Perşembe, Kasım 24, 2011

SuluKöfte Canlı Yayında!!!

piiii!!!


Şimdi yazacağım post'un, posttaki foto ve videonun mantıklı bir açıklamasını yapmaya çalıştım yazıya başlamak için ama yok, olmuyor. Çünkü bu olanların hiçbir mantığı yok, hem neden olsun ki; bu köftenin hayatı :))

Dün sabah arkadaşım Bahadır'ın telefonuyla uyandım. Kendisi yazardır; birlikte kitap yazdık, reklam ajansında birlikte çalıştık, sitcom senaryoları yazdık, kısaca bayağı badire atlattık birlikte :) Aradığında pek kendimde değildim, o yüzden "tv programı, cine 5, anne kız diyalogları, senin telefon numaran, prodüktör" gibi kelimeleri ardarda işitince bir anlam veremedim ama "evet, olur" dediğimi hatırlıyorum. 
Onunla konuştuktan on dakika sonra telefon yine çaldı, bu sefer biraz daha ayıktım. Ancak telefondaki bayan "Funda Hanım, tam üç gündür size ulaşmaya çalışıyorum, denemediğim yol kalmadı, sonunda sizi buldum, bu kadar uğraştığım boşa gitmesin lütfen gelin" deyince yine uykuda olduğumdan şüphelendim. Zira 1. bana hiç kimse bu kadar ısrarla ulaşmaya çalışmaz 2. ulaşıp da ne yapacak 3. zaten ulaşılmaz bir insan değilim, ıslık çalsan bile koşar gelirim :P
Durum ise şuymuş; Yasemin Bozkurt programında Ceylan Saner ve annesi Yelda Gürani Saner'i ağırlayacakmış anne-kız mankenler olarak, hazır söz anne-kız ilişkisinden açılmışken bizim Anne-Kız Diyalogları kitabından da bahsetmek istiyorlarmış, dolayısıyla beni de konuk olarak çağırıyorlarmış. Bu arada program o gün (yani dün, yani kızın beni aradığı gün, yani 3 saat sonrası) yayınlanacak ve gerekirse beni aldırmak için bir araba yollayacaklarmış. Durur muyum, hemen "evet" dedim :))
Dedim ama ne yapacağım, ne konuşacağım, hatta ne giyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yok. Bir yandan evde telaş, bir yandan ben panik halindeyim, annem der "gitmeden bir şeyler ye", babam der "sakın orada da hacı hafız ulan diye konuşma, bizi rezil etme" :))) Haklı adam, elim dursa dilim durmaz, benim canlı yayında ne işim var?!
Üç saat hızla geçti, ben ancak giyindim hazırlandım ve üçte bir araba beni aldı. Uzun yollar boyunca kendimi telkin etmeye çalıştım; heyecan yok, ellerinle oynamak yok, hacı hafız yok :P Neyse kanala vardık, beni bekleme odasına aldılar. Ceylan Hanım ve annesi de oradaydı; ikisi de çok güzel, zarif, nazik ve şeker insanlar bu arada. Yelda Hanım yıllar önce beyin felci geçirmiş, uzun süre yürüyememiş ve konuşamamış. Ancak hem kendi azmiyle, hem de ailesinin desteğiyle tekrar konuşmaya ve hareket etmeye başlamış, bu hastalığı atlatmış. Ben ilk defa orada öğrendim bunu ve Yelda Hanım'ın gücünden, enerjisinden, zafaretinden çok etkilendim. Kızı Ceylan Hanım da aynı şekilde; hem kendileri, hem de aile yaşantılarıyla çok düzgün ve örnek insanlar. İnşallah uzun yıllar beraberce sağlık ve mutlulukla sürdürürler yaşamlarını.
Biz gelelim köftenin faydalarına :) Canlı yayın 16.30'da başlayacaktı, beni de 16.15'te saç ve makyaja aldılar. Zaten geç çıkacaktım programa, rahatlıkla yetiştim yani. Ama tabii bir ton boya sürdüler yüzüme, saçıma da acele bir fön, hop köfte stüdyoya. Aslında pek umurumda değil saçım nasıl, makyajım nasıl vs. çünkü eldeki malzeme belli, ne yapacak kadın şu surata kuş mu konduracak afedersin. Ama bir yandan da düşünüyorum, "ulan iki Türkiye güzelinin yanına oturtacaklar beni, şahtım şahbaz olucam, haksız rekabet ulan bu!" diye. Bari tombik bir teyze ya da olmadı bir erkek düşeydi şansıma, neyse...
Yayına çıkma zamanı yaklaşınca beni stüdyoya çağırdılar, paravanın arkasında bekliyorum "Yasemin'in Penceresi" heyecanında :P Neyse Yasemin Bozkurt kitabı tanıtıp beni çağırdı, besmele çekip çıktım kapıdan :)) Gerisini video linkinden görürsünüz zaten, rezalet :) Saçımla oynamam mı, aynı şeyleri tekrarlamam mı, girişte oturacak yer aranmam mı, kitaptaki en komik olmayan diyalogları bulmam mı, anneme komik diye iftira atmam mı ne isterseniz var. Yayın bitip de eve dönünce (ki yine eve bıraktılar sağolsunlar ama trafikten, baş ağrısından, mide bulantısından kendimden geçtim eve gelene kadar) kendimi izlemek çok tuhaf geldi. "Piiiii!" dedim, "ben böyle mi görünüyorum, böyle mi konuşuyorum, böyle mi gülüyorum!" Kendimden soğudum yemin ederim, sizi bilmem ama ben şahsen bir daha kendimi görmek istemem o derece :))
Gelelim yayın sonrası geyiklere :P Annemler yayın sırasında eşe dosta haber vermekten doğru düzgün izleyememişler ama annem her ihtimale karşı o meşhur ağlamasını yapmış :)) Ekranın 5 kilo eklemesinden, makyajın fazla kaçmasına, babama "kızın artiz oldu" takılmalarından anneme "evlilik programına da çıkaralım" tekliflerine kadar çeşitli geyikler mevcut elimizde. Artık ailece uzun yıllar yetecek kadar eğlence konumuz var yani, rahat olun ;)))

bu da böyle bir anı oldu işte :P

Not: Bu arada teknoloji özürlü olduğum için tvarşivindeki kesik kesik görüntüleri bilgisayara yükleyemedim, bilen varsa bir el atıversin be hacı nolur...

5 yorum:

Questionable Mistake dedi ki...

Hala hacı diyor bak!

Akin dedi ki...

sen böyle görünmüyorsun, böyle de gözükmüyorsun. normal halin daha içten ve daha güzel. canlı yayının heyecanına verdik biz onu gitti. ikinciye daha rahat çıkarsın.

Questionable Mistake dedi ki...

Bir de link falan koy da oradan izleyelim sayın köfte...

foondah dedi ki...

Akın; çok teşekkür ederim ya ama eldeki malzeme de belli yani, bir de ikincisi olacağını sanmıyorum artık bu bana yetti ;))

Haktan; yazının başında resmin hemen altında kırmızıyla yazılı olan "Suluköftenin tv halleri" link zaten anacım, tıkla açılır.

Questionable Mistake dedi ki...

Upps ben onu görmemişim *:P