Pazartesi, Aralık 31, 2012
Hoşgel 2013!
Yeni yıl hepimize sağlık, mutluluk, huzur, başarı, şans, kazanç getirsin; sevdiklerimiz hep yanımızda, hayallerimiz de gerçek olsun İnşallah! Nice bol kahkahalı, yazmalı, üretken, öykülü, kitaplı, imza günlü, ödüllü yıllara muck muck :))
Perşembe, Aralık 27, 2012
★ Rockstar!!! ★
Çohyoğunum sevgili bılok, hiç sorma neredeyse yeni yıla girmeyi unutucam o derece. Gerçi unutursam da bu sefer o girmeye kalkabilir aman evlerden ırak. O yüzden bir an evvel işlerimizi bitirip hazırlık yapmalıyız ve fekat bu yıl sanki hiç yeni yıla girecekmişim gibi hissetmiyorum (taam anladık o gircek üff!). Bundan önceki yıllarda daha haftalar öncesinde başlardı bende bir geri sayım heyecanı, bi kutlama hevesi falan. Bu sene kafam mı çok dalgın, ben mi yaşlandım bilmiyorum. Bi de ben 2012'ye çohalıştıydım biliyon mu blog, pek ayrılasım yok. Hatırlarsın 2011'i tekme tokatla gönderdiydik neredeyse ama bu 2012 bi başka çıktı arkadaş. Bi sevimli, bi tatlı geldi, ondan ayrılmak yardan ayrılmak gibin oldu. Aşkımız hiç bitmesin istiyom ama nasıl olcek bilmiyom. Nese onun postunu da soora yaparız artıkın, bu aralar boşladım burayı zati iyice, kulağını çekeceğim merahetmesen! Ama dedim ya çohyoğonom. Bi de tuhaf hallerdeyim, ulan tam çalışıcam töbe estağfurullah böle bişiler oluyo, bi gülme geliyo felan. Ama boşver şimdi onu anlatmanın sırası değil, zati başlıkla da ne alaka di mi? Hıh hemen konuya geliyorum; kar tatili nedeniyle ertelediğimiz İstek Vakfı Belde İlköğretim Okulu etkinliğini dün yaptık. Fakat o da ne? Bana mektup yazanlar, elini kolunu imzalatanlar, sarılıp öpenler, çiçek verenler abbov! Bi güzellik, bi tatlılık, bi şamata gırgır, olm ne oluyoruz dedim ya, ben hayatımda böle şımartılmadım, sanırsın bir rockstar, bir prenses bir peri! Hayır bi de hemen alıştım biliyo musun blog, hiç yadırgamadım, çiçekleri kucakladım çocukları öptüm geldim ağzım kulaklarımda. Eh hadi darısı nicelerinin başına! :))
İnşallah be Seyficim, senin gönlünün güzelliği yeter! :D |
Çarşamba, Aralık 12, 2012
idiots sans frontières
Hayat bir oyunsa, neden bütün ebeler gelip beni buluyor sevgili blog, sorabilir miyim acıba?
Tabii sorarım lan, sana mı sorcam! Zati içmişim sederjinli kahveyi kafam bi milyon, bütün gece uyumadım, tüm hırsımı senden çıkartırım valla!!
Peki ya insanların mallık ve salaklıkta sınır tanımaması?
İşte bütün mesele bu değil de nedir??? Sorarım sana!!!
Cevap ver banaaaaaa...................
Perşembe, Aralık 06, 2012
maddenin 6 hali
- Xasiork'un misyonunu tamamladığı şu günlerde yeni oluşumumuzla yine karşınızdayız sevgili okuryanlar. Ölümsüz Öyküler yayın hayatına başlamıştır, vatana millete hayırlı uğurlu ve de uzun ömürlü olsun ;)
- "Sevdiği gibi yazamazsa ölecek" hastalığına yakalandığımdan daha önce bahsetmiştim. Şükür ki biraz hafifledi de, milyonlarca yıl önce başladığım öyküyü bitirebildim. Hem onu, hem de Tabitha King romanı hakkında yazdığım incelemeyi şu linklerden okuyabilirsiniz: "Samiver" - Tabitha'nın Tuzağı ya da Yetenekli Bayan King
- Uzun zamandır muzdarip olduğum bir konu var (muzdarip neyy lann?!). Arkadaş, herkes facebookta twitterda bir yığın şey paylaşır ama ben bir şey paylaştığım zaman olay oluyor. Aslen tanımadığım, tanıdığım ama pek konuşmadığım, konuştuğum ama normal zamanda halimi hatrımı sormayan kim varsa hemen muhalefete koşup yorum yapıyor. Hemen laf sokup gidecekler illa. Ateş almaya mı geldiniz a dostlar? Önce bi oturun çay kahve ikram edelim iki lafın belini kıralım, yooook. İlle yazı astıracaklar bana, "Bu duvara işemek yassahtır!"
- Paylaşım demişken... Arkadaş bazısı da var otu boku paylaşıyor babasını satayım ya. Haber kaynağım uzadıkça uzuyor, bir sürü abuk sabuk resmin fotonun altında bir sürü abuk sabuk özlü sözler, deyimler, özdeyişler aaaayyyhhhhh fenalık bastı komşular su getirin! Hayatın anlamını çözdük bi altına güzel foto bulup paylaşmamız kaldı. Ayrıca bana hayatın anlamını öğretme Abidin, git bi bardak çay koy getir. Hayret bişi yaa...
- Bu aralar DIYlara ara vermiş gibi gözüksem de ara ara aranmıyor değilim (ara-ara-aralık!). Eski dikiş makinesinin tekrar iş görür hale gelmesiyle ben de DIYlarda atılım yaptım; giyemediğim kısalıktaki bir eteğimin ucuna dantel diktim-k-tirdim. Çohzel oldu çohyi oldu taam mı?
- Hazır kış da gelmişken, dolapları tekrar gözden geçirip giymediğimiz ama giyilecek durumda olan kıyafetlerimizi o dolabın esaretinden kurtararak ihtiyacı olanlara ulaştırsak ne kadan da güzel olmaz mı? Giysi bağışı kabul eden belediyeler, kurum ve kuruluşlar var; internetten araştırarak size en yakın olana götürebilirsiniz. Maltepe'de belediyenin Elele Yaşam Merkezi kabul ediyor mesela. (tel: 0 216 388 19 20)
Etiketler:
aralık,
dıy,
facebook,
giysi bağış,
ölümsüz öyküler,
twitter,
xasiork
Perşembe, Kasım 22, 2012
Fuar Günlüğü*
Önceden haber verdiğim üzere 19-20 Kasım tarihlerinde Tüyap'ta İstanbul Uluslararası Kitap Fuarı'ndaydık... -dık diyorum; çünkü sevgili anneciğimle sabahtan yollara döküldük, sağolsun beni gurbet ellerde yalnız bırakmadı. 2,5-3 saatlik bir yolculuktan sonra Beylikdüzü'ne vardık metrobüs sayesinde ve söyleşi saatine rahat rahat yetiştik. Rahat rahat diyorum ama bir de bana sorun, heyecan ve stresten neler oldu bitti hiç hatırlamıyorum. Neyse ki fotoğraflar var, Yunus sağolsun :) Ayrıca imzadaşım Seran'a ve yine bizi yalnız komayan Gürkan'a, biricik editörüm Aylin'e, Final Kültür Sanat'ın güleryüzlü, yardımsever elemanlarına, beni gurbet ellerde sokakta bırakmayıp evlerini açan, moral ve destek olan tüm yakınlarıma, Arıtan ve Hatipoğlu ailelerine teşekkürü borç bilirim efenim! (oldum ben oldum :P)
Böylece bir foto dayri'ye daha hoşgeldiniz (*bak dayri yerine günlük dedim, anladınız siz onu :P)
Böylece bir foto dayri'ye daha hoşgeldiniz (*bak dayri yerine günlük dedim, anladınız siz onu :P)
Elime mikrofon vermiicen hafız, hala öğrenemediniz!!! |
Sanırsın ki başöğretmen, halbuse genç dimağları zehirlemekle meşgul :D |
Aslında çok da zehirlemeye gerek yok, yeni nesil zaten zehir gibi, gözlerinden ışıklar çıkıyor!!! |
Dayanamadım ben de ışık saçtım (ya da dehşet, ne fark eder?!!) :D |
Sonra imza faslına geçtik, her kitaba ayrı ayrı ne yazacağımı şaşırdım ama günün favorisi "derslerle başının hiç derde girmemesi dileğiyle..." oldu :P |
Bir ara röportaj için geldiler, cicicee.com sitesinin editörü İnci'yle konuştuk :) |
Milliyet'le kısacık konuşmuştuk, ertesi gün gazetelere çıktık. Hem de arkadan!!! (Bu arada Şeren kim yaa? :P) |
Günün en sevdiğim pozu; "Filozof Çocuklar Kulübü"nün yazarı, canım kurabiyem Seran'la ♥ |
Bunlar da fuar ganimetlerim ^_^ yoğunluk ve yorgunluktan pek fazla dolaşamadım ama listemdekileri tamamladım şükür :)) |
Salı, Kasım 13, 2012
31. İstanbul Kitap Fuarı'ndayız!
Esinimizi sopayla kovalamaya ara verip biraz insan içine karışıyoruz sevgili okur. Bu yıl 31.si düzenlenen ve teması "Çocuk ve Gençlik Edebiyatı" olan İstanbul Uluslararası Kitap Fuarı bu hafta açılıyor. 17-25 Kasım tarihleri arasında açık olacak ve ben de 19-20 Kasım (Pazartesi-Salı) tarihlerinde Final Kültür Sanat Yayınları standında Derslerle Başım Dertte kitaplarını imzalayacağım. Ayrıca 19 Kasım Pazartesi günü saat 12.00-13.00 arasında Karadeniz Salonu'nda bir de söyleşimiz olacak. Çoluğunu çocuğunu, kardeşini yeğenini, kitabını defterini kapan gelsin! ;)
Salı, Kasım 06, 2012
my name is block. writer's block.
Sevgülü günnük,
Tek yapabildiğin şey yazmaksa ve onu da yapamıyorsan... Al sana mis gibi raytırs bılok, oooh geçmiş olsun! Aşısı da yok, ne halt yiyeceksin bakalım. Bir de öyle sinsi bir hastalık ki, sevdiğiyle evlenmezse ölecek hastalığı halt etmiş yanında. Biliyorum, içinden diyorsun ki böyle tırt hastalık mı olur lan yeme beni? Ama bu mereti çeken bilir günnük. Öyle bir illet ki insanı yer bitirir, aman evlerden klavyelerden ırak. Aslında biliyordum, haftalardır semptomlarını hissettiriyordu ama bana bir şey olmaz dedim kendi kendime, hep inkar ettim (birinci basamak). Sonra nedenli nedensiz sinirlenmelere başladım -ki beni tanıyan biri için bu zaten normal halim olduğundan pek sallamadım, meğersem ikinci basamakmış bilemedim. Sonra baktım sıkışıyorum, yavaş yavaş pazarlıklara başladım (ahan da üçüncü basamak). Şimdi biraz ara vereyim sonra yazarım, ay şuraya biraz bakayım sonra yazmaya başlarım, önce biraz okuyayım öyle yazayım vs. vs. Derkeeen dördüncü basamak sonunda dank etti; depresyon. İçim daralıyor, canım sıkılıyor, hiçbir şey yapmak istemiyorum. Artık anladım ki ben raytırs bılok olmuşum, üzerine afiyet (beşinci basamak: kabullenme). Çünkü ben ne zaman yazamasam böyle mutsuz oluyorum, ben ne zaman mutsuz olsam böyle yazamıyor oluyorum. Bana bir haller oloor sevgili günnük, ne yapacağımı hiç bilemoorum. Oysa ki işler güçler beni bekliyor, tonla yazı var yazılacak. Ama musluğu açıyorum, tısss'tan başka ses gelmiyor. Moralim bozuluyor, ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum, neden? Çünkü tısss... Su yok günnük, sular kesik gönül hanemde. Piiiiii o ne biçim laf oldu yaa, yemin ediyom raytır's bılok bile daha iyiydi. Hep o Sami Bey yüzünden. Pis ihtiyar. Geldi yerleşti hikayeye, ne bir gıdım ileri gidiyor, ne de defolup gidiyor. Hüsamettin'den de hayır yok zaten. Offff! Poffff! Gidiyom ben. Çişim geldi.
Perşembe, Kasım 01, 2012
Cuma, Ekim 19, 2012
Aydınlık Kitap'ta DBD 2 :)
Kapağı elime alıp da Neil'le yan yana olduğumu görünce tatlı bir heyecan sardı tabii beni :))) |
Bu da iç kısımdaki yazı ;) |
Pazartesi, Ekim 15, 2012
dut dayri
Buralar eskiden hep dutluktu okur. O yüzden arada boşlayıp böyle ayrı kalmalarım. Gözüm dalıyor, eskileri yad ediyorum. Keh keh keh. Tamam lan gevşemeyin. Yoktuk işte ne var? Ha çok meşgul olduğumdan mı? Değil elbet ama bulduk işte yapacak bir şeyler. Ne mi? Gel hadi anlatayım, kıyamam eksik kalma. Gözümsün.
Run İstanbul'a katıldım ve birinci oldum!!!
Hahhaaa ay söylerken bile yadırgadım ya, yok olm gittim yavaş yavaş en arkadan yürüdüm tabiisi. Ya ne olacağıdı? Sonuçta o madalyayı katılan herkese vermiyorlar mı? Daha ne kasacağım kendimi cık cık cık...
Hahhaaa ay söylerken bile yadırgadım ya, yok olm gittim yavaş yavaş en arkadan yürüdüm tabiisi. Ya ne olacağıdı? Sonuçta o madalyayı katılan herkese vermiyorlar mı? Daha ne kasacağım kendimi cık cık cık...
Ama iyi gelmedi de değil hani. Koşmak değil tabii, yürümek. Hani olsa şöyle haftada bir sahilde iki yürünse fena olmaz diyeceğim ama benim gözüm yürüyüş sonrası yapılan grand kahvaltıda olduğundan söylediklerimin pek de kıymeti yok sevgili okur. Söylesem tesiri yok, sussam mide razı değil. Anladın sen...
Dört yıl önce yazdığım "ECEL"i tekrar gözden geçirip 409 A4 sayfadan 302'ye indirmeyi başardım. Kendi açımdan büyük bir başarı; çünkü 4 yıl içinde çok şeyin değişmiş olduğunu gördüm. İleriye doğrudur, umarım :) Ancak burada bitmiyor iş, daha çoook düzeltmem ve belki tekrar kısaltmam lazım. Ama bu kadarı da oldu ya, artık içim daha rahat. Hayırlısı bakalım...
Sahaf festivalinin sonuna yetiştim. Açık havada onca kitap biraz çarptı tabiisi, oooh mis. Bir de üstüne kelepir bulunca çogzel oldu, çoheyi oldu, taam mı?
Bu arada The Godfather'ı izledim ilk defa, bunca sene aklım neredeymiş diyeceğim ama şimdi nerede olduğu da belli değil, o yüzden konumuza dönüyorum. Çok harika film, okur. Git izle, izleyici ol. Her Perşembe Cnbc-e'de, 2'si 3'ü, Allah ne verdiyse. Tam bir aile filmi :)
Bir de The Newsroom var, yeni dizi ama bomba gibi. Nasıl tatlı ablası, bi görsen. John Gallagher, Jr. tabiisi, dizi değil :))
Bir de The Newsroom var, yeni dizi ama bomba gibi. Nasıl tatlı ablası, bi görsen. John Gallagher, Jr. tabiisi, dizi değil :))
Ayrıca The Walking Dead'in tekrar başlamasıyla benim de sinirlerim hoplamış bulunuyor, sayın izleyen. Vatana millete ve tüm zombi alemine hayırlı olsun. Gerildim ya la!!!
Son olarak; "Derslerle Başım Dertte" serisinin 3. (yazıyla üçüncü) kitabı "Gösteri Zamanı" çıktı, hatta satışta ve hatta raflarda. Ama bende değil. Böyle de esracengiz olaylar, sevgili okur. Ama sen bende yok diye dert etme, git kendine bir tane al. Hatta iki tane al, üçer üçer (rakamla 3) al, sakla seneye de okursun ;)
Şimdilik benden bu kadan. Yaaa okur, gördün mü nasıl diktiler koca koca gökdelenleri. Halbuse eskiden buralar...
Çarşamba, Ekim 03, 2012
Sulu Köfte Sanat 2012'de :)
Canlısıydı tekrarıydı, heyecanıydı telaşıydı, gaktı guktu derkeeen bir programın daha sonuna geldik sayın köftegiller :) Kaçıranlar, izleyemeyenler, izleyip de tekrar görmek isteyenler için programın tam kaydı şu linkte: Sanat 2012 - Funda Özlem Şeran
Bu sefer canlı yayının perde arkasıyla ilgili söylenecek pek bir şey yok. Önceden planlandığı için bir nebze daha telaşsız ve sakin geçti. Gidiş, saç, makyaj çabucak ve sakin sakin halloldu. Güler yüzlü ekip çok yardımcı oldu. Engin Hepileri zaten şeker gibi bir adam, dostça yaklaşımı ve rahat sohbetiyle heyecanımı yatıştırdı, sağolsun :)
Sonuçta pek de fena bir program olmadı sanki, söylemek istediğim çoğu şeyi söyledim, unuttuğum varsa da affola :) Bir de heyecandan "Karga" yerine "kavga" demeyeydim eyiydi :))
Not: Program "still"lerinde çok komik pozlar yakaladım ama artık onu da burdan paylaşıp suyunu çıkarmayacağım elbette. Arada açıp kendi kendime gülmek bana yetiyor canlar. Yayında ve yapımda emeği geçen herkese çok teşekkürler, bir daha görüşene dek esen kalın ;))
Cuma, Eylül 28, 2012
yine mi canlı yayın?!
Gün geçmiyor ki yeni bir abukluk şu garip köftenizi bulmasın sevgili köftehorlar. Geçen sene Cine5'teki Yasemin Bozkurt'lu canlı yayından canlı kurtulanların derdi bitmemiş, çekilen acılar yetmemiş ki bu sefer de devletin kanalı çağırdı beni. Koskoca TRT Okul, devletin eğitim öğretim için kurduğu bir kanal ve canlı yayın konuğu ben. Diyorum size, bu ülkede bazı şeyler çok yanlış gidiyor! Ama bu gidişe bir dur diyecek miyim? Ne münasebet, bana nesi canım! Madem halk beni istiyor!!! :P
Şaka bir yana, 2 Ekim Salı günü saat 17.25'te TRT Okul kanalında Sanat 2012 programında Engin Hepileri'nin konuğu olacağım, bir aksilik olmazsa. Ne konuşacağım hakkında en ufak bir fikrim olmaması bir yana, canlı yayın olması öte yana, ben öbür yana. Gördüğünüz gibi yanlarım şimdiden ağrımaya başladı. İzlerseniz ne ala, kaçırıp da tekrarını izlemek isterseniz aynı gece 00.05'te tekrar yayını var ama hiç izlemezseniz de daha iyi gibi, bilemedim. Üff heyecan bastı, gidiyom ben ya!
Etiketler:
canlı yayın,
engin hepileri,
sanat 2012,
sulu köfte,
trt okul
Cumartesi, Eylül 22, 2012
Dear Tabitha ve sürprizlerle dolu bir "Trap"
Her şey kitapçının kelepir İngilizce kitap reyonunda "Tabitha King" adını görmemle başladı. Görür görmez atladım tabii hemen "The Trap"e (hehe ne manidar oldu :P). O mutlulukla bir de Stephen King kitabı alınca Mr. & Mrs. King pek sevindiler tabii :)) Fakat asıl meselemiz o değilmiş meğersem. Kitabı açıp incelemeye başlayınca bir de ne göreyim?
Kitabın içinden iki tane Babalar Günü kartpostalıyla iki tane de fotoğraf çıktı. Kitap gibi onlar da yabancı tabii, kimbilir hangi memleketteki hangi aile... Şu an neredeler, ne yapıyorlar, nasıllar bilmiyorum ama 1997 yılında tam da resimdeki gibilermiş işte :)
Fotoğrafların arkasında isimleri ve yaşları yazıyor fotoğrafın çekildiği 1997 yılındaki. Kartpostallar ise ayrı şirin. Öyle garip hissettim ki bunları kitabın içinde bulunca, sanki birden Kingvari mistik bir romanın ya da filmin içine çekilmiş gibi oldum. Söz konusu King ailesi olunca insan her ihtimali düşünüyor tabii ister istemez :))
Belki dünyanın öbür ucundaki bir aile eski fotoğraflarından ve kartlarından mahrum kaldı ama Bay ve Bayan King benim masamda birleştiler günün sonunda :))
Bunlar da günün diğer ganimetleri. Özellikle Roald Dahl'in "The Witches"ını bulmam da ayrı bir güzellikti, yaşasın kelepir! :)))
Kitabın içinden iki tane Babalar Günü kartpostalıyla iki tane de fotoğraf çıktı. Kitap gibi onlar da yabancı tabii, kimbilir hangi memleketteki hangi aile... Şu an neredeler, ne yapıyorlar, nasıllar bilmiyorum ama 1997 yılında tam da resimdeki gibilermiş işte :)
Fotoğrafların arkasında isimleri ve yaşları yazıyor fotoğrafın çekildiği 1997 yılındaki. Kartpostallar ise ayrı şirin. Öyle garip hissettim ki bunları kitabın içinde bulunca, sanki birden Kingvari mistik bir romanın ya da filmin içine çekilmiş gibi oldum. Söz konusu King ailesi olunca insan her ihtimali düşünüyor tabii ister istemez :))
Belki dünyanın öbür ucundaki bir aile eski fotoğraflarından ve kartlarından mahrum kaldı ama Bay ve Bayan King benim masamda birleştiler günün sonunda :))
Bunlar da günün diğer ganimetleri. Özellikle Roald Dahl'in "The Witches"ını bulmam da ayrı bir güzellikti, yaşasın kelepir! :)))
Etiketler:
kelepir,
roald dahl,
stephen king,
tabitha king
Pazartesi, Eylül 17, 2012
Burgaz Dayri
Yaza veda edemeyenleri böyle alalım :))
Sait Faik'siz Burgaz da olmaz; fakat 2 yıldır tadilat bahanesiyle kapalı duran evine de bir el atıverseydiniz hafızlar... |
Kahvesiz de bir köfte düşünülemez di mi ama :))) |
Renkli tırnaklar olmadan yaza veda olur muymuş hiç?! |
Etiketler:
burgazada,
photo diary,
sait faik,
sulu köfte,
yaza veda
Çarşamba, Eylül 12, 2012
Yeni Kitap !!!
"Derslerle Başım Dertte" serisinin ikinci kitabı "Hayvanat Bahçesinde Neler Oluyor?" çıktı canlarım ciğerlerim :) Linkleri şuralarda, vatana millete ve de köfteye hayırlı olsun :))
finalkültürsanat idefix kitapyurdu kabalcı d&r
Pazartesi, Eylül 10, 2012
Kına Dayri !!!
Bu "photo diary" işini artık iyice abarttığımın resmidir :)))
Kına, görüldüğü üzre, ülkemizde "yakılabilen" bir çeşit bitkidir :D |
Ve yine görüldüğü üzre, her Türk kızı bir gün kınayı yakacaktır :)) |
Ve ayrıca, her Türk kızı dansöz doğar! :P |
❤ "Yağmur & Bulut" kolyem ❤ |
Etiketler:
dansöz,
göbek,
kına,
photo diary,
sulu köfte,
Türk kızı,
yağmur bulut kolye
Çarşamba, Eylül 05, 2012
like'sız yorumsuz...
Merak ediyorum; arkadaşlarım, tanıdıklarım arasında sokağa çıkarken, yolda yürürken, minibüse/otobüse/taksiye binerken, evine giderken korkmayan, çekinmeyen, tedirgin olmayan bir kadın var mı? İster şehrin göbeğinde, isterse sakin ve ıssız bir kasabada/köyde olsun; acaba hangimiz bir erkeğin/bir grup erkeğin yanından/önünden/arkasından geçerken kendimizi rahat ve güvende hissedebiliyoruz? Kaçımız aklımızdan türlü felaket senaryoları geçirip içimizden dualar etmeden evimize ulaşabiliyoruz? Ve ben gerçekten merak ediyorum; bizim her gün aklımıza gelen bu binbir düşünceden ve korkudan kaçını bir erkek bir kez olsun düşünüyordur tüm hayatı boyunca?
Ve ben bunları yazıp paylaşırken, acaba böyle düşünen kadınlar var mı, sesimizi duyarlar mı diye içimden geçirirken bu ve bunun gibi yazılara sessiz kalıp, gidip alakasız resimlere fotoğraflara "like" yapıp yorum bırakan, bırakabilen kadınlar var.
Galiba her şerrin suçunu da erkeklere atmamak gerekiyor. Biz kadınlar olarak birbirimize ne kadar sahip çıkıyoruz ki elin herifi empati kursun halimize?
Ve ben bunları yazıp paylaşırken, acaba böyle düşünen kadınlar var mı, sesimizi duyarlar mı diye içimden geçirirken bu ve bunun gibi yazılara sessiz kalıp, gidip alakasız resimlere fotoğraflara "like" yapıp yorum bırakan, bırakabilen kadınlar var.
Galiba her şerrin suçunu da erkeklere atmamak gerekiyor. Biz kadınlar olarak birbirimize ne kadar sahip çıkıyoruz ki elin herifi empati kursun halimize?
Salı, Eylül 04, 2012
bitti bitiyor nokta kom
Ne kadar dirensem de sanırım artık kabul etmem gerek. Geceleri camlar kapalı yatıp, gündüz evin içinde çorap giyiyorsa bir insan -insan?- artık yaz bitmiş demektir. Bikinilerinizi, güneş kremlerinizi, hasır şapkanızı plaj çantanızın içine koyun ve çantayı da dolabın en tepesine kaldırın. Güneş gözlüklerimiz ve kot şortlarımız bize kalsın köftelerim. Ühühühü...
Pazar, Eylül 02, 2012
yaptım oldu serisi vol. 632587
Cumartesi, Eylül 01, 2012
what is this place?!
Eylül gelmiş olm ya, niye haber vermiyorsunuz? Yaz bitti diye diye bitirdiniz işte, mutlu musunuz şimdi?! Neyse, en azından yerimizi yadırgamıyoruz, o da bi'şe! Öberin...
Cuma, Ağustos 31, 2012
Çarşamba, Ağustos 29, 2012
♥ sürpriiiizzzz!!! ♥
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)