- Beyler, önce yuvarlak bi masa bulmamız lazım, sonrası kolay…
- Niye abi?
- Öyle işte…
- Kare olsa? Şurda bi tane var.
- Olmaz, ille yuvarlak olacak.
- Niye ya?
- Olm sen hiç “Artur ve Kare Masa Şövalyeleri” diye bi şey duydun mu?
- Yoo…
- Hah işte o yüzden. Yuvarlak masa bulacaz ki, “Artur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri” olsun.
- E ben öyle bi şey de duymadım.
- Duysan şaşardım zaten, cahil herif! Bi de büyücüyüm diye geçiniyosun, çekil şurdan!
- Hacı ben buldum bi tane, bak.
- Hah! Tam aradığım gibi, koskocaman yusyuvarlak.
- Sensin yuvarlak…
- Ne?
- Yok bişi… Hop hop Artur top Artur…
- Ne mırıldanıyon olm ağzının içinde?
- Büyü yapıyom büyü.
- Git ötede yap, dolaşma ayak altında!
- Eee kanka, bulduk yuvarlak masayı, napçaz?
- Oturun, dizilin şöle etrafıma.
- Oturduk.
- Hah… Güzel… Herkes burada mı?
- Burada burada…
- Şimdi… Biliyonuz ki güzel yurdumuz Kamel-ot tütün markası sanılarak lağvedildi.
- Lağım mı edildi?
- Dayı bi dur ya, zaten kulakların ağır işitiyo, ben sana sonra anlatçam bi karışma.
- Ha ne diyodum? Evet, şimdi tütün vergisi mi neymiş, ıvır zıvır bok püsür bi sürü şey çıkardılar, sürdüler bizi yurdumuzdan. Ama yılmak yok, geri dönüp alcaz Kamel-ot’u.
- Ne gerek var ya? Ne güzel takılıyoduk böle dağ ova bayır.
- Olur mu lan? Atalarımız bize miras bıraktı orayı, gidip sahip çıkmamız lazım.
- Ulan Artur çok fuzulü adamsın ha, yani kral olmasan var ya…
- Ne?
- Yok bişi…
- Şimdi söyleyin bakim, kimler benimle?
- Ben.
- Ben.
- Hayır, ben.
- Dayı otur yerine ya, yaşlı başlı adamsın, senden iş isteyen mi var? Zaten istesek de elimizde kalırsın.
- Ben hepinizi cebimden çıkarırım ulan!
- He dayı he…
- Hadi beyler, elleri sayalım.
- Ben yokum arkadaş.
- Niye lan?
- Baba ne… Günüver’i verin geleyim.
- Günüver vermiş zati vereceğini.
- Çüş!
- Müstakbel kraliçe hakkında nasıl konuşuyosunuz lan siz! Nöbetçiler, yakalayın!
- Abi… Sarayda değiliz, yok nöbetçi falan n’apıyosun?
- Ha doğru ya… Öhö… Neyse… Hatırlat da saraya dönünce vurduriim kellelerini.
- Ben de gelcem.
- Hobaaa! Sen nerden çıktın Günüver ya?
- Kızım otur yerine, kadın halinle elinin hamurunu bulaştırma.
- Bana ne ya! Benim neyim eksik?
- Ben söylerdim neyinin eksik olduğunu ama…
- Söyle neymiş?
- Kılıç… Kılıcın yok, böööle uzuuun kalııın…
- Öhhö öhhööö! Abi bayanın yanında ayıp oluyo ama…
- Ha, pardon.
- Neyse, devam edelim biz… Lan, Merlin, nerdesin?
- Masanın altına kaçmış abi.
- Ulan Merlin iki dakka delikanlı ol be.
- Ya ne kaçması? Bişi düşürdüm onu arıyodum, ne adisiniz lan.
- Kolpasın olm kolpa.
- Tamam kesin şamatayı, dizilin önüme.
- Oha lan oha!
- Hop! Abi n’oluyoruz, kral adamsın ama bi yere kadar.
- Ben zaten Günüver’i seviyom.
- Lanselami bi sus lan!
- Yok be oğlum, sizi şövalye yapçam ondan dedim. Hemen de ne meraklıymışınız yanlış anlamaya, yuvarlak masaya oturdunuz hemen yuvarlak oldunuz di mi keh keh keh…
- Aman ne komik ne komik…
- Boşver abi, kral ya bozma, yalandan gülüver işte.
- Günüver...
- E hadi dizilin.
- Cık istemez hacı, sağol.
- Yapıcam ulan! Nöbetçiler!
- Taktı nöbetçiye ya…
- Şövalyeler!
- Ooof of… Hacı bu mevzu çok uzayacak mı? Daha gidip kuleden kız kurtarcam.
- Ne kulesi?
- Kız kulesi ehe ehe ehe…
- Yalnız bu esprilerin hiç çekilmiyo söyliim. Şövalye dediğin biraz ağır olur, bu ne ya?
- Ay sen sanki çok sevimlisin!
- Kes! Geç şöle! Sen Lanselami, artık bir Kamel-ot şövalyesisin, ona göre davran, kırmiim ağzını burnunu. Ayrıca müstakbel kraliçeye de sarkmak yok, valla vurdururum kelleni.
- Ne meraklıymışın arkadaş vurdurmaya.
- Ya sana ne, biz birbirimizi seviyoz, di mi kız Günüver?
- Ne vercem be! Sana günahımı vermem ben, paçoz Lanselami! Burada koskoca kral dururken sana mı vercem?
- Kız bi sus ya, hemen çemkirme! Yakışıyo mu bi müstakbel kraliçeye?
- Adımız müstakbel kaldı zaten, bi kraliçe yapamadın!
- Yapıcam yapıcam, gece gel yapıcam.
- Pışıııık yemezler!
- Ya ne yerler?
- Bas nikahı, yap kraliçe sonra…
- Sonra ne?
- Abimi de şövalye yap.
- Yapıcaz dur… Kayınço, gel bakim öne geç.
- Aaa olmuyo ama böyle, araya kaynamayalım arkadaşım. Akraba diye hakkımız yeniyor.
- Sus lan, kral benim!
- Kralımız çok yaşa!
- Ulan Gıyavi, sen de kraldan çok kralcı çıktın ha, bravo…
- Kayınço, sen artık Kamel-ot şövalyesisin, sarayda da güzel bir oda ayarlatçam.
- Kral dairesi olsun
- Yuh! Gel tepeme çık istersen! Orda Günüver’le biz kalcaz bi kere.
- Nereye kalıyon olm, daha kızı vermedik, nikah yok, düğün yok teheeey.
- Tamam, dönünce yapçaz, söz.
- Hee geçen sene de diyodun böle, güya babana söleyip isteticektin beni!
- Kızım oraları karıştırma ya, tamam dedik!
- Ben anlamam. Ya bana nikahı basarsın ya da Lanselami’yle kaçarım.
- Kaç lan, kaçmayan na böle olsun!
- Nasıl olsun?
- Na böööle bu masa gibi yuvarlak.
- Ayıp oluyo ama…
- Benim de canıma minnet! Zati babam dediydi, hizmetçiden karı olmaz diye.
- Karı sensin, hizmetçi de sana girsin! Kralmış, papucumun kralı, devrik kral, eşşoğlueşşek kral!
- Orda dur bakalım kadım, bana istediğini söyleyebilirsin ama babama laf ettirmem arkadaş!
- Git o paçoz babanla evlen o zaman, yuvarlak Artur! Yürü Lanselami, gidelim!
- Gidelim ulan! Al Artur, bu kılıç da sana…
- Terbiyesiz!
- Dayı çekil dolaşma ayak altında, kim vurduya gidecen şimdi.
- Kim vurmuş?
- Kim kimi vurmuş?
- Vuruşmuşlar mı?
- Lan taktınız ha vuruşmaya vurdurmaya, hakkaten yuvarlak masa bozdu sizi arkadaş. Ben gidiyom, ecderle konuşçam… Ecdeeeer gel lan buraya!
- Ulan şu kepçe kulağın emrinde iyice taşşakoğlanı olduk ha!
- Ecder!
- Hay ecdadını tiğimin! Geldim lan geldim, ne var?
- Al beni sırtına gidiyoz.
- Öküz!
- Ne?
- Öküz mü sandın beni dedim, binek hayvanı mıyım ben?
- Değil misin? Ne havalara giriyon uçuyon diye?
- Uçurucam ben seni ama…
- Ne konuşuyon be mır mır mır? Atla gidiyoz!
- Atla gideceksen beni ne çağırdın şaşkoloz?
- Lan öyle dğeil, lafın gelişi. Ben atliim de gidelim yani.
- Yavaş atla da sakatlanma tosuncuk.
- Haa bi de hazır aklıma gelmişken…
- Bi akıl var diyosun yane?
- Benim ejderha nefesiylen dövülmüş bi kılıca ihtiyacım var.
- Eee?
- Bi üfürüversen şuna be?
- Oha lan oha, ahlaksız teklifin de bu kadarı!
- Yok olm, yanlış anladın kılıca üflücen ya.
- Cık… Yanlış anlatmışlar sana hacı, ejderha nefesi diil o.
- Ya ne?
- Osuruğu.
- Ha?
- Ejderha osuruğuynan dövülmüş kılıç o, her derde deva harbi bak.
- Tamam madem, ondan ossun.
- Hıııh… Sen şu kılıcı sıkı sıkı tut… Haaa… Ben de şööle arkamı döniiim… Gör sen…
- N’oluyo lan?
- POFFFF!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder