Perşembe, Nisan 07, 2011

Merlin: Kepçe Kulağın Maceraları ya da Kamelot: Bir Osuruk Efsanesi*

 * Birazdan okuyacağınız metin Merlin dizisinin son sezon finalinden esinlenilmiştir. Yazanın çok sıkılmış ve çok zevzek olmasının dışında başka mazereti yoktur.

-         Beyler, önce yuvarlak bi masa bulmamız lazım, sonrası kolay…
-         Niye abi?
-         Öyle işte…
-         Kare olsa? Şurda bi tane var.
-         Olmaz, ille yuvarlak olacak.
-         Niye ya?
-         Olm sen hiç “Artur ve Kare Masa Şövalyeleri” diye bi şey duydun mu?
-         Yoo…
-         Hah işte o yüzden. Yuvarlak masa bulacaz ki, “Artur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri” olsun.
-         E ben öyle bi şey de duymadım.
-         Duysan şaşardım zaten, cahil herif! Bi de büyücüyüm diye geçiniyosun, çekil şurdan!
-         Hacı ben buldum bi tane, bak.
-         Hah! Tam aradığım gibi, koskocaman yusyuvarlak.
-         Sensin yuvarlak…
-         Ne?
-         Yok bişi… Hop hop Artur top Artur…
-         Ne mırıldanıyon olm ağzının içinde?
-         Büyü yapıyom büyü.
-         Git ötede yap, dolaşma ayak altında!
-         Eee kanka, bulduk yuvarlak masayı, napçaz?
-         Oturun, dizilin şöle etrafıma.
-         Oturduk.
-         Hah… Güzel… Herkes burada mı?
-         Burada burada…
-         Şimdi… Biliyonuz ki güzel yurdumuz Kamel-ot tütün markası sanılarak lağvedildi.
-         Lağım mı edildi?
-         Dayı bi dur ya, zaten kulakların ağır işitiyo, ben sana sonra anlatçam bi karışma.
-         Ha ne diyodum? Evet, şimdi tütün vergisi mi neymiş, ıvır zıvır bok püsür bi sürü şey çıkardılar, sürdüler bizi yurdumuzdan. Ama yılmak yok, geri dönüp alcaz Kamel-ot’u.
-         Ne gerek var ya? Ne güzel takılıyoduk böle dağ ova bayır.
-         Olur mu lan? Atalarımız bize miras bıraktı orayı, gidip sahip çıkmamız lazım.
-         Ulan Artur çok fuzulü adamsın ha, yani kral olmasan var ya…
-         Ne?
-         Yok bişi…
-         Şimdi söyleyin bakim, kimler benimle?
-         Ben.
-         Ben.
-         Hayır, ben.
-         Dayı otur yerine ya, yaşlı başlı adamsın, senden iş isteyen mi var? Zaten istesek de elimizde kalırsın.
-         Ben hepinizi cebimden çıkarırım ulan!
-         He dayı he…
-         Hadi beyler, elleri sayalım.
-         Ben yokum arkadaş.
-         Niye lan?
-         Baba ne… Günüver’i verin geleyim.
-         Günüver vermiş zati vereceğini.
-         Çüş!
-         Müstakbel kraliçe hakkında nasıl konuşuyosunuz lan siz! Nöbetçiler, yakalayın!
-         Abi… Sarayda değiliz, yok nöbetçi falan n’apıyosun?
-         Ha doğru ya… Öhö… Neyse… Hatırlat da saraya dönünce vurduriim kellelerini.
-         Ben de gelcem.
-         Hobaaa! Sen nerden çıktın Günüver ya?
-         Kızım otur yerine, kadın halinle elinin hamurunu bulaştırma.
-         Bana ne ya! Benim neyim eksik?
-         Ben söylerdim neyinin eksik olduğunu ama…
-         Söyle neymiş?
-         Kılıç… Kılıcın yok, böööle uzuuun kalııın…
-         Öhhö öhhööö! Abi bayanın yanında ayıp oluyo ama…
-         Ha, pardon.
-         Neyse, devam edelim biz… Lan, Merlin, nerdesin?
-         Masanın altına kaçmış abi.
-         Ulan Merlin iki dakka delikanlı ol be.
-         Ya ne kaçması? Bişi düşürdüm onu arıyodum, ne adisiniz lan.
-         Kolpasın olm kolpa.
-         Tamam kesin şamatayı, dizilin önüme.
-         Oha lan oha!
-         Hop! Abi n’oluyoruz, kral adamsın ama bi yere kadar.
-         Ben zaten Günüver’i seviyom.
-         Lanselami bi sus lan!
-         Yok be oğlum, sizi şövalye yapçam ondan dedim. Hemen de ne meraklıymışınız yanlış anlamaya, yuvarlak masaya oturdunuz hemen yuvarlak oldunuz di mi keh keh keh…
-         Aman ne komik ne komik…
-         Boşver abi, kral ya bozma, yalandan gülüver işte.
-         Günüver...
-         E hadi dizilin.
-         Cık istemez hacı, sağol.
-         Yapıcam ulan! Nöbetçiler!
-         Taktı nöbetçiye ya…
-         Şövalyeler!
-         Ooof of… Hacı bu mevzu çok uzayacak mı? Daha gidip kuleden kız kurtarcam.
-         Ne kulesi?
-         Kız kulesi ehe ehe ehe…
-         Yalnız bu esprilerin hiç çekilmiyo söyliim. Şövalye dediğin biraz ağır olur, bu ne ya?
-         Ay sen sanki çok sevimlisin!
-         Kes! Geç şöle! Sen Lanselami, artık bir Kamel-ot şövalyesisin, ona göre davran, kırmiim ağzını burnunu. Ayrıca müstakbel kraliçeye de sarkmak yok, valla vurdururum kelleni.
-         Ne meraklıymışın arkadaş vurdurmaya.
-         Ya sana ne, biz birbirimizi seviyoz, di mi kız Günüver?
-         Ne vercem be! Sana günahımı vermem ben, paçoz Lanselami! Burada koskoca kral dururken sana mı vercem?
-         Kız bi sus ya, hemen çemkirme! Yakışıyo mu bi müstakbel kraliçeye?
-         Adımız müstakbel kaldı zaten, bi kraliçe yapamadın!
-         Yapıcam yapıcam, gece gel yapıcam.
-         Pışıııık yemezler!
-         Ya ne yerler?
-         Bas nikahı, yap kraliçe sonra…
-         Sonra ne?
-         Abimi de şövalye yap.
-         Yapıcaz dur… Kayınço, gel bakim öne geç.
-         Aaa olmuyo ama böyle, araya kaynamayalım arkadaşım. Akraba diye hakkımız yeniyor.
-         Sus lan, kral benim!
-         Kralımız çok yaşa!
-         Ulan Gıyavi, sen de kraldan çok kralcı çıktın ha, bravo…
-         Kayınço, sen artık Kamel-ot şövalyesisin, sarayda da güzel bir oda ayarlatçam.
-         Kral dairesi olsun
-         Yuh! Gel tepeme çık istersen! Orda Günüver’le biz kalcaz bi kere.
-         Nereye kalıyon olm, daha kızı vermedik, nikah yok, düğün yok teheeey.
-         Tamam, dönünce yapçaz, söz.
-         Hee geçen sene de diyodun böle, güya babana söleyip isteticektin beni!
-         Kızım oraları karıştırma ya, tamam dedik!
-         Ben anlamam. Ya bana nikahı basarsın ya da Lanselami’yle kaçarım.
-         Kaç lan, kaçmayan na böle olsun!
-         Nasıl olsun?
-         Na böööle bu masa gibi yuvarlak.
-         Ayıp oluyo ama…
-         Benim de canıma minnet! Zati babam dediydi, hizmetçiden karı olmaz diye.
-         Karı sensin, hizmetçi de sana girsin! Kralmış, papucumun kralı, devrik kral, eşşoğlueşşek kral!
-         Orda dur bakalım kadım, bana istediğini söyleyebilirsin ama babama laf ettirmem arkadaş!
-         Git o paçoz babanla evlen o zaman, yuvarlak Artur! Yürü Lanselami, gidelim!
-         Gidelim ulan! Al Artur, bu kılıç da sana…
-         Terbiyesiz!
-         Dayı çekil dolaşma ayak altında, kim vurduya gidecen şimdi.
-         Kim vurmuş?
-         Kim kimi vurmuş?
-         Vuruşmuşlar mı?
-         Lan taktınız ha vuruşmaya vurdurmaya, hakkaten yuvarlak masa bozdu sizi arkadaş. Ben gidiyom, ecderle konuşçam… Ecdeeeer gel lan buraya!
-         Ulan şu kepçe kulağın emrinde iyice taşşakoğlanı olduk ha!
-         Ecder!
-         Hay ecdadını tiğimin! Geldim lan geldim, ne var?
-         Al beni sırtına gidiyoz.
-         Öküz!
-         Ne?
-         Öküz mü sandın beni dedim, binek hayvanı mıyım ben?
-         Değil misin? Ne havalara giriyon uçuyon diye?
-         Uçurucam ben seni ama…
-         Ne konuşuyon be mır mır mır? Atla gidiyoz!
-         Atla gideceksen beni ne çağırdın şaşkoloz?
-         Lan öyle dğeil, lafın gelişi. Ben atliim de gidelim yani.
-         Yavaş atla da sakatlanma tosuncuk.
-         Haa bi de hazır aklıma gelmişken…
-         Bi akıl var diyosun yane?
-         Benim ejderha nefesiylen dövülmüş bi kılıca ihtiyacım var.
-         Eee?
-         Bi üfürüversen şuna be?
-         Oha lan oha, ahlaksız teklifin de bu kadarı!
-         Yok olm, yanlış anladın kılıca üflücen ya.
-         Cık… Yanlış anlatmışlar sana hacı, ejderha nefesi diil o.
-         Ya ne?
-         Osuruğu.
-         Ha?
-         Ejderha osuruğuynan dövülmüş kılıç o, her derde deva harbi bak.
-         Tamam madem, ondan ossun.
-         Hıııh… Sen şu kılıcı sıkı sıkı tut… Haaa… Ben de şööle arkamı döniiim… Gör sen…
-         N’oluyo lan?
-         POFFFF!!!

Hiç yorum yok: