Salı, Ekim 12, 2010

return to oz

"To return to Oz we've fled the world
With smiles and clenching jaws
Please help me friend from coming down
I've lost my place and now it can't be found
Is this the return to Oz?
The grass is dead, the gold is brown and the sky has claws
There's a wind-up man walking round and round
What once was Emerald City is now a crystal town..."
Scissor Sisters 


İki kere başlayıp sildim bu yazının girişini, ikisini de beğenmedim. Bu üçüncü ve ben çok da ümitli değilim. 
Bunun en birinci sebebi Oz'a dönüş yolunu kaybetmiş olmam. Tabii en başta ne akla hizmet etmeye oradan ayrıldığımı da konuşabiliriz ama çözümü olmayan sorunlarla uğraşmamak üzere söz verdim kendime. O yüzden şu an konumuz Oz'dan neden ve nasıl ayrı düştüğüm değil, oraya nasıl döneceğim. Dikkatini ver okur, don't give me excuses, give me results!
Şimdi, herkes aklını başına devşirdiğine göre başlayabiliriz. Bir kere yolu kaybettim ben. Caminin arkasındaki bakkaldan sonra sağa dönecektim ama kendime gelip de etrafıma baktığımda ne cami gördüm, ne de bakkal. Dolayısıyla kayboldum hafiften. Çok fazla değil ama, hafiften, hissettirmeden, fark ettirmeden. Zaten o yüzden bu kadar uzun sürdü kendime gelmem -ki yine de kendimde olduğumdan şüpheliyim, peki neredeyim, işte bu sorunun cevabını da sonra arayacağız okur ama önce Oz!
Yaklaşık kırk gündür yazmıyorum, yazamıyorum. İlki diğerinin sebebi zaten; çünkü yazmayınca yazamamaya da başlıyorsun. Bir nevi kısır döngü ve benim herhangi bir başka iş yapamamamın da nedeni aslında. Hal böyleyken, yani ben yazmazken, Oz'u ve yolumu kaybetmişken, kendimi de kaybetmiş oluyorum haliyle. Daha mutsuz, daha şuursuz, daha yabancı biri olup çıkıyorum. Kendimi el işine veriyorum, Derya Baykal misali bir elimde silikon tabancası bir elimde iğne iplik deli gibi taçlar tokalar yapıyorum, nezle oluyorum, mikrop kapıyorum, birilerine kapılıyorum, en olmadı bir şeylere kaptırıyorum işte. Olacak şey değil yani anlayacağın okur. 
O yüzden bir an önce dikkatimi dağıtan şeylerden kurtulup Oz'un yollarına koyulmam lazım. Yolu henüz bulamamış olsam da, erken kalkan yol alır misali, bir yerlerden başlamam, en azından yola çıkmam lazım. Bu sebeptendir ki, bohçamı hazırlıyorum, yanıma yolluk da alıyorum ve her şeye, herkese "bay bay"ı çekiyorum, kimse kusura bakmasın. Oz'a ulaşırsam sağ salim vardım diye ararım, bayramda da bir kart atarım, merak etme okur. Ayrıca kıyamadım, senin için de bir "kalmalık" yaptım, bir daha görüşünceye kadar idare ediver artık... çüüz!

1) Ablalıktan teyzeliğe, halalığa terfi ettim. Maaşı daha az, izinleri de kısa, ayrıca çoluk çocuğun da maskarası oluyoruz ama insan sevdiği işi yapmalı di mi?
2) Meğer sosyal bir hayvanmışım her insan gibi ama ben insanlıktan çıktığım zamanları da bilirim, hatta sen de bilirsin okur, sosyallikle alakası yok, ben bir hayvanım, hem de tembel hayvanı...
3) Neyi nasıl yapmam, neyi nerede ve kime söylemem gerektiğini bir takım şekil ve şemalarla açıklamaya girişen ahali: on yumrukta girişimcilik ve ahaliyi şekle, şemayı da ahaliye sokmanın binbir yolu isimli kitaplarım yayın aşamasında, çok yakında raflardaki yerini alacak, ardından da o raflar kırılmak üzere kafanızdaki yerini alacak. Tükenmeden alın diyeceğim ama tükenmez merak etmeyin, hepinize yetecek kadar var.
4) Aslında bayağı da sevgi doluyum son zamanlarda ama böyle de bir çıkış gerekliymiş demek ki, içimde kalmadı, rahatladım ya neyse... 
5) Sevgi dolu olduğumdan bahsetmiştim di mi? Evet, her şeyi, herkesi, hepinizi seviyorum. Ama en çok Oz'u seviyorum, sorry.
6) Bip sesinden sonra mesajınızı bırakabilirsiniz...
7) Biiip!