Pazartesi, Ekim 31, 2011

Happy Halloween & DIY :)

uuu beybi!

Selam sevgili köftehorlar! Biliyorum, beni bu kadar sık görmeye alışkın değilsiniz ama hem Cadılar Bayramı nedeniyle, hem de yaptığım ilk DIY projesi şerefine bu posta kayıtsız kalamazdım. Siz de kalmayın, buyrun buradan yakın...

Şimdiii... Şu solda görmüş olduğunuz bebek (mini mouse değil, hayır benim fotoğrafım da değil, hayır supernatural romanı da değil!!!) yani pembişli cicili çanta tamamen benim eserim. Nasıl mı?

İşte böööleeee...!!!



1. Öncelikle malzemeleri topluyoruz. Ben evde ne varsa onu kullandım, yani hiçbir şekilde yeni bir şey almadım. Eski bir çantamın astarı, kullanılmayan mouse padler, şemsiye kılıfı, eski tokalar, annemin dikiş kutusundan aşırdığım fermuar ve zincir... O kadar.
2. Kumaş parçalarını birbirine dikiyoruz. Unutmayın; çift dikiş hayat kurtarır :)
3. Seçtiğimiz kumaşları zevkimize (ya da zevksizliğimize :P) göre sıralayıp birbirlerine dikiyoruz. Bunlar çantanın dış yüzeyleri olacak cancanlar, ona göre dikkatli davranıyoruz, saygıda kusur etmiyoruz.
4. Sonra dış kenarlara fermuarımızı dikiyoruz. Her aşamada ölçüp biçmeye ve oranlamaya dikkat, benim gibi acemi olunca ipin ucu kaçabiliyor. İpin ucu demişken, dikiş makinem olmadığı için elde diktim ben. İşin acemisi de olunca zaman zaman sinir krizleri geçirmek ve kenarları yuvarlatabilmek için kafa patlatmak da kaçınılmaz oldu. Aklınız varsa makine kullanın, hatta hiç bulaşmayın. Bakmayın ben bu aralar kafayı sıyırdığım için bunlarla uğraşıyorum. Yoksa akıllı insan işi değil yemin ederim. Öhöm... Neyse devam edelim, oynatalım uğurcum!
5. Şu kıvama gelene kadar neler çektim bir bilseniz. Ama neyse ki gelince rahat bir nefes alıyoruz... veriyoruz... alıyoruz... çantaya can veriyoruz... (yürü be kim tutar seni!)
6. Sıra geldi iç malzemelere... Mouse padler çantayı dik tutacak, bir nevi iskeletimiz onlar, bol kalsiyumla... Amaaan tamam ya, eski çanta astarımızı padlere göre kesip boyları ayarlıyoruz. Sonra kahraman silikon tabancamızı fişe takıp ısıtıyoruz. Silikon hazır olunca kenarlara sürerek astar kumaşını padlere yapıştırarak sabitliyoruz...
7. İşte böyle :) Yalnız unutmayın; padleri kumaşın içine sığacak şekilde ölçüp biçip kesin. Sonradan astarla kaplayınca telafisi olmaz ona göre ;)
8. Kılıflarımızı çantanın içine yerleştirip kontrol ediyoruz. Kılıfın kenarlarını silikonlayıp çantanın içine yerleştirip yapıştırıyoruz. İyice sabitlenmesi için sıkı sıkı bastırıyoruz. Yine çok dikkatli oluyoruz; çünkü hem kılıfların kumaşların boyutuna uyması, hem silikonun taşmaması, hem de kendimizi sıcak silikonla yakmamamız ya da kendimizi çantaya yapıştırmamamız çok önemli. Burada tecrübe konuşuyor.
9. Bu kadar tantananın sonunda şunu elde ediyoruz. Tamam mı? Oldu mu? Mutlu musunuz? Kendinizi maymun ettiğinize değdi mi?
10. Valla gayet de oldu, tamamdır, ben şahsen çok mutluyum, çok da değdi maymunluğuma. Fermuarın ucuna zinciri ve mini mouse'u da ekledim, tam oldu hah!
İçini de doldurduk mu benden iyisi yok! Bayağı da bir şey alıyor yani, kullanışlı ve şirin bir el çantası oldu kendisi, on adımda on bir adım oldu, daha ne olsun. Takdir ettim, onayladım. Seviyorum işte, var mı diyeceğin. DIY forever!



Pazar, Ekim 30, 2011

durum raporu

sona doğru...
İstedim ki okurlarıyla her şeyini paylaşan vıcık vıcık bir blog yazarı olayım. Kısmet bugüneymiş...

Şimdi son olarak evdeki çılgın projelerimden bahsetmiş ve bir kısmını paylaşmıştım. Şimdi de devamını anlatıyorum. İyi dinleyin çocuum!

Yanda ilk başladığım clutch make over projesini görüyorsunuz. (bkz. bir önceki post - son resim) Hala bitmedi ama alt kısmının kumaş ve dantelini dikip yapıştırdım. Şimdilik fena görünmüyor, siz bir de bitince görün ablası...

derya kuzusu bunlar
Bu yanda ise eldivenimsi bileklikimsi dirseklikimsileri görüyoruz. Evet, piyasaya bu isimle süreceğim, nası süper fikir di mi?! Yok la, sağdaki grileri annem örmüştü, ben de janti olsun diye kenarına pembe kurdele geçirip bağladım. Soldaki turuncular ise bir zamanlar çoraptı. Yeaaa nerden nereye kardeş, hayat işte... Bir çorabın hayatı. Artık o da bir kolluk... Hah, buldum işte ismini. Karşınızda kolluk kuvvetleri.


ne oldum demiycen hacı, ne olcam diycen...
Aha! Bir ne idüğüm belirsizim projesi daha... Şimdi şu yanda görmüş olduğunuz arkadaş gayet sıradan ve sıkıcı bir laptop çantası. Bize laptop satan çocuğun kazığı o da, kulakalrı çınlasın. Neyse işte, bu arkadaş -satıcı çocuk değil, çanta- nedense gözüme gözüme batıyordu evvelden de. Şimdi bu çılgın projeler arasında dedim ki, neden bunu da reforme edip güncellemiyorum, ne de olsa durmak yok yola devam. İşte durdurulamamamın son eseri, bu da yarım kaldı, henüz bitmiş değil ama şu hali gördükten sonra devam edip etmemekte kararsızım açıkçası. Sizce de yeteri kadar çekmemiş mi zavallıcık?

benim o! benim o!

Gelelim yandaki yakışıklıya... Kendisi de son dönem projelerimden, yeni yaptım dermişim ahahaha! Yok la korkmayın, ben yapmadım ama kendim yapmışım kadar seviyorum zibidiyi. Yeğenim sayılır delikanlı, bir zamanlar da komşumdu, eskiden bidi bidiydi yarım kiloluk köftelik kıymaydı, aha şimdi büyüdü dünyalar tatlısı bir köftehor oldu. Ay Maşallah tü tü tü tüh! Hazır cadılar bayramı da geldi, benim size ikramım olsun, hadi yine iyisiniz ha...

Ha bu arada projelerim bitmiş değil elbette, sırada çıpçılgın bir projem var. Aşama aşama kaydediyorum ki, aklınızı başınızdan alabileyim. Bekleyin beni anacım, hadi bay...

Çarşamba, Ekim 26, 2011

ıvır zıvır işler

Ülke, hatta dünya bu haldeyken bir şeyler yapmak ya da yazmak ne kadar boş ve gereksiz olsa da... Terör, deprem, yolsuzluklar, haksızlıklar... İnsanın elinden dua ve yardım etmekten başka bir şey gelmeyince ve asıl bir şeyler yapması gerekenler de ellerini bağlayıp oturunca... Amaaan tamam ya, başlamayacağım yine. Zaten günler ve haftalardır kendi kendimize üzülüp kızıp bir yerlerde tepki gösterip durduk. Muhtemelen de boşu boşuna; çünkü kimse takmıyor sevgili köftehorlar... Hal böyle olunca da köfte kendini abidik gubidik işlere verip kafa dağıtmaya çalışıyor. Derya Baykal'ın bizim ev şubesine döndüm yine, bilumum blog ve yetenek sahibi hanım kızımız* sağolsun, biçki dikiş iştahım kabardı, Allah hayırlara karşı getirsin. Geçen sene bu zamanlar da taç yapımına takmıştım, sonra da yaptığım taçları keyifle başıma takmıştım. Şimdi işi büyütme zamanı geldi diyerekten evde ne kadar ıvır zıvır varsa toplayıp yığdım. Tam üç torba dolusu ne idüğü belirsiz nesne var elimde; kumaşlar, çantalar, kurdeleler, kutular, düğmeler, kolyeler, broşlar, keçeler, fermuarlar vs. Aklınıza gelebilecek her türlü çer çöp itinayla toplanıp geri dönüşüme kavuşturulur. Bu kadar da değil; tekstile el atmış durumdayım ve şimdiden giyilmeyen iki bluzü bir iki ninja darbesiyle eteğe, iki başka bluzü de daha kullanışlı bluzler haline getirmiş durumdayım. Kendimle gurur duyuyorum, eylemlerim sürecektir. Bakınız şöyle...


her terminatörün cephaneye ihtiyacı vardır.
Öncelikle abilerim ablalarım, size şu teknoloji harikası aletten bahsetmek istiyorum. Silikon tabancası! 
Ya sen ne güzel, ne yararlı, ne muhteşem bir icatsın arkadaş! Sık sıkabildiğin kadar, yapıştır yapıştırabildiğin kadar. Sağlam, estetik ve kolay... 
Ben babamın silikon tabancasına el koymuş bulunmaktayım, kendisi de Macgyver'ın bizim ev şubesi olduğu için bu tür aletlerden bulunuyor neyse ki. Köfte de babasından otlanarak yeni tasarımlara yelken açıyor :P

Not: Resimde solda görülen mumun üzerinde bir şekil var, fotoğrafta tam görülmüyor ama kendisi melek biçiminde ve aslında mumun öyle bir özelliği yok. Alındıktan sonra zaman içinde oluşmaya başladı o şekil. Creepy, yes. Bir sonraki postta Twilight Zone'un bizim ev şubesini anlatçam, söz :P



savaşçı köfte kızımız - reloaded



İlk eserlerimden bir kuple görüyorsunuz... Resimdeki zat-ı şahane Christa Teyzem'in (evet öyle bir teyzem vardı bir zamanlar, ne var?) Alamanyalar'dan getirdiği bebek-ti bir zamanlar. Neredeyse 25 yıllık bir parça ve aslında prensesti kendisi. Upuzun saçları, mavi dantelli bir elbisesi, fileli çorapları (prenseste fileli çorap, bir çeşit Alman fantezisi olsa gerek), çantası, eldivenleri ve ayakkabılar vardı. Giysi ve aksesuarlar zamanla kaybolmaya, köfte de büyüyüp prenseslerden nefret etmeye başladı. Önce kıyafetler çıktı, sonra saçlar kesildi. Derken saçlar boyandı, goth makyajlar yapıldı, siyah naylon poşetten bu deri görünümlü giysi yapıldı, kürdandan vampire killing stake elde edildi ve bir kolyeden çıkarılan parça hanım kızımızın boynuna iliştirilerek son haline getirildi. Ve karşınızda savaşçı köftemiz Kick Ass Hatun!
Arkadaki Halloween detaylara da dikkatinizi çekerim yane :P


geh pisi pisi...

Bir geri dönüşüm hikayesi... Eski broş nasıl ojeyle reforme (ya da deforme??) edilip kullanıma hazırlanır. Bunun gibi bir sürü broş, kolye vs. takı aksamı çıktı oradan buradan. Hepsini elden geçirip kötü emellerime alet etmeyi planlıyorum. Niahahahaaa!





ta daaa! yok lan daha diil. arkanızı dönün, soora...

Heyecanla başlayıp hüzne boğulan, fakat köftenin müdahalesiyle mutlu sona kavuşacak bir hikaye daha! Şu sağdaki bebeği yıllar önce Akçay'dan almıştım, bir kere -rakamla 1- kullandım ve kenara attım. Uzun saplı, kötü desenli bir çanta olarak başladığı hayatı yeni başlattığım reform hareketiyle değişecek, sonunda muhteşem bir clutch olacak... yani İnşallah. Tabii bu arada yaşadığı dehşet ve zulmü saymıyoruz (niahaha), silikon tabancasına az hedef olmadı ama iyileşecek, çok cici olacak valla bak. Şimdiden siyah kadifesi, kırmızı danteli ve kırmızı fiyonguyla tanınmaz hale geldi bile! 

Eylemlerim sürecek, beni izlemeye devam edin anacım...

*Beni yoldan çıkaran hamarat hanımkızlarımıza ulaşmak için linkler şöyle efenim:

Pazar, Ekim 23, 2011

çoluk çocuk


Çocuk olmanın en çok özlediğim yanı, saçma biriyle saçma bir tartışmaya girdiğinde sıkılıp da ona "sen aptalsın!" diyerek çekip gidebilmek... Ne büyük lüksmüş meğer...Çocuk deyip geçmeyeceksin işte, bir bildikleri var kesinlikle...


Perşembe, Ekim 20, 2011

görünüyorum öyleyse varlar!

İzleniyorum ama nereden  ve neden ?!!!
Ben demiştim, izlenmiyor oluşum paranoyak olmama engel değil... Yok lan, o laf öyle değildi ama neyse!
Aslında bambaşka bir post girecektim ki gözüm takıldı. Bu nedir arkadaş? ABD beni niye görüntülüyor, Big Brother beni neden izliyor?! Ya Fransa? Kanada? (Gerçi Kanada izleyebilir, izin veriyorum) ama ya Japonya? Allah'ın Japon'u ne anlar arkadaş benim blogumdan?! Ya sen Rusya Federasyonu, KGB'yi mi taktın peşime? Peki Almanya, senin derdin ne benimle? Belçika ile Hollanda'ya girmiyorum, belli ki parmakları kaymış mouse'u gezdirirken. Fakat ey ABD beni iyi dinle; güzel ve yalnız ülkemi bile geride bırakarak beni izlemektesin ya, dikkat et bundan sonra ben de seni izliyorum, arkanı kolla oğlum!!!

Pazartesi, Ekim 17, 2011

bir yıldız doğuyor!*



*hatta doğdu, büyüdü de eşşek kadar oldu... 

Bir Kedinin Hayatı

Bir Sulu Köfte Prodüksiyon Filmi

Çarşamba, Ekim 12, 2011

İlk filmim



SuluKöfte Prodüksiyon İftiharla Sunar!

Eşsiz Görsel Efektler
Duygu dolu bir Senaryo
Müthiş Oyunculuklar
Dillerden düşmeyecek Müziği
ve
Sulu Köfte'nin Mükemmel Yönetimiyle

karşınızda

Bir Doğumgünü Macerası!

şimdi sinemalarda

Pazartesi, Ekim 10, 2011

Çarşamba, Ekim 05, 2011

no poroplem!

problemim bu aralar. bakın "problemliyim" demiyorum, zira problemin bizatihi ta kendisiyim. huysuzum, dengesizim, agresifim, uyumsuzum. sadece problem çıkarmaya elverişliyim, çünkü elimden başka bir iş gelmiyor. yazıp çoktan bitirmiş olmam gereken kitabı bitiremedim. değil bitirmek, yarısına anca geldim, o da ne zorluklarla. oz sonrası bazı sorunlar çıkacağını tahmin etmiştim ama bu resmen tüy dikti. acaba başka parçalarda da sorun olacak mı bilemiyorum, bu biraz sipariş diyedir belki. kendi üretimime yabancılaştım diyeyim de marx'ın kemikleri sızlasın. maksat "poroplem" yaratmak değil mi. madem eser yaratamıyoruz, problem yaratırız biz de. hıh.

son olarak bu aralar sick muse'ümüze gelsin; baby I love you, just leave me the fuck alone.

Salı, Ekim 04, 2011