Pazar, Kasım 05, 2006

İstiklal Marşı

Bana gelen bir mail'den alıntılıyorum, okurken tüylerim diken diken oldu. Böyle şeyleri duyup okuduktan sonra bu vahşete neden olanlara olan nefretim atıyor, ettiğim beddualar katlanıyor. Hala bu pisliklere arka çıkanlara, AB ve Amerika'nın kölesi, köpeği olmaya devam edenlere duyurulur; işte biz böyle bir milletiz...

Hakan Evrensel emekli bir subaydır.Güneydoğu Anadolu'da terörle mücadele etmiştir.Evrensel daha sonra istifa ederek, Güneydoğu Öyküleri-1,2,3 adlı üç kitap yayınlamıştır. Bu kitapta subay, doktor, hakim, savcı, er Güneydoğu Anadolu'da emperyalizmin işbirlikçisi PKK'ya karşı mücadele edenlerin mücadele anıları anlatılır. Üç kitap da defalarca basılmıştır. Şimdi üç cilt bir arada "Güneydoğu Öyküleri" adı ile yayınlandı. Oğullarının yiğitliğini anlamak isteyen bir milletin okuması gereken bir kitaptır Evrensel'in kitabı. Bütün kitapçılarda bulmak mümkün. Size bu kitaptan bir hakimin anılarını aktarmak istiyorum. Güneydoğu'nun küçük bir ilçesinde görev yapan hakim, ilçe dışındaki lojmanından görünen karakolun bir gecesini şöyle anlatır:

Lojmanımızın balkonundan o karakol görünürdü. Yaklaşık bir aydır her istihbarat kaynağından karakolun basılacağı haberi geliyordu. Üstelik baskının şimdiye kadar yapılanlardan çok daha büyük olacağı söyleniyordu. Yakın birliklerden timler getirildi, karakolun etrafına mayınlar döşendi, ağır silahlarla takviyeler yapıldı ve baskın beklenmeye başlandı. En son gelen istihbaratta baskının saati ve baskına katılacak terörist sayısı bile veriliyordu. 22:10, 500 terörist. Karakol o gün basılmadı. Bir gün sonra, bildirilen saatte cehennem başladı. Balkonumuzdan izlediğim dehşet dolu manzarada, daire haline gelmiş teröristlerin dairenin ortasına, gecenin karanlığında ateşleri parıldayan silahları ateşlediklerini görüyordum. Karakolun havan ve roket mermilerinin patladığı yerde olduğunu biliyorduk. Tam anlamıyla çember içine almışlardı. Lojmandan ayrılıp doğruca jandarmanın binasına gittik. Karakolun merkezi telsizle sürekli timlerden durumlarını bildirmelerini istiyor; dış emniyette bulunan timler de bu çağrılara cevap veriyor, havan ve uçaksavar ateşi istedikleri yerleri de tarif ediyorlardı. Bir süre sonra telsiz konuşmaları, timlerden birinin üzerine yoğunlaştı. Timden bir türlü cevap alınamıyordu. Üst üste, defalarca çağrı yapılıyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konuşmaları takip eden askerler timden ümitlerini kesmişlerdi. Ama bir yandan da çağrılar devam ediyordu. Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu: "Yaralılarım var, yaralılarımı alın." Tüylerimiz diken diken olmuştu. Hemen cevap verildi. "Tamam Suat 3, sakin olun, az sonra birlik çıkacak." İlk yaralı haberi, bu saatlerdir aranan timden gelmişti. Tim komutanı konuşurken arkadan silah sesleri duyuluyordu. Herkes bu sözler üzerine yorum yapıyordu. Telsizin başındaki tim komutanlarından biri bu timde şehit olduğundan emindi. Merkezden tekrar çağrı yapıldı. "Suat 3, irtibati kesme. Sakin olun!" Cevapta bir değişiklik olmadı: "Yaralılarım var.K an kaybediyorlar. Yaralılarımı alın!" Ve tam bir buçuk saat, beşer dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu sözlerle sürdü : "Yaralılarımı alın" "Sakin olun, geliyoruz." Hepimiz o time kimsenin yardıma gidemeyeceğini çok iyi biliyorduk. Karakola düşen mermi sayısında azalma olmuyor, aksine, takviye alan teröristler baskının şiddetini gittikçe arttırıyorlardı. Kimsenin değil karakolun dışına çıkmak, mevzi değiştirebilecek fırsatı dahi olmadığı apaçıktı. Bir süre sonra, Suat 3'ün telsizinden hırs dolu kelimelerini işittik: "Hemen gelip yaralılarımı almazsanız, karakola dönüp bölüğü tarayacağım." Hepimiz şok olmuştuk. Hemen tabur komutanı devreye girdi. Hemen hemen aynı sözcüklerle tim komutanına sakin olma çağrısı yaptı. Ama işe yaramıyordu. Tim komutanı "Yaralılarımı alın!" dışında başka bir şey demiyordu. Tabur komutanının da telsizi bırakmasıyla, bir saat kadar daha tim komutanından ses çıkmadı. Birer dakika arayla yapılan yoğun çağrılara cevap vermedi. Hepimiz tim komutanının da şehit olduğunu düşünüyorduk. İçim burkuluyor, başım dönüyor, tanık olduğum bu anlardan nefret ediyordum. Telsizin başına tim komutanının okuldan devre arkadaşı geldi. Son bir ümitle eline mikrofonu alıp, cevap beklemeden, telsizin kodlarını da kullanmadan, konuşmaya başladı: "Devrem ben Hüseyin. Geçmiş olsun devrem. Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çıktı. Sana doğru geliyorlar. Devrem aman pes etme olur mu?" Telsizin mandalını bırakıp beklemeye başladı. Hepimiz Motorola marka, duvara monteli telsiz cihazının hoparlör kısmına gözlerimizi dikmiş bekliyorduk. Ve konuştu : "Devrem, bölük komutanı nerde?" Hepimiz derin bir "Oh!" çektik. Telsizden, "İzinde devrem" yanıtı verildi. Suat 3 artık tükenen bir sesle konuşmayı sürdürdü: "Ne olur yaralılarımı alın. Ben de yaralıyım." O ana kadar kendisinin de yaralı olduğunu söylememişti. Hepimiz donup kalmıştık. Telsizin başındaki devre arkadaşı da bu sözü üzerine mikrofonu fırlatto ve odadan çıktı. Ben kapının hemen eşiğinde ayakta duruyor, duyduklarım ve gördüklerimle bir tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyordum. "Ben de yaralıyım" dan sonra yine ses kesildi. Sabaha kadar hiç konuşmadı. Yüzlerce kez yapılan çağrılara cevap vermedi. Artık onun şehit olduğuna ben de inanmıştım. Gün ağarırken hepimiz yorgun düşmüş, telsizden yapılan "Suat 3, Konuşan Suat, cevap ver!"çağrısından bıkmış halde bir köşede yığılmışken, birden telsizin mandalına basıldığını fark ettik. Telsizden silah sesleri geliyordu. Ve 10-15 saniye sonra hayatım boyunca unutamayacağım bir İstiklal Marşı dinlemeye başladım. Mandala sürekli basıldığı için bütün telsizlerin konuşma imkanı durmuştu. Çatışmanın altında yaralı bir tim komutanının, makamıyla söylediği İstiklal Marşı'nı dinliyordum. Gözlerim dolmuştu. O ana kadar duyduğum en güzel İstiklal Marşı'ydı. Birinci dörtlüğü bitirdi. İkinci dörtlükte sesi çatallaştı. Kelimeler uzadı. Ama marşı söylemeyi bırakmadı. Bozuk bir ses tonuyla, kendini zorlayarak okumaya devam etti. Marşı bitirdiğinde ben de bitmiştim. Hemen orayı terk ettim. Bir daha onun sesini hiç duymadım. Toplam 22 şehidin verildiği o baskın gecesinde, vücuduna saplanmış 7 merminin acısıyla söylediği İstiklal Marşı'nı ruhuma işleten tim komutanının ölmediğine ise hala inanamıyorum...

Hakimin anıları burada sona eriyor. İşte benim Türk subayından anladığım budur. Vücudunda yedi mermi olduğu halde makamı ile İstiklal Marşı söyleyen adamdır. Okuyun ve bu vatan için kanlarını akıtan kahramanlarımızla övünün, gururlanın...

4 yorum:

Adsız dedi ki...

cok etkilendim ben bu hikayeden kisim yaa!nette gezinirken tesadufen blogunu buldum pek bi gusel olmus,sen bu isi profesyonellige dokmussun resmen yaw!konunun disina tastim farkindayim ama bu olay cidden sarsti ve ortbas etmeye calisiyorum.Surekli oralarda kotu seylerin yasandigini bildigimizi soyluyoruz ama sadece sehitlerimizin cenazeleri geldiginde ve boyle yazilar okudugumuzda aklimiza geliyo galiba rahat uyumamizi saglayanlara tesekkur etmek ve onlar icin dua etmek...
Elimizden gelen birsey varsa o da boylesi olaylardan daha cok insanı haberdar etmek galiba:(
Emegin icin tebrik,gozlerinden operim koftecim...
Emel

foondah dedi ki...

Canım ya, ne güsel tesadüfmüş o, seni buraya getirmiş, hoşgeldin :)

Söylediklerinde çok haklısın; bu konuda elimizden bir şey gelmemesi çok acı. Tek yapabileceğimiz algılarımızı açık tutmak; bu milletin, bu vatanın değerini bilmek ve senin de dediğin gibi birbirimizi uyanık tutmak. Dualar ise tek umudumuz, tesellimiz...

Çok teşekkür ederim duyarlılığın ve yorumun için. Köftecin de seni öper en sulusundan ;) Nice yorumlarda yazışmak-görüşmek üzere...

Birsen Şahin dedi ki...

Ziyaretini yeni farkettim. Bayramın üçüncü gününden beri ağır bir soğukalgınlığı ile boğuşmaktayım, ondan.

Çok memnun oldum. Umarım beğenmişsindir bloğumu. Ben de seni kaydettim, ara ara girip, eskilerine de bakacağım.

Bu arada bir blog kardeşliği oluşturmuş bir grup, beni de aralarına aldılar, eğer arzu edersen, http://adsense-kardesligi.blogspot.com/ buradan inceleyebilrisin.

İyilikle kal

Yine geleceğim

foondah dedi ki...

Hoşgeldiniz, ziyaretiniz beni çok mutlu etti :)

Bloğunuz çok hoşuma gitti, ben de ara ara girip okuyorum yazılarınızı. Bu arada çok geçmiş olsun, ben de hemen hemen aynı zamanlarda hasta olmuştum. Mikrobu bir kere kapınca atlatması uzun sürüyor, acil şifalar diyeyim :)

Davetiniz için de çok teşekkürler, hemen girip bakacağım oraya da. Tekrar beklerim, sevgiler :)