsözünü buradan okuyabilirsiniz. Hatta okumalısınız. Okuyun işte ya! :)))

Cumartesi, Haziran 09, 2012

500. post ;)


Şaka maka 500. posta gelmişiz. Vay babasını sayın izleyiciler, postlar ne kadan da çabuk geçiyor! 5. kez dalya derken hepimize nice postlar, bol yorumlar ve kalabalık izleyiciler diliyorum. Çoook çok öperim sevgili köftelerim mucuk! ;))

Cuma, Haziran 08, 2012

Etkinlik vaaar!!!

Haftanın başında duyurusunu yapmıştım, yeni çıkan çocuk kitabım "Derslerle Başım Dertte" serisinin ilki olan "Şifreli Mesajlar, Gizli Ajanlar"ı tanıtmak için iki etkinlik planlanmıştı. İlk kez bu tür bir organizasyona katılacağım için, özellikle de çocuklarla kaynaşacağım için acayip heyecanlıydım ve merak ediyordum neler olacağını. Siz de bir bakın bakalım, neler olmuş :))

Birinci Gün

 Tarih: 5 Haziran 2012 Salı
Yer: Güneşli Final Okulları
Çikolara hazırlık yaptım elbet - prezentaabıl yazar mod on bin beş yüz
Öncelikle sabah saat 10'da evcağızımın önünden arabayla alındım. O günkü cehennem sıcağının yanına trafikteki mahşer günü kalabalığı da eklenince çok çikilom oldu tabii. Bir buçuk saatte Şişli'deki Final headquarters'a vardık (uuubeybi laflara bak!). Biraz mola verip yayınevinden bir ekiple beraber yine yollara döküldük. Güneşli'deki okula varınca bizi bandoyla karşıladılar (inandınız bi an ama di mi? şaka la şaka, müsamere provalarına denk geldik ama aksini de iddia edemez kimse! :))) Sonra biiir güzel yemeğimizi yedik, benim şansıma mı bilmiyorum yoksa Final'de normal menü hep böyle harika mı ama yemekte mantı+tavuk patates+çorba vardı. Ben mantıda komaya girdim zaten hemen :) Ardından çaylar vs. derken etkinliği beraber yapacağımız yaratıcı drama eğitmeni Çiğdem Odabaşı da geldi ve hayatımı kurtardı :) Onun geleceğini öğrendiğim andan itibaren daha bir rahatlamıştım zaten, kendisiyle tanışınca ve çocuklarla olan iletişimini de görünce iyice rahatlayıp havaya girdim. O olmasa ne yapardım bilemiyorum gerçekten :))

Hedef kitlem :))

Çok geçmeden de konferans salonuna geçtik ve şu yukarıdaki manzarayla karşılaştık. Pür dikkat bakışlarla sizi izleyen, kıkır kıkır gülen, kıpır kıpır oynaşan şu tipleri görünce ne sıcak, ne de trafik kaldı valla bende :) Çiğdem Hocam onları çok güzel toparlayıp dikkatlerini çekti. Başta birkaç oyunla ısınma turları attık. Ardından kitaptan ve benden bahsettik. Hepsi ellerine kitabı almıştı zaten, sorular sordular ve bazen ne cevap vereceğimi bilemedim gerçekten :)) Çocuk olmak da, çocukla uğraşmak da başka bir şey hakikaten...

İmza kuyrukları :)

Kitapta mektup yazmak geçtiği için çocuklara da mektup yazdırdık. Getirdiğimiz kalemlerle kağıtlara öyle güzel şeyler yazıp üstüne bir de resimler çizdiler ki, şaşırıp kaldım. Bir kere çok dürüst ve açıklar, duygularını çok iyi ifade ediyorlar, çekinmiyorlar. Aradan birkaç kız öğrencinin yazdıkları özellikle hoşuma gitti. İmza sırasında "ben de yazıyorum aslında" dedi zaten ikisi, hemen ilgilendim, onlara özel notlar yazdım, yazmak deyince akan sular duruyor ya tabii :P

yirim! ♥
İmzalarken hepsine ayrı ve özel şeyler yazmaya dikkat ettim ama kalabalık olunca bir yerden sonra otomatiğe bağlıyor insan. İmzalar bitip de kafamı kaldırdığımda başım dönüyordu zaten, o kadar da olsun artık. Etkinlik bitip de yine yorucu ve sıcak bir yolculukla eve döndüğümde mutlu mutlu sırıtıyordum diyeyim, siz anlayın ;))

İkinci Gün

Tarih: 7 Haziran 2012 Perşembe
Yer: Florya Final Okulları

Çikolara hazırlık iki - prezentaabıl yazar mod on yüz bin milyon baloncuk
İkinci etkinlik gününde de saat 10'da yola çıktık. Neyse ki trafik de, sıcak da biraz olsun hafiflemişti. Sağolsun Fatih Bey, iki gün ordan oraya bu sıcakta ve o trafikte getirip götürdü. Zaten ben anlamıyorum, daha önce de burada ne kadar tuhaf ve hoş sürprizli bir hayatım olduğundan bahsetmiştim. Misal, arabam yok, ehliyetim de yok, kullanmayı da bilmem ama üçtür özel arabalarla evimden alınıp bir yerlere götürülüyorum. Velhasıl, hayat tuhaf, vapurlar özel araçlar falan :P

Conicim de beni bu özel günümde yalnız bırakmadı elbet :))
Yine ilk günkü gibi önce yayınevine gittik, sonra okula geçtik. Bu sefer bizi su savaşı yapan çocuklar karşıladı ellerinde su tüfekleriyle -tabancası demedim bak :) Derken yemeğimizi yedik (kıymalı ve ıspanaklı pide+ayran+çorba :))), çayımızı içtik. Başta Çiğdem Hoca gelmeyecekti, ben kara kara ne yapacağımı düşünüyordum ki, o da geldi kurtarıcı gibi, sağolsun varolsun :)

Bir sevgi yumağı ;))

Bu sefer biraz daha rahat ve aktiftim Çiğdem Hocam'ın da yönlendirmesiyle, tabii yaptıkça tecrübeyle öğreniyor insan. Ve fakat şunu asla unutamayacağım; benim kitabın yazarı olduğumu öğrenen kızlardan üç dört tanesi kedi yavrusu gibi yanıma sokulup bir anda belime sarıldılar, can simidi gibi halka oluverdiler, öyle şirinlerdi ki ben de dayanamayıp sevgi yumağı oldum onlarla. Bir tanesi gözlerini Japon animelerindeki gibi bana dikip "Çok güzelsiniiiiz," demesin mi! Allah'ım yenir bunlar! Hele başka iki tanesi yaşımı öğrenip de "Ama çok gençsiniz, 14 yaşında gösteriyorsunuz," deyince ben kayışı kopardım tabii, o an doğurasım geldi :D

Hazır doğurulmuşu var hafız, al götür bunları eve :))
Bu sefer imza için daha hazırlıklıydım, renkli kalemler götürdüm yanımda. Mavi, pembe ve yeşil derken imzaları da dağıttık, kendimiz de dağıldık :) Arada ikindi kahvaltısı yaptılar, enerji depolayıp etrafta koşturmaya devam ettiler. Arada yakalayabildiklerimi kıstırdım tabii :)))

Benim elime mikrofon verilmemesi gerektiği bilinen bir gerçek
ama ya elime çocuk verilirse??? Dı nı nı nııııın :D
Sonuç olarak, tahmin ve beklentilerimin ötesinde iki gün geçirdim. Çocuklar muhteşem, ki ben bile doğurmalara kalkacak derecede sevdiysem, bunların artık yenmesi gerektiğini düşünüyorum :)))

Daha nice kitaplara ve nice etkinliklere canlarım ;*

Pazartesi, Haziran 04, 2012

yeni kitap vaaar!!!


Sağ baştan dördüncü ama kendi kategorisinde ilk olan kitabım "Derslerle Başım Dertte: Şifreli Mesajlar, Gizli Ajanlar" çıktı sevgili köftegiller! Adından ve kapağından da anlaşılacağı gibi 8-10 yaşa hitap eden bir çocuk kitabı ve serinin ilki. Yetişkinlere ve ergenlere yaptıklarım yetmedi, şimdi gözümü sabi sübyanlara diktim :))

Bu arada kitap tanıtım çalışmaları kapsamında ilk etkinliğimiz yarın saat 14.00'te Güneşli Final Okulu'nda, ikinci etkinliğimiz ise 7 Haziran Perşembe günü saat 14.00'te Florya Final Okulu'nda. Çoook ama çok heyecanlıyım, neler olacak hiç bilmiyorum ama her zamanki gibi olur olmaz tüm detaylarla sizleri bilgilendirmeyi sürdüreceğim ;P

Ayrıca incelemek isteyenler için de linklerimiz burada, şurada ve orada ;)
 

Pazar, Haziran 03, 2012

Cuma, Haziran 01, 2012

Gazı kaçmadan izleyiniz...

Bir filmi aldıysan hemen akşamına izleyeceksin hafız, ben bunu bilir bunu söylerim. Bekletince kesinlikle gazı kaçıyor, iğrenç bir film oluyor. Neden mi? Ben ne zaman bir filmi bekletip de izlesem iğrenç çıktı ve fakat alır almaz izlediklerim hep güzeldi. Nasıl genelleme, müthiş değil mi? Peki biz buralara nasıl geldik? Sorduğuna sevindim sevgili köftegil, şöyle ki:

The Lovely Bones'u yaklaşık bir ay önce aldım ama hem zamanım olmadığından, hem de çok filmsiz dizisiz kalırsam izleyeyim diye beklettim. Hay bekletmez olaydım. Gerçi ben bekletmesem de, sarımsaklamasam da yesem de film yine iğrenç olacaktı, ona yapılacak bir şey yok. Peter Jackson vakti zamanında yapmış yapacağını, bizim de tam 130 dakikamızı çalmış hayatımızdan. Emeğe saygı da bir yere kadar, sen bu filmi yaparken bizim hayatımızdan çalınan o 130 dakikaya acıdın mı Pita? O zaman ben de şimdi senin gözünün yaşına bakmam. Hoş suç sadece onda değil, genel olarak hikaye malca işlenmiş, onu da filmin kaynağı olan kitabı yazan Alice ablaya yükleyebiliriz sanırım. Kısaca söylemek gerekirse; ellerinde mis gibi konu ve mis gibi oyuncular olan ama bunu aptalca bir kurguyla ziyan eden insanların bok yemesi olarak açıklayabiliriz. Ha bir de 130 dakika demiş miydim?

Gelelim madalyonun öbür yüzüne... Bundan iki ay kadar önce de üç adet film aldım; Daybreakers, Multiple Sarcasms ve Pitbullterje. İlkinden başlayarak her gün birini izleyerek üçünü de hemen tükettim, çok da iyi ettim; çünkü üçü de birbirinden güzel filmler çıktılar. Aslında onların hakkında daha evvel yazacaktım ama unuttum. Şimdi TLB kadar kötü bir film izleyince bunların değerini anladım ve en başta yazdığım o genellemeyi hatırladım. O yüzden bu üç şahaneden bahsetmek boynumun borcu oldu bir yerde.

Öncelikle Daybreakers'a bakalım; benim gibi vampir filmleri (ama kesinlikle alacakaranlık saçmalığı hariç) hastasıysanız zaten bir şekilde seversiniz. Fakat bunun haricinde de gayet başarılı bir film. Genel atmosferi, vampirlerin görüntüsü, korku ve gerilim dozu, kurgunun akışı ve tabii Ethan Hawke, Willem Dafoe gibi oyuncuların varlığıyla favori vampir filmlerimden biri oldu kendisi. Kesinlikle tavsiye ederim.

Multiple Sarcasms ise beni yazar olmayı isteyen baş karakteriyle kendine çekti, ancak hafif romantik komediye çalan ve adıyla müsemma senaryosuyla kendine bağlamayı başardı. Tamam, şaheser değil belki ama kesinlikle iyi bir film, özellikle TLB ile kıyaslarsak -ki çok farklı kulvarlarda iki film olmasına rağmen iki filmde de iki ergen kız (Saoirse Ronan ve India Ennenga inanmayan gitsin baksın) var ve birbirlerine fiziken acayip benziyorlar. Bu garip tesadüfü belirttikten sonra şunu da ekleyeyim; Mira Sorvino içine girdiği her işi mi güzelleştiriyor, yoksa bana mı öyle geliyor? Bu arada filmde Joan Jett de görünüyor, daha ne olsun allasen?!

Son filmimiz Pitbullterje bir Norveç filmi, isim zaten şahane. Bir çocuk/aile komedisi gibi görünse de, klasik bir kurguyla olacakları tahmin etseniz de gayet sıcak ve sevimli bir film. Özellikle başroldeki çocuğu evlat edinmek istiyorsunuz, filmin gıcık çocuklarını da dövmek istiyorsunuz haliyle. Yani film duygusunu da gayet iyi verebiliyor, daha ne versin? Daha ne beklersin ki bir filmden; eğlenceli birkaç saat işte. Yani TLB'nin yaptığı gibi harcanan zayi olan 130 dakika değil kesinlikle. Bilmem anlatabildim mi?!!