Pazar, Nisan 01, 2012

şaka lan şaka

Bazen uzun uzun yazmak istiyorum buraya ama yeni yayın bölmesini açıp bomboş sayfayla karşılaşınca takılıp kalıyorum. Aslında söylemek istediğim çok şey var, hepsi de ıvır zıvır. Fakat bazısı hiç yazılmamalı, bazısı da yazılınca bir boka benzemiyor çok afedersin. En yazılacak şeylerse en olmadık zamanlarda geliyor aklıma, uyumaya çalışırken ya da tuvalette otururken mesela. Öyle bir durumda kalkıp not almak lazım biliyorum (önce ellerini yıka pis insan!) ama yine unutuyorum, yine unutuyorum. Artık iyiden iyiye kendi kafamın içinde yaşamaya başladım zaten. Gerçi mis gibi kendi kafam, yaşarım tabii (o neyin kafası yaa diyenleri neyle dövüyoduk?), gidip başkasının kokuşmuş kafasında yaşasam daha mı iyi? Ama gel gör ki, benim kafa küçük, sığamıyorum sevgili okur. Şu koca kıçımı hiçbir yere sığdıramadım ki hayatta, kalkıp fındık beyinli kafama sığdırayım. Dolayısıyla ne yapacağımı bilemiyorum. Bu saatten sonra kendi kafamdan çıkıp yeni kafa aramak da zor geliyor biliyo musun, ne de olsa yılların alışkanlığı var. Diyeceğim o ki, neredeyse yedi yıla dayandı bu blogla olan birlikteliğimiz. Yayında ve yapımda emeği geçenlere teşekkür ederdim ama bir tek ben varım burada. O yüzden şunu belirtmeyi borç bilirim; blog sanat için değil, sevgili okur. Blog toplum için de değil, blog sadece ve sadece benim için. Şimdi anladınız mı yedi yıldır neden hiç susmuyorum ben ya da sıkılıp kapısına kilit vurup kapatmıyorum burayı? Haa paşam gönlüm ister yine kapatırım ama derdim o değil. Bir heves değil, tutku değil, ihtiyaç değil, iş değil, işten değil. Sadece bir şaka. Eşek şakası. Hadi gülün bakiim!

Hiç yorum yok: